Cumartesi, Eylül 04, 2021

BALIKLIOVA’DAN BİR RADİY FİŞ GEÇMİŞ


Yazar, Şair, Araştırmacı, Gazeteci Yaşar Aksoy’un son kitabı “Bizim Köy Balıklıova” daha önce de dediğim üzere benim için çok enteresan anılarla dolu. Radiy Fiş geliyor, Yaşar Aksoy tarafından “Börklüce insanlarının” yaşadığı bölgeye, Balıklıova’ya. Radiy Fiş önemli bir Rus yazar, Türkolog ve esasen de benim açımdan önemli tarafı; “Ben de halimce Beddeddinem” adını verdiği Şeyh Beddeddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile yoldaşlarının hayat hikayeleri ile “Nazım’ın Çilesi” adını verdiği her yönü ile değindiği Nazım Hikmet’in hayat hikayesini kitaplaştırmış olmasıdır. Dediğim gibi her iki kitabı daha önceleri okumuş idim, bu vesile ile aldığım notlar üstünden mezkûr eserleri bir daha gözden geçirme fırsatı doğdu. Yaşar Aksoy kendisi ile çok yakın dostluklar oluşturmuş ve anladığım kadarı ile de çok detaylı ve anlamlı muhabbetler yapmış, lakin bu muhabbetler ötesinde, Radiy Fiş’in Şeyh Bedreddin kitabı için yaptığı coğrafi ve örfi araştırmalar ziyadesiyle dikkatimi çekti. Elinde; Şeyh Bedreddin, kazaskerleri, müritleri ve taraftarları hakkında her türlü doküman var iken mezkûr fikriyatın, muhteşem direnişinin ve nihayetinde tenkilinin yaşandığı topraklara gelerek fiziki ve sosyal çalışma yapması, hem de Türkiye ile Sovyetler Birliği arası seyahatlerin çok zor yapılabildiği bir dönemde bu çalışmaların yapılmış olması gerçek manada takdire şayandır. İşte böyle büyük yazar olunabiliyor demek ki…

Neyse; Yaşar Aksoy, kitabın bir bölümünde, “Rady ağabey, Şeyh Bedreddin ve müridi Börklüce Mustafa üzerine belgesel bir roman yazmak istiyordu. Kurguyu kurmuş ama coğrafya üzerine oturtamamıştı. Onun için bizzat olayların geçtiği coğrafyayı en ince ayrıntısına kadar öğrenmek amacındaydı.

Cehennem Vadsi neredeydi? Çünkü Osmanlı ile isyancılar arasında büyük savaş orada olmuştu. Denize uzaklığı ne kadardı? Bedreddin Çeşmesi nerede idi? Hala suyu akıyor muydu? Cehennem Vadisi’nden sahile eşek veya at üzerinde kaç saatte varılırdı? Böyle sorular kafasını kurcalamaktaydı…

Bir gün bize “bana eşek bulun” diye tutturdu. Israr ediyordu.

Dede ile bakıştık. Adamın niyeti bozuk mu diye fısıldaştık…

Meğerse eşek üstünde coğrafyayı ölçüp biçecekmiş.

Bir eşek bulduk, sıska diye istemedi.

Bir başkasını bulduk gebeş diye istemedi.

Nihayet pehlivan gibi bir eşekbaşı bulduk. Tamam dedi.

Çıktık araziye, ovalara, vadiler, yamaçlara, dağlara… Rady baba eşek üstünde biz tabanvay… Günlerce, saatlerce…

Eşek üstünde habire not alıyor, saat tutup zamanı kaydediyordu…

Eşeğin anasından emdiği süt burnundan geldi.

Bizim bizzat anamız ağladı.” diye o günleri anlatıyor. Direnişin yürütüldüğü her nokta ve aralarındaki mesafe dikkatle ölçülüyor daha önceden hazırlanan kurgunun içine yerleştiriliyor her bir detay… Rus yazara “abi” diyerek yazar ve araştırmacı olmanın ötesinde daha üstün bir paye veriyor, eee kolay değil abi olmak ya da abilik yapmak… Herkes abi de olamaz kolayca, o makam önemlidir, bakmayın siz şimdilerde yaygın ve yaşça büyüklere yönelik kullanılmasına esasen “üstat” manasına kullanıldığında yaşın bir önemi de kalmaz, kalmıyor da zaten.

Yaşar abimizin kitabında, genellikle baş rolleri kapan tipoloji; devrimci, sosyalist, Kemalist hülasa muhaliflerden müteşekkil… Tesadüf de olabilir…

Neyse; biz Radiy Fiş ile devam edelim, bahse konu “Nazım’ın çilesi” adını verdiği kitabını çok önce okumuş idim. Radiy Fiş’in bu dikkatli, özenli, planlı ve gerçeği yansıtan kitabından da bir pasaj aktararak hem onu hem de dünya devi Nazım’ı analım…

Nazım Hikmet; muktedirlerin amansız ve mesnetsiz düşmanlığı karşısında elindeki tek silah olan “açlık grevine” başlar… Nasıl bir iflah olmaz düşmanlık ise gayri, çok önemli bir general dayısı olmasına rağmen, başta Fevzi Çakmak olmak üzere sonra sırası ile Adnan Menderes ve Celal Bayar bile hedefindedir. Mezkûr kitapta, ister devlette devamlılık babından kabul edin ister düşmanlığın terekesi ya da metrukatı ya da irsiyeti muazzama kabul edin, müthiş bir hikâye var…

Sararmış bir gazetedeki fotoğrafa-14 Nisan 1950 günü çekilmiş- bakıyorum. Nazım, iliklenmemiş paltosu sırtında, şapkasız -İstanbul’da hava artık ısınmaya başlamıştı- hastahane avlusundan geçiyor. Zayıflamış yüzünde belli belirsiz bir tebessüm. Yukarıya doğru bir yere -bir pencereden el mi sallıyorlar- bakıyor, yoksa solgun bahar gök kubbesine mi bakıyor? Bir şeye gülümsüyor ama neye? Tanıdık bir yüze, düşüncelerine, yoksa doğup büyüdüğü şehrin havasına mı?

İki yandan, bir adım geride, gardiyanlar yürüyor. Aşınmış metelikler gibi yıpranmış yüzlerinde o anın önemi ve kendi mevkileri ile böbürlenme var.

Zira bunlar alelade gardiyan değildir. Fotoğraf makinesine en yakın olup, objektife bakan, İstanbul cinayet aleminde tanınmış bir komiserdir. Lakabı Parmaksız. Vatanseverler aleyhine açılan bir davada, suçlarının şahidi olarak duruşmaya iştirak ederken, gizli siyasi polis şefi olduğunu ve bu teşkilatta 1915 senesinden beri çalıştığını yemin altında beyan etmiş. Önce “Sultan Polisi Filörü” olarak işe başlamış, fazla liberal düşünenleri gözetlemiş. İşgal senelerinde İstanbul Şehri işgal kuvvetleri tarafından kumandanlık mıntıkalarına bölümünce Galata-Karaköy Amerikan mıntıkasında bulunan karakolda hizmet görmüş, milli mücadeleye yardım eden Kemalistleri yakalayıp sorguya çektiriyormuş. Emniyet şubesi o senelerde de, 1950 senelerinde olduğu gii, Sansaryan hanı’ndadır. Bütün fark, işgal kuvvetleri zamanındaki gibi işkencelerin bodrum katında değil, hanın üst katında yapılması ve artık Kemalistlere değil, komünistlere yapılmasından ibaret.

Derler ki br insan hakkında fikir edinmek için yalnız dostlarına değil, düşmanlarına da bakmalı. Nazım Hikmet’i kendine düşman bilen yalnız Parmaksız değildir. Fakat bu gibi insanlar, bütün değersiz insanlar gibi, kendi önemlerini kendi gözlerinde büyütmekteydiler.”

Evet, Yaşar Aksoy abimizin, okunası bu kitabını büyük bir keyifle okurken Radiy Fiş’in Balıklıova’dan bu anlamlı geçişine de bir kez daha selam duruyoruz. Bunları hatırlamak ve nice güzel yaşanmışlıklarla dolu ve taçlandırılmış bu kitabın edinilip okunması da tartışmasız önerilir.

 

 

 

Hiç yorum yok: