Cumartesi, Ekim 28, 2017

ADALETİ YÜKSEK AĞA


Eskiden; kendisine rakip olanın, rakip olma ihtimali olanın, kendisi için tehdit olduğunu ya da olacağını hissettiğinin ya da kendisine biat etmeyenin ya da kendisini dinlemeyenin, karşı çıkanın ya da duranın koyunlarını çaldırır sonra buradan yardım edeceğim, ediyorum numaraları ile adamı dize getirmenin yollarını bulan, ağalar varmış. Eeeee tabii bu kabil olaylar çok gerilerde kaldı artık çok şükür ki koyun karşılığı yardım eden ağaların düzeni yoktur… İşte hikâye de bu… Hani diyeceğim ki önce eşeği kaybettirir sonra da buldurur ya Allah ama eşeği eksik buldurmaz, tam buldurur…

Bir varmış bir yokmuş diye başlamak istiyorum ama olmayacak “zamanın behrinde” diyerek başlayalım en iyisi…

Köyün birinde adamın biri oğlunu evlendirir, evini ayırır geçimini sağlamak üzere de bir miktar koyun verir, oğul çok azimli ve kararlıdır, koyunları arttıracak, çoğaltacak ve büyük sürüler sahibi olacak, muhitinde ve etrafında lafı sözü geçerli bir adam olacaktır ve nihayetinde bu azim ve karar ile yola çıkan delikanlı 500 koyunluk bir sürü sahibi olmuş, artık “poposunda bir parça peynir görmüş kendini mandara sahibi sanırmış” sözü mucibince sıra gelmiş lafının ve sözünün dinlenmesi safhasına, sözünü esirgemeden söyler hale gelince artık kelamın sivri taraflarının otoritenin temsilcisi Ağa’ya da değmeye başlaması ile olaylar başlar…

Kendisine verilen koyunları çoğaltan delikanlı yeni durumuna uygun bir jargon ile konuşmaya başlar ve buna uygun yürüyüş şekli de uydurur kendisine… Köyün Ağa’sı da yani köyün sahibi demek daha doğru olur ya, bu durumdan mütevellit sözü lafı dinlenir ya, bu yürüyüş ve durum değişmesinden rahatsız oluyor, bu çocuk bir şeyler olmaya başladı belki de bir vade sonra tam bir baş belası olur diyerek gerekli tedbirleri almaya başlar… Tedbir bellidir… Rakip yok edilecektir, ezilecektir... Ağanın olduğu, olmadığı yer tefriki yapmaksızın çocuk kendisini güçlü hissediyor ya, ileri geri konuşmaya başlar iddialı olmaya başlar, al sana güç al sana kudret… Ağa hemen avanelerine haber salar, ekonomik gelişmesine bağlı dili ve tavrı gelişen delikanlının sürüsünün ağırlığının alınması talimatını verir. Çete-i avane delikanlının ağıllarını basar, çobanın gözleri önünde koyunlar gasp edilir ve dağa kaldırılır, çoban büyük bir telaş ile delikanlıya koşar ve sürünün gasp edildiği haberini verir. Der ki; koyun sürüsünü çeteler götürdü, delikanlı “vayyy nasıl götürürler, vay alçaklar” diye hiddetlenir oraya buraya bakılır, dağ taş, köşe bucak aranır taranır nafile sürü sırra kadem basmıştır gayri… Delikanlının bu acılı ve hiddetli durumunu, avuçlarını ovuşturarak gizliden takip eden ağa delikanlı ile konuşma sırasının geldiği kararı veçhile çocuğu davet eder… Ağanın davetini bu sefer de sosyal avaneleri; “ağa senin bu yaşadıklarından çok üzülmüştür, sana her konuda sınırsız ve karşılıksız yardım etmek istemektedir, hele bir gelsin de konuşalım diye seni davet etmektedir.” derler… Ağa çok üzüldüğü beyanı ile “ne diye derhal kendisine gelmediğini” sorar bir inceden, “biz ne günlere duruyoruz buralarda, çevremiz var, hükümet katında yüksek mevkilerde tanıdıklarımız var” diye ilave ederek, “biliyorsun benim elim-kolum yeterince uzun ne yapar, ne eder sorununu çözerim bilmez misin der?”. İlaveten “hal çaresine bakarız, derhal civardaki herkese bir haber uçurun bakalım bu yiğit delikanlının derdini nasıl çözeriz bir kolaçan edin” diye etrafına talimat verir. “Sen merak etme mutlaka, Allah’ın izni ile bu hain çetelerin izini bulacağız ve bihakkın hesabını sorup, koyun sürünü geri alacağız” der. Delikanlı da “yahu bu ağa da, hiç kötü birisi sayılmaz be” diyerek ağanın yanından nispeten rahatlamış olarak ayrılır. Aradan makul bir süre geçer ağa adamları marifeti ile delikanlıyı “hele bir çağırın gelsin bakalım” diyerek davet eder, delikanlı gelir, artık külhanbeylikten eser yoktur, yedi büklüm olmuş, sus pus eski yiğitliğinden eser kalmamış vaziyettedir… Ağa delikanlıya muştulu haberi verir; “delikanlı, gözün aydın koyunları bulduk” delikanlı da hemen heyecanla; “sağol ağam Allah razı olsun, hemen gidip alalım” der, Ağa devamla “bulduk ama durum biraz karışık galiba” der ve devamla sorar delikanlıya “senin tam tamına kaç koyunun var dı” delikanlı da “500 koyunun vardı ağam” der, ağa “250, ancak 250 tane kalmış” der, “vay efendim nasıl olur nasıl biter” diye yalvarırcasına ağaya bakarken ağa “sorma, ama senin sevinmen gerek, evet 250 ama şükür ki bulduk sen ona sevinmelisin” der. Delikanlı da artık çaresiz “tamam ağam sağol gidip hemen alalım” der ama ağa “biraz daha bekle konuyu detaylı araştırmaya ve soruşturmaya devam ediyoruz Allah’ın izni ile diğerlerini de bulacağız ve bulunanları da en kısa sürede getirtip sana teslim ettireceğim merak etme” der. Bir süre daha geçtikten sonra ağa delikanlıyı çağırttırır yeniden, delikanlı heyecanla “buyur ağam inşallah sürünün bulunan kısmı gelmiştir” diye sorar, ağa “sorma be oğlum, 250 demiştim ya, eeee bu çeteleri takip eden çocukların, bu çalışmalar sırasında biraz masrafı oldu, masraflar için 250’nin yarısını onlar istiyorlar, ama ben yine de sana sormadan karar vermek istemediğimden bir sorayım istedim” demiş… Delikanlı çaresiz “tamam ağam gelsin ne diyelim buna da şükür, buna da Allah razı olsun, Allah sana da uzun ömür versin” der. Ağa “tamam, ben sana haber vereceğim” der delikanlıyı başından savar. Aradan bir 10 ya da 15 geçer geçmez ağa “hele şu delikanlıyı bir çağırın gelsin bakayım” diye adamlarına talimat verir. Artık eski delikanlılığından, eski sertliğinden ve dikliğinden eser kalmamış delikanlı ağanın huzuruna çıkar, Ağa hemen konuya girer, “evladım hani 125 koyun gelecekti ya, getirirken yolda sahip çıkamamışlar, sorma maalesef yarısını da kurtlar yemiş” çaresiz delikanlı “yapma be ağam nasıl kurt yer, ben perişan oldum” deyip feryat figan eylerken, ağa “ne yapayım evladım bizim kurtlara sözümüz geçmiyor, kurtlar yemiş işte, koyunları getirenlerin tüm çabalarına ve mücadelelerine rağmen, kurtlar yemiş, ben ne yapayım canla başla sürüyü sana getirmeye çalışanlar öyle diyorlar” demiş. Ağa devamla “kaldı 60 ne diyorsun” diye sorar. Delikanlı da çaresiz olarak “valla ağam ne diyeyim, getirsinler gayri” der. Aradan belli bir zaman geçiyor, delikanlı ağaya gelir “ağam ne oldu benim 60 koyun” diye sorar, ağa da “valla eli kulağında, akşam sabah gelmeli, gelir herhalde” kabilinden gak guk eder. Ağa “yalnız evladım şimdi ufak bir sorunumuz daha var” der, hayretle ve sessizce ağayı dinleyen delikanlı “ne sıkıntısı ağam demiş 500 koyundan kaldı 60, hala ne sıkıntısı olur” diye ağlamaklı sesle sorar. Ağa “şimdi bunlar bu kadar büyük zahmet ve külfet ile bu sürüyü buldular ve sana getirecekler ya, onlara bir izzeti ikramda bulunmak gerek, 30 kadar koyunu kesip kavurma yapmalı, hem bu senin şanına da yakışır, şimdi sen böyle yapmazsan bir daha başın sıkıştığında maazallah bunlar sana yardım etmezler” der. Nihayetinde delikanlı denilen her şeyi yapar, 500 koyunluk sürüden 30 koyunu elinde kalan delikanlı ağayı ziyarete gelir, el pençe divan durur artık anlamıştır gerçekleri, ağalarla uğraşılmaması gerektiğini, uğraşılırsa da nasıl uğraşılması gerektiğini, demek ki ağa her zaman ağadır diye düşünerek artık ağa aleyhine kelam etmemek üzere kendi kendine söz verir, delikanlı kıssadan hisse olarak…

Çok şükür ki artık hayatımızda bu kabil Ağalara yer yoktur… Ya olsaydı maazallah… Çok şükür yok gayri…

Hiç yorum yok: