Cumartesi, Temmuz 30, 2022

TAPIŞTI HASAN’DAN İLHAN İREM’E

 

Maalesef; İlhan İrem’i de kaybetmişiz. Vefatının ardından eşinin “melek oldu”  ifadesi ile uğurlanan 70’li yılların romantik şarkılarının güftecisi, bestecisi ve ses sanatçısı İlhan İrem’i şahsen tanımıyorum kendisi ile yegâne bağımız bizim arkadaş grubumuz içindeki gençlik arkadaşım, Çeşme’nin “Tapıştı Hasan’ı” ile müthiş benzerliği idi. Hasan’ı uzun yıllar önce çalışmaya gidip yerleştiği Kıbrıs’ta kaybettik, şimdi de İlham İrem kayıplar listesine eklendi. Artık Türkiye’nin İlhan İrem’i yok, Çeşme’nin İlhan İrem’i yok… Yokların fazlasına da hayat bizi usul usul alıştırıyor. Lakin alışamadığımız yegâne şey “organ bağışı” konusunda duyarlı olmak, böbrek yetersizliği nedeni ile kaybettiğimiz sanatçı ile birlikte umalım ki organ bağışı konusu yeniden önem kazansın…

Şarkıları da, dönemin tek kanalı, televizyon mecburiyetimiz TRT’nin sürekli yayınlaması, müzik programlarına sürekli çıkarıyor olması nedeniyle kulak aşinalığı oluşturmuş idi. Özellikle 70’li yılların ikinci yarısında meşguliyetimizi oluşturan hayatın gerçekleri ile kendisinin romantizmi arasında pek benzeşmeler ve kesişmeler olmamasına rağmen Hasan nedeni ile kendisini fazlaca bilmenin ötesinde şarkılarının da bilir durumda idik. Canım Yurdum; sesi farklı, sözü farklı, illiyetleri farklı bir renkli müzik adamını kaybetti, bu vesile ile kederli ailesine baş sağlığı ve sabırlar dilerim.

Başlığın tersine, İlhan İrem’den Tapıştı Hasan’a ilerlemek ve bu yerel ama çok renkli arkadaşımızı bir kez daha anmak istiyorum. Benim yolumun 12 Eylül zindanlarına onun yolunun Kıbrıs’a uzanması neticesinde bağımız tamamen kopmuş lakin kendisini anmaya en azından benim tarafta devam ettik ve ediyoruz ve de edeceğiz. 70’li yılların popüler sanatçılarından biri olan İlhan İrem ile Hasan, nerdeyse tıpa tıp görüntü benzerliği nedeni ile el üstünde ziyadesiyle tutulduğumuz mekânlar ve zamanlar olmuştur. İzmir’e gidişlerimizde kendisini “Hasan” olarak bilmeyenlere mutlaka onu İlhan İrem diye sık sık takdim ederek, ufak tefek avantajlar peşinde koşarken, tercihlerimizin, zevk, kalite ve kandite açısından mezkûr şahsa uygun olmamaları da sırıtır durur idi açıkçası ya, bizde bunun hiç farkında olmazdık… Ne gam ne keder, biz kendi çapımızda kendi oyunumuzun hülyası ve tılsımı içinde kendimizce tatmin oluyorduk. Ama sonuç itibari ile Hasan; dışarıya İlhan İrem diye pazarladığımız bizim gençlik arkadaşımız ve dostumuz ve hatta hala anıları ile sık sık hatırladığımız birisidir. Hasan her hali ile “nevi şahsına münhasır” denilenlerden birisi idi ve hep öyle kalacak… 

“Tapıştı Hasan” baba mirası lakabı ile anılır hale gelmiş, babadan miras ve intikal işler ile iştigal etmiş biri olarak, ilaveten kahvede ocakçılık ve garsonluk, gazete kioskunda satıcılık, seyyar köftecilik, yabancı seyahat acenteliği başta olmak üzere her işi yaparak medarı maişet eylemiştir. Üniversite sınavlarında ilk yıl başarılı olamadığımdan 1 yıl boyunca Hasan ile birlikte seyyar köftecilikte yaptık. Ne güzel günlerdi… Düşünün satmak üzere köfte hazırlanıyor, hem de bahçeden soğan, maydanoz, domates, biber, limonu beleşe getiriyorum, Hasan satın aldığımız kıyma ile köfteyi güzelce yoğuruyor, hazırlıyor, dinlendiriyor, sonra seyyar araba ile mis gibi ızgara köfte satıyoruz. Yatırım maliyeti ve hedeflenen o günlük karı yakaladığımıza kani olduğumuz an, derhal satış duruyor, geçiyoruz Yunanlıların seyahat acentesine, rakı satın alınıyor, su zaten şebekeden beleş, gelsin güzelim ızgara köfteler, yavaştan başlanılıyor demlenmeye… Sonraları bunu daha uygun hatta mükemmel sofralara dönüştürüyoruz. Hasan; Sakız Adası ile Çeşme arasında feribot hizmeti veren Yunanlı şirketin bürosunda çalışıyor ya, seyyar köfte arabası hemen önüne çekiliyor, ofis meyhane düzenine dönüştürülüyor ve sonradan aramıza katılan o zamanki Tekel İdaresinin Çeşme yöneticisi Hayati ve şu anda ismini anamadığım bir arkadaşımın daha katılımı ile şüphesiz köfteler, salatalar ve ekmekler bizden rakılar Hayati’den olmak üzere harika akşam yemeği masaları oluşturuyorduk. Rakının belli bir evresinde gelinen duygusallık, hatırat-ı bergüzar hali Hayati’yi değme Türk Sanat Müsikisi sanatçısı haline dönüştürmekte idi… Dede Efendi’den girer, Tatyos Efendi ve Yorgo Bacanoz ile devam eder, Sadi Hoşses’ten çıkan bir repertuar… Yahu, her gece aynı menü ile rakı masası mı donatılır, evet, vallahi şimdi o anları hatırlamak bile cihane değer bir durumdur… Ama kadro ve menü aynı olsa bile muhabbet konusu hep değişiktir ki mezkûr masaların en önemli mezesi de esasen muhabbettir…

Sayısız güzel anılarımız vardır, Sevgili Arkadaşım “Tapıştı Hasan” ile… Daha önceki bir yazımda bahsettiğim bir anıyı şimdi o hali ile bir kez daha yazıyorum. Bugün hala anımsar iken, katıla katıla güldüğümüz bir tanesini yazmak istiyorum. Gençlik dönemimizin önemli duraklarından biri, “Kolovo’nun Kahvehanesi”, bugün ayakkabı dükkânı olarak çalıştırılan mezkûr mekân, biz yeni gençlerin bir araya geldiği hatta tavla ve bazı kâğıt oyunları oynamaya başladığımız mekân. Biz, o dönem çok sıkı fıkı olduğumuz 3 arkadaş, Tapıştı Hasan, şimdi adını anmayacağım biri ve ben, akşamın ilk saatlerinde mezkûr mekânda oturur iken, genel kontrol maksadı ile kahvehaneye birden polisler geldi. Tapıştı Hasan sakalı az, yüzü nurlu ve 18 yaş altı görünümlü olmasına rağmen son muayenesini yaptırmış askere sevkini beklemekte, diğer tarafta bizler ise tam manası ile kara kuru, sakalı yeni yeni terlemeye başlamış ama güneş altında kalma nedeni ile de olduğundan yaşlı görünen bir haldeyiz. Polis bizim masaya geldi, belki de yeni tayin olmuş biri idi çünkü polisler genelde bizleri tanırlar idi, tam hatırlamıyorum, “çat bir tokat” Hasan’a “bu yaşta ne işin var kahvehanede, kalk git” diyor, buna bağırıp çağırıp şiddetle itiraz edip kimliğini çıkarıp gösterince polis yanlış yaptığını anlayıp bizim masadan mahcup mahcup ayrıldı. Biz, diğer 2 kişi gerçek manada yaşı küçükler de o hengâmede yırtmış olduk. O zaman bunu özellikle anlatıp, anlatıp çok gülerdik, şimdi de bu haliyle gülüyorum…

Yukarıda değindiğim üzere, askerliğini de yaptığı Kıbrıs’a gider, evlenir ve çalışır orada… Çok sonraları vefat haberini aldık, çok üzüldük… Evet, bugün hasret ve özlemle anımsadığımız “Tapıştı Hasan’ı” çok büyük benzerliği olan yenilerde kaybettiğimiz İlhan İrem’in bir şarkısının sözleri ile ve saygı ile yâd edelim…

Hatırlar mısın bilmem...

Yıllar geçti üstünden...

Yağmurlu bir akşamdı...

Sevgimi söyledim ben...

Yağmur muydu bilmem...

Süzüldü gözlerinden...

Utanmış kızarmıştın


Hiç yorum yok: