Pazar, Aralık 06, 2015

GELENEKSEL RUSYA DÜŞMANLIĞI


Dünün AKP muhalifi görüntüsü taşıyan, aslında kesinlikle taraftar olduklarını asla gizleyemeyen zevat, nihayet Rusya’nın uçağının Türkiye-Suriye sınırında düşürülmesi üstüne, “kokteyl milliyetçiliklerini” göstererek, zımni desteklerini aleniye çevirme fırsatını buldular, zaten bizim bildiğimiz bir durum olması hasebiyle de sürpriz oluşturan bir durum yoktu, asıllarına rücu etmişler idi... Ehhhh bu arada da; ileri demokrasiden, dinamik demokrasiye de yükseltilmiş oldu ya vites, bunlara da durmak yola devam mehterine ayak uydurmak kaldı... Bu zevatın bugünlerde, “yaratıcı akla sahip olamayanların, tekrarlayıcı akla sahip olmaları kaçınılmazdır” sözü mucibince, “Rusya’nın Suriye’de ne işi var, siz her davet edilen yere gidermisiniz” sözünü tekrara alarak, dalga dalga toplumun her katmanına beyin yıkama metodları ile akli nakşetmelere başlamışlardır. Ve bu muhteremlerin ezici çoğunluğunun milliyetçi kardeşlerden, azıcık bir bölümünün de “nakıs aydın” keyfiyetindeki “yetmez ama evetçi”lerden oluştuğu gözlenmektedir. Ebeee; az bilir çok karar verir, ebeee; hiç okumaz çok üfler, ebeee; bildiği her şeyin yanlış olduğu kardeşim, siz bilmezmisiniz ki; bu ülkede canım yurdumu 1952 yılında NATO belasının kuburuna sokan, ki siz bunları, öncülleri ve ardılları ile birlikte her daim desteklediniz ve de onlar geldiler canım yurdumun bağrına, kuzeyden güneye, batıdan doğuya yaklaşık 100 adet üs kurdular (1966 yılında ABD üs sayısı 112 idi) ve bu üslerin önemli bir bölümünü sizin siyasi ve askeri otoriteniz denetleyemedi hatta bazılarına bırakın denetlemeyi giremediler bile... Siz bunları, gördünüz, duydunuz ve konuştunuz ama, tüm bunları bilmezden gelip, şimdi birileri istedi diye, “Rusya, Suriyede ne işin var” diyorsunuz... Peki, sizce Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) canım yurdumda ne iş var, ya da siz bir günden bir güne “ABD’nin Türkiye’de ne işi var” dediniz mi? Ben eminim ki, demediniz, diyemediniz vs. vs. yahu geçtim demeyi, siz ABD’nin işgal gücü 6. Filonun İstanbul açıklarında demirlemesini protesto eden, Yurtsever, Devrimci insanlara saldıranlara ya katıldınız ya da destek verdiniz en iyimser tahminle de sesinizi çıkarmadınız. Hatta T.C. Genelkurmayının, “ABD yi sevmeyenler komünisttir” açıklamasına bile ses çıkarmadınız... Bu olsa olsa, bu zevatın ruhlarının stratejik derinliklerinde kalmış “geleneksel Rusya düşmanlığı”nın ihya olmasıdır, başka türlü bu koyun-keçi diyaloğu izah edilemez, hani iyi bilinir, koyun telden atlarken, koyunun mabadı görünür ve keçi de aaaaa bak koyunun mabadı göründü diye güler ya, durum tam da bu durum vallahi... Vallahi kargaların güldüğü bu duruma ben ağlıyorum, ağlıyorum, çünkü beyindeki protein zinciri bu kadar kısa ve izole bir yurdum insanım var... Allah selamet versin... Evet “Rusya’nın Suriye’de ne işi var” haklısınız, bence de ne işi var, ancak bu soruyu sormak bence sadece “ABD’nin Türkiye’de ne işi var” diye sorabilenlere hak olabilir...

Hele birde; kılavuzu kargadan tutup, burnunu necasetten kurtaramayan bir ekip var ki, onların durumu ise daha da zavallı, kitaplarının nerdeyse tamamını okuduğum, görünür titri gazeteci ama görünmeyen tarafının da hangi mahfillere hitap ve hizmet ettiği fazlaca şüpheye yer bırakmayan, adını hukuksal nedenlerle vermek istemediğim muhteremin der akabından hususiyetle ve hassasiyetle gidilmesi hayrete şayandır açıkcası. “kirli bir Rus oyunu” jargonu ve yaftası ile konuyu asli mihverinden çıkarıp, günün icabına uygun mihvere oturtmaya çalışırken, “Suriye’de uçuşa yasak bölge” tespit ve tayin keyfiyetini öne çıkararak hangi mahfiller ile eşgüdümlü bir pozisyon alındığının gizlenmesinin mümkün olamayacağı tespiti gözden kaçmış herhalde... Daha çok yakın bir zamanda; dönem itibari ile yere göğe sığdırılamadan peşinden gidilen “kısa ve şişman adamın” savladığı, Irak’ta 24. paralelin kuzeyinin “uçuşa yasak bölge” ilanının, siyasi hülyalar ve ekonomik rüyaların dama dediği hemencecik unutuldu galiba, şimdi orada gerçekleşen ve özellikle milliyetçi kardeşlerin sonuçlarına görüntüde de olsa, çok kızdığı sonucun benzerini verecek talebin nelere hizmet edeceği açıktır... Einstein’ın sözü ile bir kez daha söyleyelim ki; belki daha fazla anlaşılır, “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır”

Canım Yurdumun; ezilmiş, büzülmüş ve de ne yazık ki bir türlü durumun farkına varamamışlarının yarattığı muhteşem bir söz vardır, “söyleyen deli ise dinleyen akıllı olmalıdır” ve bu sözün bilgesel derinliği  mucibince davranması gerekir ve beklenir iken, inanılmaz bir hayal kırıklığı yaratarak ve bu sözün sanki kendilerince yaratılmamış olduğunu kanıtlarcasına bir davranış sergilenmesi hiç bir akıl ile izah edilemez. Bu kadar çok tekrar, bu kadar ezber cildi bozar ama maşallah bizdeki cilt muhteşem, bırak bozulmayı gün geçtikçe güzelleşiyor... Allah selamet versin...

Aslında bir Neyzen Tevfik beyiti ile sonuçlandırmayı düşünüyordum ama hukuksal sonuçları üzüntü verebilir kaygısıyla hatta korkusuyla; Nazım Hikmet’in canım yurdumun canım insanına katlanmanın zor olduğu bir günde yazdığı muhteşem bir şiirle bitiriyorum...

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Hiç yorum yok: