Dünün
AKP muhalifi görüntüsü taşıyan, aslında kesinlikle taraftar olduklarını asla
gizleyemeyen zevat, nihayet Rusya’nın uçağının Türkiye-Suriye sınırında düşürülmesi
üstüne, “kokteyl milliyetçiliklerini” göstererek,
zımni desteklerini aleniye çevirme fırsatını buldular, zaten bizim bildiğimiz
bir durum olması hasebiyle de sürpriz oluşturan bir durum yoktu, asıllarına
rücu etmişler idi... Ehhhh bu arada da; ileri demokrasiden, dinamik demokrasiye
de yükseltilmiş oldu ya vites, bunlara da durmak yola devam mehterine ayak
uydurmak kaldı... Bu zevatın bugünlerde, “yaratıcı
akla sahip olamayanların, tekrarlayıcı akla sahip olmaları kaçınılmazdır”
sözü mucibince, “Rusya’nın Suriye’de ne işi var, siz her davet edilen yere
gidermisiniz” sözünü tekrara alarak, dalga dalga toplumun her katmanına beyin
yıkama metodları ile akli nakşetmelere başlamışlardır. Ve bu muhteremlerin
ezici çoğunluğunun milliyetçi kardeşlerden, azıcık bir bölümünün de “nakıs aydın” keyfiyetindeki “yetmez ama evetçi”lerden oluştuğu gözlenmektedir.
Ebeee; az bilir çok karar verir, ebeee; hiç okumaz çok üfler, ebeee; bildiği
her şeyin yanlış olduğu kardeşim, siz bilmezmisiniz ki; bu ülkede canım yurdumu
1952 yılında NATO belasının kuburuna sokan, ki siz bunları, öncülleri ve
ardılları ile birlikte her daim desteklediniz ve de onlar geldiler canım
yurdumun bağrına, kuzeyden güneye, batıdan doğuya yaklaşık 100 adet üs kurdular
(1966 yılında ABD üs sayısı 112 idi) ve bu üslerin önemli bir bölümünü sizin
siyasi ve askeri otoriteniz denetleyemedi hatta bazılarına bırakın denetlemeyi
giremediler bile... Siz bunları, gördünüz, duydunuz ve konuştunuz ama, tüm
bunları bilmezden gelip, şimdi birileri istedi diye, “Rusya, Suriyede ne işin
var” diyorsunuz... Peki, sizce Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) canım
yurdumda ne iş var, ya da siz bir günden bir güne “ABD’nin Türkiye’de ne işi
var” dediniz mi? Ben eminim ki, demediniz, diyemediniz vs. vs. yahu geçtim
demeyi, siz ABD’nin işgal gücü 6. Filonun İstanbul açıklarında demirlemesini
protesto eden, Yurtsever, Devrimci insanlara saldıranlara ya katıldınız ya da
destek verdiniz en iyimser tahminle de sesinizi çıkarmadınız. Hatta T.C.
Genelkurmayının, “ABD yi sevmeyenler komünisttir” açıklamasına bile ses
çıkarmadınız... Bu olsa olsa, bu zevatın ruhlarının stratejik derinliklerinde
kalmış “geleneksel Rusya düşmanlığı”nın ihya olmasıdır, başka türlü bu koyun-keçi
diyaloğu izah edilemez, hani iyi bilinir, koyun telden atlarken, koyunun mabadı
görünür ve keçi de aaaaa bak koyunun mabadı göründü diye güler ya, durum tam da
bu durum vallahi... Vallahi kargaların güldüğü bu duruma ben ağlıyorum,
ağlıyorum, çünkü beyindeki protein zinciri bu kadar kısa ve izole bir yurdum
insanım var... Allah selamet versin... Evet “Rusya’nın Suriye’de ne işi var”
haklısınız, bence de ne işi var, ancak bu soruyu sormak bence sadece “ABD’nin
Türkiye’de ne işi var” diye sorabilenlere hak olabilir...
Hele
birde; kılavuzu kargadan tutup, burnunu necasetten kurtaramayan bir ekip var
ki, onların durumu ise daha da zavallı, kitaplarının nerdeyse tamamını
okuduğum, görünür titri gazeteci ama görünmeyen tarafının da hangi mahfillere
hitap ve hizmet ettiği fazlaca şüpheye yer bırakmayan, adını hukuksal
nedenlerle vermek istemediğim muhteremin der akabından hususiyetle ve hassasiyetle
gidilmesi hayrete şayandır açıkcası. “kirli bir Rus oyunu” jargonu ve yaftası
ile konuyu asli mihverinden çıkarıp, günün icabına uygun mihvere oturtmaya çalışırken,
“Suriye’de uçuşa yasak bölge” tespit ve tayin keyfiyetini öne çıkararak hangi
mahfiller ile eşgüdümlü bir pozisyon alındığının gizlenmesinin mümkün
olamayacağı tespiti gözden kaçmış herhalde... Daha çok yakın bir zamanda; dönem
itibari ile yere göğe sığdırılamadan peşinden gidilen “kısa ve şişman adamın”
savladığı, Irak’ta 24. paralelin kuzeyinin “uçuşa yasak bölge” ilanının, siyasi
hülyalar ve ekonomik rüyaların dama dediği hemencecik unutuldu galiba, şimdi
orada gerçekleşen ve özellikle milliyetçi kardeşlerin sonuçlarına görüntüde de
olsa, çok kızdığı sonucun benzerini verecek talebin nelere hizmet edeceği
açıktır... Einstein’ın sözü ile bir kez daha söyleyelim ki; belki daha fazla
anlaşılır, “Aptallığın en büyük kanıtı,
aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır”
Canım
Yurdumun; ezilmiş, büzülmüş ve de ne yazık ki bir türlü durumun farkına
varamamışlarının yarattığı muhteşem bir söz vardır, “söyleyen deli ise dinleyen akıllı olmalıdır” ve bu sözün bilgesel
derinliği mucibince davranması gerekir ve
beklenir iken, inanılmaz bir hayal kırıklığı yaratarak ve bu sözün sanki
kendilerince yaratılmamış olduğunu kanıtlarcasına bir davranış sergilenmesi hiç
bir akıl ile izah edilemez. Bu kadar çok tekrar, bu kadar ezber cildi bozar ama
maşallah bizdeki cilt muhteşem, bırak bozulmayı gün geçtikçe güzelleşiyor...
Allah selamet versin...
Aslında
bir Neyzen Tevfik beyiti ile sonuçlandırmayı düşünüyordum ama hukuksal
sonuçları üzüntü verebilir kaygısıyla hatta korkusuyla; Nazım Hikmet’in canım
yurdumun canım insanına katlanmanın zor olduğu bir günde yazdığı muhteşem bir
şiirle bitiriyorum...
Akrep
gibisin kardeşim,
korkak
bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder