Perşembe, Mart 30, 2023

KÖSTE

 

Şehir, köy, mahalle, sokak ve cadde isimleri neden değiştirilir, ne menem bir iştir bunu bir türlü anlayamam… Şüphesiz yetki sahiplerinin bir muradı ve meramı vardır bu kabil yetki kullanımlarından.

Şimdi şöyle düşünelim, bir “yerleşim yeri” kuruluyor yüzlerce yıl önce burası sadece bir mimari öge iken onu kuran yaşatan ve parçalarını tanımlayan ve tamamlayan “yerin” coğrafik, topoğrafik doğal halinin esas belirleyici olması yanında, eklenen her yapı ve imalat kısacası her öge kimlik ve ruh oluşumda son derece tesir edicidir lakin illaki “insan” olmazsa olmazdır. İnsan, orayı isimlendirir, orayı korur ve geliştirir, değerini artırır, hülasa tüm mezkûr fiziksel mekânlar insanın izafi tarifi ile karakterize edilir. Coğrafyanın insanı şekillendirdiği kadar insanın da doğa üzerindeki tesirleri yadsınamaz. Bu karşılıklılığın dengesi içerisinde “mekânlar” oluşur ve “kentlere” dönüşür.  Bu tasarım, gelişim ve dönüşüm süreçlerinde kentsel kimlik ve nihayetinde de insanlar açısından oluşan en önemli insani miras kabul edilebilecek “anılar” buradan da toplumsal hafıza oluşur, tüm bu toplumsal hafızaların kayıtlı kuyutlu bilgiler, çizimler, master ve kati planlar, vakalar ve doğal hareketler olarak kayıt altına alınması da tarihi oluşturur ve ceman kent kimliği ve kültürü denilen “kentsel hafıza” ortaya çıkar. Bu bütüncül tanımlamanın her bir nüvesi “mütemmim cüz” kabul edilerek itina ile kullanılmalı ve korunmalıdır, bana göre…

Esasen, değişikliklerin bugün bu yoğunluk ile karşımıza çıkması ya da hayatımıza dayatılması yetki sahiplerinin ne kadar tavizsiz, katı ve hoşgörüsüz bir değerlendirme yaptığı ile ilgilidir, bana göre… “Yetki bende” çocukluğu ile kentsel objeler yıkılabiliyor ya da yer değiştirebiliyor, sokak isimleri değiştirilebiliyor, sokakları genişletiyorum numarası ile korunması gereken sınıflandırma ve derecelendirmeden azade tutulan ögeler külliyen yok ediliyor, yapıların çok uzun yıllara dayalı kullanım özellikleri değiştiriliyor ya da külliyen iptal ediliyor, bu listeyi bu manada uzatmak mümkün lakin tek mümkün olmayan muktedirlerin değişmezliğinin tespitidir. Kabiliyet ve mahareti “tükürürüm böyle sanatın içine” cehaletini, rezaletini, hoyratlığını ve nobranlığını aşamayınca kendisinden önce tercihi yapılmış hiçbir şeyin önemi kalmamaktadır, katli vaciptir, yıkın yakın gitsin… Belki de tıpkı gâvurdan ele geçirilen kentlerin 3 gün, 5 gün yağmaya bırakılması zihinsel alt yapısı ile bakılmakta tüm bunlara, netice-i kebir… 

Bugünlerde okuduğum “Bir Dinozorun Gezileri” kitabında Bodrum’daki Müskebi, Kefaluka, Farilya, Salmakiz adlarının terk edilip yerine Ortakent, Akyarlar, Gündoğan, Bardakçı adlarının verilmesine denk gelince hüzünlendim… Bu değişikliği önerenler ve gerçekleştirenlerin başı göğe ermiştir gayri… Tıpkı, ne çağrıştırdığından ziyade, kentsel kimliğinin “Cumaovası” olmasından ötürü bildiğimiz kentin bir gecede “Menderes”e dönüştürülmesi, üstelikte “Cuma’yı” kutsallayan bir zihniyetin temsilcisi muhterem tarafından bir anda gerçekleşmiş olmasından ötürü hüzünlendiğim gibi. Dini bütün bir zat olduğunu sabah-akşam bulduğu her fırsatta adeta kafamıza vurarak beyan edip Osmanlı’nın çok önemli bir savaşı öncesi yerel orduların merkez ordusu ile buluşup hareket öncesi hep beraber “Cuma namazı” eda ettikleri yer manasında bilinen yeri, ne sabık başbakan ne de coğrafi manadaki Menderes ile hiçbir alakası olmamasına rağmen aynen ve hemen dönüştürüverdiler… Benim bugün eski havasından, görüntüsünden ve estetik zenginliğinden çok uzaklarda olan ve şu anda yaşadığım sokak, ahir ömrümde; Sü El Maksud Efendioğlu Sokağı, Nazmi Keskin Sokağı, Şehit Teğmen Ali Rıza Sağırbay Cad., 1034 sokak vs. vs. gibi bir dolu isim ve numarayla anıldı, ama benim gönlümde hala kendisi ile ilgili kısıtlı bilgilere sahip olmama rağmen burayı yansıtan en güzel ve dolu görünen isim ise; Sü El Maksud Efendioğlu Sokağı’dır. Üstelik sokağa ismi verilen kaymakamı ne tanırım, ne de akrabalığım vardır, adamcağız burada görev yapmış ve görevi döneminde bir trafik kazasında vefat etmiş nihayetinde adı sokağa verilmiş, hepsi bu… Mesele bundan ibaret…

Suudi Arabistan da çalıştığım dönemde gözlemlemiş idim, Cidde ve Riyad gibi büyük ve önemli kentler dışında adresleme yapılmadığına... Kimliksiz ve kişiliksiz meydanlar, caddeler, sokaklar ve evler… Esasen mimari de buradan nasiplenmiş farklılıkları bile anlaşılamaz durumda güdükleşmiş ve tekleşmiş vaziyette donmuş kalmış, bana göre… Suud’lara göre ise ben doğru düşünmüyordum, takdir kendilerinin şüphesiz lakin ben hala aynı şekilde düşünmeye devam ediyorum… Biliyorum ve inanıyorum ki; isimlerin, cisimler üzerinden algı ve imge yaratmadaki tesir ve bellek oluşumuna katkısı hiç düşünülmez bu değişiklikler yapılırken…

Evet, tüm bunlardan mülhem, güzelim “Köste” adı ile maruf köyümüzün bir anda “Dalyan’a” dönüşmesi beni tüm diğer değişiklikler gibi oldum olası olumsuz etkilemiştir. Mezkûr Köyün ad değişiklikleri ile ilgili “Tarih Boyunca Çeşme” adlı kitabında İsmail Gezgin Hoca nasıl kaleme almış. “Osmanlı döneminde Köste olarak bilinen Dalyan, bölgede en çok isim değiştiren yerleşim olmuştur. Bu yerleşime Rumlar tarafından verilen en eski isimlerden birisi Hagia Paraskevi olup Paskalya öncesindeki son Cuma günü anlamına gelmekteydi. Dalyan’ın Osmanlı belgelerinde Köste olarak anılmasına rağmen, Rumların gidişinden sonra buraya yerleştirilen Müslüman nüfusun bu isimden rahatsız duymaya başladığı halen anlatılmaktadır. Bu nedenle tam olarak tarihi tespit edilmese de 1960’lı yıllarda Köste’nin ismi köyün etrafında yoğun biçimde bulunan bir taş cinsi nedeniyle Demirtaş olarak değiştirilmiştir. Ancak deniz kenarında ve denizin içeriye girmesiyle oluşan muhteşem doğaya uymadığını gören Köste sakinleri bu ismi hiç benimsememişlerdi. Bu nedenle birkaç yıl sonra köye daha yakışan bir isim olan Dalyan denilmişti.” Hoca yine aynı eserinde bugün Dalyan olarak bilinen köyün antik adının “Embaton” olduğunun tespit edildiğini beyan etmektedir. Hoca bir başka yerde ise; Hacıbeis’in yayınlanmamış bir eserinden bahisle ve ona istinaden, “Köste halkı hayatlarını daha ziyade uzun deniz seferleri yapmakla kazanırlar, dağlık, taşlık bir yerde kurulmuş olan Köste’de bıraktıkları aileleri efradını, böylece dışarıda kazanıp getirdikleri para ile geçindirirlerdi” şeklinde nakletmektedir. İsmail Gezgin aynı kitabında yine Hacıbeis’ten alıntılayarak, “Çeşme’ye 3 km mesafede tümü balıkçı 5.000 nüfuslu bir kasaba olan Aya Paraskevi bulunmaktaydı. Yunan balıkçılığı bugünkü büyük gelişimini büyük ölçüde Çeşmeli balıkçıların büyük yeteneğine borçludur.” diye aktararak lokasyon ve maişet tarifi de yapmaktadır. Sonrasında mübadele için de bir destinasyon olan Köste için yine aynı eserinde konu ile ilgili enteresan bir şey aktarmaktadır, “Yerleşecekleri yerlere gelen muhacirlere iskân edecekleri evler gösteriliyor ve buralara yerleştiriliyorlardı. İlk ev ücretsiz veriliyordu; ancak isteyen ikinci bir ev daha alma hakkına sahipti. 5-10 lira karşılığında eve sahip olanlar, yerel yönetimin teşviki ile bu evleri yıkmak zorundaydılar. Köste’ye yerleştirilen nüfusun ikinci evleri hızla yıkması nedeniyle, şirin bir yerleşim olan Köste, kısa sürede kimliğini değiştirmeye başlamıştı. Rum göçünden önce 950 hane olan köy kısa süre sonra, 1940’larda, 54 haneye düşmüştü.”

Geçmiş ile tüm bağların koparılması arzusu mudur, toplum mühendisliğinin yeni bir boyutu mudur, tüm bu değişiklikler bilemiyorum… Bir de bu manadaki isim değişikliklerinin kamuoyu nezdinde “beğenilmek-beğenilmemek” ya da “kabullenmek-kabullenmemek” ikilemleri arasına sıkıştırılıp istatistiki değer haline getirilme çabası yok mu, evlere şenlik… Ya kardeşim, nesiller değişiyor, resmi makam ve otorite dayatması devam ediyor hepsinden daha mühimi “sınırsız tekrarlayarak” alıştırılıyor ademoğlu, ne gam, ne keder… Ver mehteri gitsin durumu yapmayın Allahaşkına… Sadece isimler mi değişiyor, değişiklik başlamış iken hemen her şey değişiyor, idari bölünme değişiyor, fonksiyon değişiyor. Haydi, güzelim “Köste Köy” oldu, Dalyan Mahallesi, mesut oldunuz mu? Mesela “Alaçatı Nahiyesi, Belediyeliği” oldu Alaçatı Mahallesi… Memnun musunuz? Mutlu musunuz? Başınız göğe erdi mi? Gerçi her ne kadar isimler değiştirilse de halk birkaç kuşak boyunca yerleşim yerini eski adıyla anmaya devam ediyor lakin resmi gerekler bu süreyi kısaltıyor galiba da diğer taraftan…

 

1 yorum:

celikkiran dedi ki...

Degismeyen tek sey Ülkenin bölünmez bütünlügü (!)