Cumartesi, Ocak 21, 2017

KABİL'DE CUMA NAMAZI KILMAK

Tüm dünyaya örnek teşkil etmesi gereken, Pakistan'ın yakın geçmişte yaşadığı serencam, orada yaşanan kanlı süreçler, kimsenin ders almadığı yaşanmışlık olarak kalmıştır, daha sonra ve halihazırda içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşananlara bakınca da kimseye ders olmadığı anlaşılmakta ve de olmayacağı da aşikardır, ne yazık ki.
1979'da Afganistan'ın davetine icabet ederek bu ülkeye asker gönderen Sovyetler Birliği'ne karşı, gerek ülke içinden, gerekse de ülke dışından detayına şimdi girmeye gerek olmayan malum nedenlerden ötürü uygulanan yöntem bilindiği üzere tamamen ABD menşelidir. Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a girmesi üzerine, Afganistan'da manipüle edilen dini bütün ve antikomünist yığınlar, çaktırmadan Pakistan içinde sınırlara yakın yerlerde, emperyalist dünya lideri ABD önderliği ve dahili bedhah Diktatör Ziya Ül Hak önderliğindeki Pakistan tarafından organize edilen kamplara getirilirler. Maksat dünyanın gözünde tescilli jandarmalık görevi yanında, hamilik görevinin de legalize edilmesi olunca, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ABD, yardımcıları Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt başta olmak üzere, destek ve kuyruk olmanın dayanılmaz hafifliğine ermiş tüm yandaş ülkeler vasıtası ile Pakistan'a yapılan sözde destek sonuçta köstek olmuştur. Dönem itibari ile de canım yurdumun direksiyonunda yeşil kuşak projesinin taktik aşamalarını, tıpkı Pakistan'daki biraderi (brother) Ziya Ül Hak gibi gerçekleştirmiş ve tek kişilik yönetime başlamış "asmayalım da besleyelim mi" sözünün ve pratiğinin mimarı Kenan Evren bulunmaktadır. Canım yurdumun Afganistan'dan gelen sığınmacılara dönem itibari ile nasıl kucak açmış olduğunu yaşı tutan herkes hatırlamaktadır, öyle zannediyorum.
Neydi peki Pakistan'da yaşananlar, neydi bu yaşananların coğrafyamıza örnek teşkil etmesi gerekenler, şöyle kısaca bir bakalım...
ABD ve destekçileri Pakistan'ı "cihat otobanına" çevirmek için uğraşırlarken, içerideki tek adam da, askeri diktatörlüğünü ve tek adamlığını en azından ortak ya da birlikte hareket ettikleri gözünde legalize etmek ve içeride de iktidarını da perçinleyebilmek adına rahle-i tedrisatını meşhur İngiliz Exeter Üniversitesi'nde tamamlamış ve edilen suflelere göre de çalışmalarını yürüten ve de tamamen İngiliz yurt dışı istihbarat örgütü kontrolündeki yerel tarikatlarla kucak kucağa çalışmalar yürütmekte idi. Bu çerçeve de başta askeri akademi ve ordu olmak üzere, tüm adalet mekanizması, tüm idari yapılanmalar ve güvenlik güçleri bu rüzgarlara uygun reorganize edilerek yola çıkıldı, artık bugün itibari ile gelinen noktayı detaylı anlatmaya gerek yoktur sanırım, Pakistan'ın düştüğü durum ortada ama sebep olanların hiçbiri ortada yoktur gayri... Şimdi, mezarından dünyaya bakarak, "hay Allah, ben neler etmişim canım memleketime" diye düşünüyor mudur acaba mezkur tek adam, diktatör Ziya Ül Hak, bilmiyorum ama, aklı başında herkes baktıkça bu ülkenin haline gözyaşlarını tutamadıkları kesindir.
Pakistan'da; cihadist militanların "bulanık suda balık" olmalarını teminen oluşturulan büyük kamplarda, "eğit-donat" programlarına tabi tutulan el kaide başta olmak üzere ağırlıklı uluslararası militanlardan oluşan düzinelerce cihadist grup, kinlerini ve öfkelerini kusmaya başlamışlardır artık, sözde Sovyetler Birliğine karşı organize edilen ama temelde başta bölgeye sonra da dünyaya çeki-düzen verme savaşında... Artık Afganistan'da taş, taş üstünde, baş, baş üstünde kalmayacaktır...  Mültecilerin konakladıkları kamplar artık, bulanık su olmaktan öteye geçmiş, alınan gaz ve rüzgarla, bizatihi kendileri artık mücahit devşirme ocakları gibi rol üstlenmişlerdir, ABD ve yandaşlarının sınırsız finans güçleri ile "eğit-donat" tedrislerine teveccüh olarak, mücahitlerin yer yer başarılarının yarattığı zafer sarhoşluğunun oluşturduğu imanın bol, aklın yok olduğu ortamda tek adam Diktatör Ziya Ül Hak artık açıktan, "Kabil'de en kısa sürede cuma namazı kılacaklarını" dillendirmektedir. Sonuç, 1989 da Sovyetler Birliği'nin Afganistan'dan çekilmesi ile ortalık deyim yerinde ise tam da "56'ya gitti", iktidar savaşları nedeniyle birbirlerine dönen silahlar yaratılan kin ve öfke ile bir ülkenin tüm geçmişini ve geleceğini çöpe atmıştır, artık bırakınız siyasal ve ekonomik istikrarı, başkentin göbeğinde asfalt yol bırakmayana kadar bir savaşın girdabına gark olmuştur. O kadar ki, ABD'nin desteklediği "Taliban" yönetiminin "İyiliği Emir ve Kötülüğü Men Bakanlığı" duvarında da "aklı köpeklere atın, yozluk kokuyor" sloganını gururla astığını da ilgili kaynaklardan biliyoruz, işte durum budur gayri o güzelim Afganistan'da... Peki, kurduğu kamplarda, eğit-donat programlarına, hem de komşusunun yıkılıp yerle bir olmasına göz kapayan ve hiçbir şey görmeyen ve hatta  geçmişte yapılan zorlama anlaşmalarla Afganistan'a bırakıldığı iddiasıyla bazı toprakları hedef tutan Pakistan ne durumdadır şimdilerde, bir canlı bombanın ya da uzaktan kumandalı bombaların patlatılmadığı günler artık çok gerilerde kalmış, yerine artık terörle yaşamaya alışmalıyız diyen politikacılar gelmiştir.

Aklı, vicdanı ve ahlakı olduğu iddiasına sahip her canlıya iftiharla takdim ediyoruz, yaptıkları ve destekledikleri durumun feciatını görmeleri bakımından... Eğer bu kafayla giderse bu coğrafyanın insanı ve bu miktarda birbirinin kopyası diktatör Ziya Ül Hak yetiştirir ve ülke yönettirir ise, korkarım ve  ne yazık ki bol miktarda Sykes-Picot’lara kaçınılmaz olarak boyun eğmeye devam edecektir.

Hiç yorum yok: