Cumartesi, Temmuz 02, 2022

GEYİK MUHABBETİ

 Son yıllarda çok yaygın olarak kullanımı olan ve boş, anlamsız, saçma, sapan, sadece gevezelik maksatlı söyleşi, söyleşme, sözleşme, konuşma yapılmasına “geyik muhabbeti” denilmektedir. Gerçi, kimilerine göre geyiklerin soğuk havalarda bir diziliş biçiminden esinlenerek söylendiği biraz da martaval havası içinde, kimilerine göre ise mizah yapmanın bir çeşidi biçiminde tariflenir ama öyle midir, bu yazımızda bu başlık üstüne bir geyik muhabbeti döndüreceğim. Temelde sadece boş lakin hoş zaman geçirmeye yönelik dahası eğlenceli bir yanı da olan durumdur bugün itibari ile lakin nereden, nasıl esinlenilir de bu deyim kullanılır, ona şöyle hızlı bir göz atalım.

Devir, kimilerine göre Ulu Hakan, kimilerine göre Kızıl Sultan devri… Osmanlı payitahtının en uzun süreli hükümdarı II. Abdülhamit, padişah V. Murat’ın “ruhi çöküntüler içinde” olması gerekçesi ile tahttan alaşağı edilmesi neticesi tahta oturmuştur. Ancak konunun uzmanı üstat tarihçilerin anlatımlarından bilenler biliyor ki, bu ruhi çöküntü içinde olunması gerekçesi tamamen dönemin iyi saatte olsunlar güçleri ile çaktırmadan kurulan temaslar neticesi temayüz etmiştir. Dönemin en güçlü figürü Mithat Paşa, gücü mucibince padişah Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, yerine V. Murat’ın getirilmesi ve nihayetinde de II. Abdülhamit’in tahta çıkarılması başta olmak üzere köklü hamleleri yapabilecek durumdadır. II. Abdülhamit tahta geçebilmek adına dönemin bu en güçlü figürüne, Kanun-i esasi yapılması, meclis-i mebusan ve ayan meclisi oluşturulması, yargı bağımsızlığı gibi bir manada da atide vuku olacak Cumhuriyet rejiminin nüvelerini oluşturacağı sözünü verdiği tarihçiler tarafından ittifakla belirtilmektedir. Açılım da açılım sözü vererek tahta geçen Sultan, kanun-i esasinin kendisine verdiği idari sürgün işini büyük bir marifetle ilk önce dönemin en güçlü figürü Mithat Paşa için kullanmış ve ilk ve en güçlü rakip ya da murakıp saf dışı bırakılmıştır. Bu baptan oluşan korku vasatı neticesinde rejim adına söz verilen tüm denge balans unsur ve noktaları geriletilmiş ve sınırsız güç en azından dâhilîde tekrar padişahta toplanmıştır. Mezkûr süreçte çok vahim gelişmeler yaşanmaya da başlar, dâhilîde güç tek kişide toplanırken haricide güçler çoğalmış ve çeşitlenmiştir. Dün sadece Rus İmparatorluğu ve Avusturya İmparatorluğu rakip iken şimdi yerelde milliyetçi güçler oluşmakla beraber hiçbir sınır teması olmayan İngiltere ve Amerika dahi devreye girmiştir. Sınırsız toprak kayıpları ve ekonomik çöküş, bir tarafı ile tahtı eleştirenlerin çoğalması hasebiyle muhalefeti güçlendirirken diğer tarafı ile de tahtı sarsar hale dönüşmektedir. Bu tür gelişmeler karşısında her dönem ve her ülkedeki tek ve kaçınılmaz senaryo devreye girer, devre uygun şekli ile takrir-i sükûn… Şimdi bir kısım tarihçi, mezkûr muhteremi kuruntulu bir kişiliğe sahip diye gösterip konuyu ya göremediklerini ya da böyle göstermek istediklerini ispatlamaktadırlar. Oysa normal işleyen düzeni, yani tahta çıkma kurallarını sen alt üst edip “iyi saatte olsunlar” ile hemhal sayılabilecek beraberlikler oluşturacaksın sonra da benzer şeylerin sana yapılmasını beklemeyeceksin, bu hayatın normal akışına aykırı bir durumdur. “İnsan karşısındakini kendisi gibi bilir” sözü mucibince kendisi tahta oturmak için nasıl ki temayüller dışı işlere girişmiş ise diğerlerinin de kendisi aleyhine benzer girişimlerde bulunacağı kaygısı, korkusu artık bacayı sarmıştır. Tam da bu nedenle Mithat Paşa’dan başlamıştır tasfiyelere Ulu Hakan… Nasıl ki, tahta aday iken hedef ne pahasına olursa olsun taht idi kendisi için şimdi de artık kendisini hedefe oturmuş biri olarak riski ziyadesiyle hissetmektedir. Bu duygu insanı yer bitirir, her şeyden kuşkulanır hale getirir sürekli kendisine darbe yapılacak korkusu içselleşir ve artık zinhar sağlıklı düşünme ortamı kalmaz. Mesela, tam da bu yüzden basında çıkan her kelimenin aleyhte bir hareket şifresi olabileceği kaygısıyla müthiş sansür uygulamaya geçilir. “Tahtakurusu” kelimesi bile “tahtı kurusun” gibi algılanmaya başlar. Sansür basın üstünde o kadar etkili olmuştur ki, azalan işe karşılık sansürden sorumlular artık kibrit kutularının, sigara kâğıtlarının üzerlerindekileri incelemeye almışlardır.  Peki, sansür yeterli midir, suspus bir ortam oluşması için, şüphesiz hayır… Bunu destekleyen şeyhülislam kararları, kadılık kararları ve de şüphesiz ki sınırsız idari ceza “sürgün” kararları… Hedef tam sessizlik olunca, akıl dumura uğrar, günlük kararlar, saatlik kararlar ile duygusal ve akıl dışı uygulamalar ortaya çıkar… Artık çaresizlik üstü saldırganlık sınır tanımaz hale gelir.

Neyse bu ortamı verdikten sonra, başlıktaki konumuza gelelim yeniden. Dönem itibari ile oluşan istibdata başkaldıran “İttihat ve Terakki Cemiyetinin” Makedonya kolundaki “Hürriyet bildirgesini” okuyup dağa çıkan Resneli Niyazi ve onun oldukça meşhur olmuş yoldaşı “geyik” gündemdedir. Geyik geldi, geyik gitti, geyik şunu yaptı, geyik bunu yaptı, gibisinden mütalaalar konuşulan en önemli konudur gayri, matbuatı da ziyadesiyle meşgul etmektedir, payitahtta. Sadece matbuat mı meşguldür, tabii ki hayır, kıraathanelerde, meyhanelerde ve demhanelerde de konu mezkûr geyiktir. Artık yitirilen toprakları, ekonomik rezaleti ve çuvallamaları, borçlanmaları, gavur baskısı karşısında boyun eğmeleri hatta Yahudi yerleşimcilere göz yumulmasını katmerli sansür nedeni ile yazamayan mezkûr matbuat için, olmuş harika bir konu, tutturmuş bir geyik muhabbeti gidiyor, nihayetinde bu tür konuşma ve yaklaşımların adı o günden sonra olmuş, “geyik muhabbeti”… Tıpkı Ahmet Hakan’ın penguenleri gibi bir durum oluşmuş, bu “penguen muhabbetinin” gerçek penguenlerle bir alakası yoktur zinhar, alınmasınlar… Ne geyiklerin ne de penguenlerin böyle muhabbet ettiklerini de zannetmiyorum.

“Geyik muhabbeti” üstüne Resneli Niyazi’nin geyiği ile yaşananlardan önce Namık Kemal’in değindiğine dair yazılara da tanık oldum basınımızda. Lakin bu değinmenin nasıl olduğuna dair ikna edici karşılıklar göremedim. Diğer taraftan bugüne kadar hiçbir yerde rast gelmediğim bir başka yönünden bahsedeyim, geyik ifadesinin karşılığı olarak. Hani geyiğe de, kadına da, hatta erkeğe de haksızlık olmasın lakin halk arasında, fazlaca rastlanan bir söz vardır, eşinin ya da sevgilisinin ihanetine uğramış erkeğe de geyik denir ya. İnsanın ister istemez aklına geliyor acaba bu kendilerini hiç ilgilendirmeyen konu üstüne konuşanların konuşmaları içinde kullanılmış olabilir mi?

Neyse, öyle ya da böyle, o ya da bu, sonuç itibariyle o günden bu yana insan zihnini bolca meşgul edip hiçbir amaca matuf olmayan sonu hiçbir yere varmayan fikir alışverişleri için geyik muhabbeti benzetmesi kullanılır. Yazımı Namık Kemal’in bir sözü ve mukabil yapılan yorum ile bitireyim. Ne diyor N. Kemal “barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar” ne isabetli bir yaklaşım değil mi? Peki; çarpışan fikirler gerçek fikir şimşeklerinin oluşmasına neden olur iken çarpışanlar fikir değil de kabak olursa ne çıkar? Galiba geyik muhabbeti çıkar. Peki, geyik muhabbetinden ne çıkar, kocaman bir hiç… İyi haftalar olsun herkese ve hepimize…

Hiç yorum yok: