Cumartesi, Nisan 23, 2022

YENİDEN YENİ ÇEŞME PROJESİ

Gün geçmiyor ki, abuk subuk iddialar ile proje savunulması yapılmasın… Proje savunucuları hücum hattına sürekli yeni takviyeler yaparak galibiyeti hedefliyorlar hatta garantiliyorlar… Şüphesiz hücum hattına transfer edilen her oyuncu da bir cevher alimallah… Bilgileri, ilgileri seviyesinde şüphesiz, ilgileri ise sadece postu muhafaza ve müdafaa etmek üzerine olunca, akıl devre dışı kalıp, gözler biraz daha kara, diller daha sivri, kulaklar daha az hassas hale geliyor… Tüm bu ahval ve şerait cüzdanı azam ile müstenit ise, galibiyet ve zafer mutlaka ve kaçınılmaz olacaktır muhteremler için. Şüphesiz çağımızın tipolojisine en münasip antrenör tipi de Fatih Terim tarzı ise yani “bam bam bam”… Allah selamet versin…

“Ya rab bir hilal uğruna ne güneşler batıyor” diyor ya, şair, işte durumumuz bu, çok şükür… Oraya bakıp, domates, biber ve patlıcan görmedi ya muhterem, ve baktı ki her yer de “kireç taşı”… Ne kaldı geriye, çimento, demir, kum çakıl… O da yakın çevrede ziyadesi ile var, eeee ne kaldı geriye ilaveten, 2 usta 4 amele… Haydi, gelsin inşaatlar, gelsin mangırcıklar… Sen de bu tarafta, doğa, ekoloji, nüfus artışı, doğanın yüzyıllar içinde oluşmuş dengesinin bozulması, arıtma, su, temiz su toplama havzası, kanalizasyon, tarih, kültür, arkeoloji, sit alanı, yol, bağlantı yolları, havaalanı, sulak alan, kuş, doğal hayat gibi ne vatandaşı ne de bu muhteremleri hiç ilgilendirmeyen, mutlu etmeyen dahası doyurmayan konu ve kavramlardan bahset, hem de elinde gücün zerresi yok iken… Kıyacaklar bu bugüne kadar el değmemiş alana… Ne uğruna, bir miktar daha “yazlıkçı” uğruna asla ve kat’a karşılayamayacakları, su, atık su, arıtma, elektrik, enerji, telekomünikasyon, ulaşım hizmetlerine rağmen, yok olacak doğal ve yaban hayatı ve koruma planları da çabası… Hem de henüz yaşanmış, taptaze ve capcanlı ama henüz sınırlı miktarda “musilaj” sorunu göz ardı edilip, denizlerimize yapılan “kocaman fosseptik” muamelesi çözülememiş iken… Bakın arıtmaların, kapasite, kalite ve kantitelerine, muradım ve meramım daha anlaşılır hale gelir…

Bir de bu beyler kamuoyuna yaptıkları her açıklamada, muhtemelen de heybelerinde başkaca bir kelam olmadığı için, bizim gibileri “yahu bunları hiç anlamıyorum” diye serzenişle karşılarlar. Ya asıl ben anlamıyorum bu beyleri; hasbel kader yakaladıkları bu kabil postların üstünden maşallah kemiksiz konuşma terennümlerine asla ve kata ara vermiyorlar. Yahu be adam neyi anlamıyorsun, konu defalarca malum çocuğa anlatılır gibi anlatılıp durdu, sen plajda şemsiye altında mı idin mezkûr dönemde… “Anlamıyorum da anlamıyorum” ise gerçek derdiniz, bırakın o makam ve mevkileri de, “anlak” teşhis ve tedavi merkezlerine gidin, hem onlarında “müşteri” ihtiyaçları da karşılanmış olur…

Bu beyler herhalde; o makamlara oturunca bir anda “ben artık her şeyi biliyorum, yaşasın” ya da “zaten ben her şeyi bildiğim için bu makamdayım” moduna giriyorlar galiba… Yahu be kardeşim senin bildiğin yanıldığına yetmiyor, hele de kendini ziyadesi ile zorlayıp, sanki konu bu imiş gibi, “burada tarım yapılmıyor” “her yer kireç taşı” gibi akla, izana ve bilime ters salvo attırarak ilaveten de gözlerimizi yerinden fırlatacak şekilde kelam ediyor… Yani uzunca ve fazlaca kelama gerek yok, bu iki ifade bile bilgisizliğin ne kadar da sırıttığının adeta malum organlardan fırlayan tezahürüdür… Muhtereme, tüm bu anlatımlarım neticesinde son olarak ve de özellikle garnitür, yemek, balık, sebze, salatalık, hıyar gibi sarf ettiği kelimelerin altını bu kadar fazlaca sebzesel çizdiği için; cevabımız da “ayının bildiği 10 şeyin 9’u alıç üstünedir” şeklinde meyvesel olacaktır, ne diyeyim ilaveten…

Şehir Plancıları, Mimar ve Mühendis Odaları, Ziraat Odaları ve Ziraatçılar, Peyzajcılar, Arkeologlar, Biyologlar, Zoologlar, Ekolojistler ve Çevreciler, Jeologlar, İklim Bilimciler vb. gibi meslek erbap ve uzmanları, dahası Sosyolog ve Antrepologlar karşı çıkıyor, sayfalar dolusu yazılar yayınlıyor, konuşmalar yapıyor, toplantılar düzenliyor ama beyimiz ve muadilleri anlamıyor… Aslında bal gibi de anlıyor, en azından işin abc’si noktasında da, lakin angaje ve irtibat oluşmuş ya işte gözün karardığı nokta tam da orası…

Bir de ne buyuruyor muhterem; “Yeni Çeşme Projesini aceleci bir biçimde kamuoyuna duyurmak iyi olmadı”… Aslında niyet, plan ve işleyişe yönelik muhteşem bir sobelenme hali… Ne diyelim… Mesela muhtereme göre şöyle olmalı herhalde, kimseyi bilgilendirme, kimseye haber verme, gerekirse oraya havadan, karadan ve denizden ulaşmayı yasakla, fotoğraf bile çekilmesini engelle olsun bitsin… Beyefendi orada postnişin ya, koltuğun ve iltisaklarının da kadri ile konuşuyor. Hani bir tarihlerde bir reklam repliği var idi; “ağzı olan konuşuyor” işte tam da bu durum, o durum gibi…

Konuya; siyasi iltisak, ittifak ve irtibat muvacehesinde duhuliye beleş ya, “büyük ve çılgın bir vizyon projesi” spotuyla Hıncal Uluç’ta katılıyor. Adam sanki çılgın ve vizyon proje duyurucusu… Biliyorsunuz Canım Yurdumu her manada zora sokma garantili projelerinin tamamının duyuru ve açıklanması ilk kez bu muhterem tarafından yapılıyor… Ne diyor; “İzmir, bugünkü İzmir'in tahmin edemezsiniz kaç misli muhteşem, kaç misli güzel bir ili olurdu.. Ama orada, çeşitli sivil toplum örgütlerini ele geçirmiş bir “İstemezükçü” gurup var… Her güzel projeye karşı çıkıyor, dava açıyorlar. Anında da “yürütmeyi durdurma / Ya da iptal” kararı...” Ya sana ne diyeyim, gerçi sana ne dersem diyeyim, iğne ilaç olmaz… Yani, her türlü ifrat ve tefrit hali vukuunda ve büyük bir iştahla ilzam ettiği “Meslek Odaları” adamın gözünde “kocaman bir hiç”. Neymiş oraları birileri ele geçirmiş, oralarda da seçimler yapılıyor, Hıncal bey… Orada, sen beğenmesen de, senin iltisak ve irtibatlarının suflelerine uygun karar almayanlar, senin görmek istemediğin hatta hayal bile edemeyeceğin zorluklar altında seçim kazanarak demokratik bir biçimde yönetime gelenler var. İlaveten, nasıl itiraz ediyorlar, çok normal insani itiraz yollarını kullanarak T.C. Mahkemelerine gidiyorlar… Ama sen ve senin gibilerin umurunda mı bunlar… Zinhar… İlaveten sen “istemezükçü” değilsin de ne oluyor, senin istediklerin ile geldiğimiz nokta da ortada… Ya artık bi düşün Canım Yurdumun yakasından…

İşte öğretilmiş bile olsa eğitilmemiş dimağlardan bu kadar, siz gelin bir de alaylıların durumunu düşünün, öğretim yok zaten eğitim hak getire… Türkçemizde “nato kafa nato mermer” diye kullanımına devam eden esasen de Rumca’dan geçen söz “Na to kefali na to mermeri” yani ve mealen de “aha kafa, aha mermer”  durumu gayri…

1 yorum:

celikkiran dedi ki...

Hıncal Uluçta bu konuya müdahil ise Erman hoca naapsın?