Pazar, Aralık 10, 2017

YURDUMUN İNSANLARI


Otobüste en öne oturdum yolun uzunluğundan ötürü, otobüse binen her yurttaşı göreyim diye, ne kadar sevinçli, ne kadar memnun, ne kadar hüzünlü, ne kadar düşünceli, ne kadar kızgın, ne kadar kederli, ne kadar nefret ile bakıyor, ne kadar aydın, ne kadar gerici, ne kadar yobaz, vs. vs… Hülasa canım yurdum insanının ortalamasını görmek adına…

Yolculara bakayım derken, asıl bakılacak tam da günümüzün insanı bir şoför var, evlere şenlik, ne kadar az bildiği ne kadar çok bildiğini gösterme çabasından anlaşılıyor… Tam da “cahilleri çok seviyorum çünkü onlar her şeyi çok iyi biliyorlar” sözünün tecrübe edilerek imbiklendiği bir muhterem görüntüsünde, cahil ama mağrur… Cehalet paçalarından sökün etmiş, tam günümüzün ruhuna uygun yurttaşımız… Taksim tarafından geldiğini ve geç kalmasının nedeni olarak oradaki bir gösteriyi söyleyerek başlıyor söze, “hayırdır birader, ne gösterisi varmış dediğimde de, “kadınlar özgürlük istiyorlarmış” dedi ve “daha nasıl özgür olacaklar anlamıyorum, bundan daha nasıl özgür olunurmuş, ne istiyorlar da yapamıyorlarmış” gibisinden işkembe-i kübradan sallamaya başladı… Belli ki, akşamları full izlediği televizyon dizilerinden, müzik-show programlarından aklınca çıkardığı özet gereği, rolmodeli Tatlıses gibilerin ağız artığı kelamı papağanlamakta idi… Ancak özgüven patlaması muhteşem idi… Görmüştü kurs, almıştı ders… Neymiş kadınlar daha ne özgürlüğü istiyormuş, daha ne kadar özgürlük olurmuş… Kendisine Taksim’deki gösterinin özgürlük talebinden ziyade, “25 Kasım kadına şiddete karşı dayanışma günü” nedeni ile şiddet aleyhtarı bir gösteri olduğu ve çok haklı ve meşru bir şey olduğunu lisanı-ı münasip ile ifade edince, kapadı çenesini ve şoförlüğe devam etti. Tabii nereden bilecek beyefendi (aslında zavallı), canım yurdumda nerede ise her gün bir kadının katledildiğini ve kendisi gibi bir kalabalık güruhun da cinayet ikliminin hazırlayıcısı olduğunu… Bu ebleh ortalama yurdum insanı için bunlar vukuatı adiyeden idi besbelli… Aslında bakmayın, özgüven gösterisinin bir milyon olduğuna, birazdan yaptığı uzun telefon konuşmasından anladığım, kendisinin İlgisiz, bilgisiz ve sorumsuz ilaveten saygısız, sevgisiz ve kin sahibi biri olduğunu ve ne yazık ki canım yurdumun vasati insan tiplemesini oluşturduğunu…

Varacağımız yere olan sürenin yaklaşık 2 saat olduğunu söylersem, geçilen durak sayısının, binen insan sayısının akılda tutulmasının bile imkânsız olduğu da aşikârdır. Birkaç durak sonra, şoför durak harici ama durağa yakın sayılacak bir yerde durdu, kapıyı açtı dışarıdaki büfeye gitti ve bir hışımla otobüse döndü, döner dönmez de; “200 Tl veren yolcu kimdi” diyerek çift katlı özel halk otobüsünün içini koltuk koltuk dolaştı, kendisine 200 Tl yi vereni bulamayınca, bir taraftan uzaktan belli belirsiz delikli zımba ile delinmiş 200 Tl yi sallarken, diğer taraftan hemen cep telefonuna sarıldı ve merkezi arayıp kamera kayıtlarından 200 Tl yi veren şahsın tespitini istiyordu. Bu arada da otobüs kapıları kapalı biçimde hareket etmeden duruyordu… Nihayet tüm gün çalışmış ve bir an önce evine dönmek isteyen insanların, neden hareket edilmediğini yüksek sesle sormaya başlaması neticesinde, kamera görüntülerini beklediğini yüksek sesle tüm yolculara duyurdu… Hemen kendisine, görüntülerin gelmesini beklerken bir polis karakolu önüne çekmesini en önde oturan yolcu olmam sorumluluğu ile önerdim, çünkü gelecek görüntülerden sahte para verdiği söylenen kişi tespit edilse bile kendisinin bir hukuk adamı, bir kolluk kuvveti olmaması nedeni ile yaşanacak kargaşanın önüne geçilemeyeceğini söyledim. Yurdumun vasati insanı hiç duymamazlığa geldi, söylediklerimi… Neyse otobüste polis olduğunu söyleyen ve polis kimliklerini gösteren 3 kişi geldi yanına, 155 polis imdat arandı ve uzun süren tartışmalardan sonra bir polis karakolu karşısına gidildi, otobüsten karakoldan yardım istemeğe bir polisin gidişi dışında kimsenin inmesine müsaade edilmeksizin beklendi, bu arada görüntüler geldi, artık 200 Tl yi veren biliniyordu. Arandı tarandı mavi kazaklı kişi ama öyle biri otobüste yoktu, bu arada yaklaşık 1 saatlik süre de geride kalmış idi, derken yolculardan 3 tane delikanlı geldi, şoföre kapıyı açmasını istedi, o açmadı direndi derken, iş nerede ise kavgaya dönüşecek iken, artık 155 polis imdat ve polis karakolundan bir yardım gelmeyeceği de anlaşılmış idi delikanlılar da çok sert bastırınca kapı açıldı, gençler gittiler… Şoförün de artık sabrı ve ümidi tükendi ve teslim oldu, bu arada şişkin ego ve karizma da çizilmiş oldu ve nihayetinde yola koyulduk… Artık, özgüven patlaması yaşayan şoföre, özgürlükler ülkesinde yeterince gözünü açmaması, canını uyandırmaması halinde böyle özgürce 200 Tl sahte paranın iteleneceğini hatırlatmak gerekiyordu… Yani bu kadar da özgürlük olmazdı canımmmm, durumu…

Asıl hikâye bundan sonra başladı, kulaklığını çıkardı, telefona taktı ve annesi olduğunu anladığımız kişi ile başladı konuşmaya… Başlardaki her şeyin güllük gülistanlık olduğu memleket ahvali dama demişti abinin gözünde… Kaç günlük çalışmasının karşılığını kendisine sahte para vererek almışlardı daha doğrusu çalmışlardı elinden, zaten bu parayı da kazanabilmek için sabahtan akşama kadar direksiyon sallıyormuş, canı çıkıyormuş, memlekette para kazanmanın ne kadar zor olduğunu birilerine anlatılmasının zamanı gelmiş, sabahtan akşama kadar yolcu diye ne kadar kötü insanlarla muhatap oluyormuş, iyi insanın dürbün ile arandığı devir yaşanıyormuş, hayatın ne kadar zor olduğunu kimleri kast ederek söylüyordu, vs vs… Son olarak ta annesine karının da kendisini terk ettiğini söyledi, muhtemelen annenin karısından yana savunma yapması üzerine, karısından şikâyetlerini sıraladı durdu… Nerdeyse 1,5 saat telefonda her şeyden ama her şeyden yakındı durdu, artık sanki başta savunduğu güllük gülistanlık ülke gitmiş, rezalet bir ortam gelmiş idi son 2,5 saatte… Zaten polis bile sahte para ile ilgilenmiyormuş, ne olacakmış bu memleketin hali diye diye giderken, benim ineceğim durağa geldik… Allah diğer yolculara sabır ihsan eylesin dedim ve indim… Canım yurdumun halleri…

Büyük şair Nazım Hikmet ile nokta…

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
           beş değil,
                      yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
                            deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
                                    senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
                      kabahat senin,
                                     — demeğe de dilim varmıyor ama —
                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Hiç yorum yok: