Pazartesi, Eylül 27, 2021

MUSİLAJ

 

Sen suyu kirlet sonra da dön; “Akan su kir tutmaz” de, sevsinler senin aklını. Kelamı bu haliyle söyleyince de durumun vebalinden yırtacağına inan, haydi oradan, derler adama, haydi oradan… Oysaki gördük; nasıl da kir tutuyormuş, tutuluyormuş, kir nasıl biriktiriliyormuş, biriktireceklerinden maada… Ama “plan değil pilava ihtiyaç vardır” diye uyduruk umdeler yaratıp milleti yanlış yönlendirenler, ki onlar aklı kendilerine yetmeyecek kadar kısa olanlardır ve ne yazık ki yüce rabbim onların  yönetim bahtını da çok açık tutuyor, demek ki… Demek ki Allah bunlara yürü ya kulum diyor… Kulakları bilime, gözleri bilim insanlarına kapatırsanız, geleceğiniz yer hiç şüphesiz ki burasıdır. Ve akan suyun bir yerde duracağını göremeyip, hesaplayamayıp, ettikleri kelamlara bakınca bize de bu tespitleri yapma hakkı doğuyor…

Güncel meselemiz, Marmara Denizindeki müsilaj ya, ahaaa da buraya yazıyorum, başta deniz deşarjı yapan kıyı belediyelerimiz ve akarsular marifeti ile denize atık su göndermekten asla ve kat’a geri durmayan şu partili ya da bu partili belediyelerin hepsi bu sonuçla bir gün karşılaşacaklardır. Ya kardeşim sen denize kocamannnnn bir “foseptik muamelesi yapacaksın” sonra bunların bir sonucu olmayacak diye umacaksın. Şüphesiz bu zevata da haksızlık etmeyelim, fizik dersinin ilkokul bilgisi olan basit havuz problemini dahi bilmeyen, kötüsü öğrenmek istemeyen, dahası biliyorsa da önemsemeyen ve de öteki dünyada fizik sorusu mu sorulacak diye “hakara kakara” şamatası yapan muhteremlere iğne ilaç kâr etmez… Aaaa sadece kendileri bu yarattıkları sonuçlardan etkileniyor olsa, bana ne deyip kenara çekileceğiz lakin en fazla biz olumsuz etkileniyoruz… Sürekli aynı şeyi tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemenin ancak aptallara mahsus bir şey olduğunu umarım bir gün anlayacağız, işte bu noktada DY’u bulacağız, aksinin ise aynı filmin sürekli tekrarını izlemeye devam edeceğimizin teminatı olacağı aşikardır.

“Derin deniz deşarjı işlemi, yeterli arıtma kapasitesine sahip olduğu mühendislik çalışmaları ile tespit edilen alıcı ortamlarda denizin seyreltme ve doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak amacıyla atıksuların sahillerden belirli uzaklıklarda deniz dibine boru ve difüzörlerle deşarj edilmesi” olarak tanımlanıyor ya, janjana bakar mısınız Allahaşkına, kim tespit etmiş “denizin” yeterli arıtma kapasitesi olduğunu, ama en güzel tanım da “alıcı ortam” dil deniz demeye varmıyor, Allah ıslah etmiyor bu zevatı, ne edek. Memlekete “derin deşarj” denilen bu abukluğu ne yazık ki Turgut Özal ve avenesi mühendisler kazandırmışlardır. Gerçi ondan önce de direk akarsulara ya da denizlere deşarj ediliyordu ya neyse… Her şeyin bir faturası olacağı akıllarına dahi gelmeyen bu zevatın ve benzerlerin ve de ardıllarının kaptanlığında gemi karaya vurmuş ama ne gam ne keder… 80’li yıllarla başlayan temelinde müteahhit kalkındırma programları sayılacak yöntemlerle deşarj tesisleri yapıldı ve hatta sonra sonuçlarının hafifletilmesi içinde tekrar para kazanırız vaat ve umudu ile eller ovuşturularak bu abuk oyuna devam edildi. Önceleri kapalı deniz olması bir yana, neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin pervasızca kirlettiği “Tuna Nehri” üzerinden kirlenen Karadeniz ve onun üzerinden Marmara bu işten ziyadesiyle zarar gördü. Marmara’nın önce balık çeşitliliği bilahare de bioçeşitliliği zarar gördükçe, bazı andevüller konuyu sadece önemsemez görünmek adına adeta dalga geçercesine gülüp geçtiler. Zannedildi ki Marmara sonsuz bir fosseptiktir ve orayı gözden çıkarınca sorun çözülecek… Bu rezalet sadece Marmara’da enterne edilebilse iyi de, Marmara’nın hem Karadeniz hem de Akdeniz üzerinden su akıntılarından ziyadesiyle etkilenmesi nedeniyle her bir denizimiz bundan zarar görecektir.

Denizler ve akarsular gözümüze bakarak can çekişirken gerek artışına verilen gaz ile gerekse de doğal artış ritmi mucibince artan nüfusa ve de diğer taraftan “konfor ve çağdaşlık” adına suyun gereğinden fazla kullanılmasından ve de çarpık hatta önlemsiz sanayileşme uğruna daha da batağa gidildiği aşikardır. Maalesef geri dönüşü, telafisi olmayan noktaya gidilmektedir. Aaaa, bu benim yazdıklarıma bakarak, siz bunun bir akarsu ve deniz kirletme yarışı olduğunu zannedersiniz, ama gerçekte öyle mi? Nerde, yarış kapitalizmin var olması ve gönenmesi adına yegâne beslenme kaynak ve depomuz toprağı da kirletiyoruz, havayı da kirletiyoruz dahası zehirliyoruz.

Tüm bu nedenlerden ötürü “derin deniz deşarjına” da “sığ deniz deşarjına” da karşı çıkmalıyız, ha çıkmamalıyız diyenler mi var, bunlar yönetici mi, bilime inanmayan ve bilimsel hiçbir veri ve iddiayı kabul etmeyen bunlara alkış mı tutacağız. Tabii ki bu bir serbest seçim, buyrun, lakin sonra neden böyle oluyor demeyin… Yok öyle “çevre çocuklarımızdan aldığımız emanettir” gibi janjanlı kelamlar etmek, haydi gereğini bir kez olsun yapın… Bilin sonuçları böyle olacak ve ağır faturayı hep beraber ödeyeceğiz.

Çare; az kirletmenin yöntemlerinin bulunması, kirletilenin de tekrar aynı şekilde kullanılabilir düzeye getirilerek arıtılmasındadır kanaatimce. Aaa, bunun yöntemi var mı, olmaması akla aykırıdır. İnancım ve bilgim o ki, akla gelen her şeyin çözümü vardır… Mühendislikteki teknik seviye budur yeter ki mühendislik ahlakını da mezkûr teknik seviye düzeyine çıkaralım… Peki umudum var mı, evet umutlu olmak istiyorum da, şartlar uygun değil galiba… Yani kapitalizmin geldiği nokta itibariyle, sınırsız üretelim, sınırsız satalım, sınırsız kazanalım basit ilkesi yani üretirken de tüketirken de sınırsız kazanalım uğruna doğadaki sınırsız gibi gördüğümüz her şeyin bir sınırı olduğunu ve bizim bunu sınırsız tükettiğimizi gözümüze daha nasıl sokabilir doğa, al gözüm seyreyle, musilaj…

Sakın unutmayalım; su yönetimi diye tutturan aklı selim mühendislere kulak verip, sahip olduğumuz her şeyi iyi, uygun ve idareli kullanmanın yöntemlerini bulup takip edelim. Mesela, hiç unutmayalım ki, giydiğimiz her bir “tshirt”ün, kullanılan pamuğun yetiştirilmesinden itibaren yaklaşık 2,5 ton suyu atık su haline getirdiğini… Gerçi doğa bize daha nasıl anlatacak kendisine verdiğimiz zararlarının karşılığını, seller, su baskınları, heyelanlar, nefes alınamayacak kadar hava kirliliği, depremler, toplu balık ve hayvan ölümleri, vs vs… Bir de denmiyor mu ki; mevzuatı geliştiriyoruz, uygun hale getiriyoruz, güler misin, ağlar mısın… Yahu, bu fahiş kirletmenize uygun mevzuat düzenleseniz ne olur düzenlemeseniz ne olur, yani mevzuata uygun kirlenme ve kirletme iyi midir diyeceğiz.

“Derin Deniz Deşarjını” ben kiri halı altına süpürmek gibi değerlendirip probleminin sonuçlarının ertelenmesi diye anlıyorum. Ama problem var ve var olmaya da devam edecek… Sadece bugünü kurtarmak adına palyatif çözüm… Derin Devlet uygulamalarının bile sonuçlarının gizlenemediği bir ortamda siz derin deniz deşarjının sonuçlarını nasıl gizleyeceksiniz… Azıcık akıllı olun…

 


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Harika