Bilindiği üzere “Teksas” Çelik Bilek çizgi romanı, 1770 yıllarında Kuzey Amerika’da üzerinde güneş batmayan imparatorluk “Birleşik Krallık” İngiltere’ye ait kolonilerindeki bağımsızlık savaşını konu edinmektedir. Bağımsızlık savaşı olur da bizim ilgi alanımıza girmez mi? Okul öncesi eğitimde aile içi muhabbetlerde Türkiye İstiklal Harbi ile “bağımsızlıkçı” ruhu geliştiren ve kutsallaştıran, dönem itibari ile okula da başlayınca devleti yönetenlerin katılmasalar dahi müfredat olarak reddedemediği “istiklal” mefhumu ve duygusu üst seviyededir. İşte bu duygu ile bağımsızlık mücadelesinin nerede ve kime karşı olursa olsun desteklenmesi gereği bize artık bir düsturdur…
Teksas’ın kahramanları her daim iyinin ve doğrunun yanında, kollayıcısı ve destekçisi olarak, hak-hukuk tanırlar, yalan dolan ile işleri olmaz, gayrı nizami faaliyetler içinde bulunmazlar, şan, şöhret, para asla ve kat’a önemli olmaz, doğa cinayetleri işlenmesine karşı olurlar, her türlü hayvanat ve nebat ile uyumlu hayat yanlısıdırlar, hülasa her şeyin iyisi ve güzeli öne çıkarılırdı… İşte bu kaynaklardan beslenen bir neslin ahfadı olarak büyüdük bizler… Bu çizgi romanlarda yine hatırladığım, debdebe, şaşa, gösteriş, zenginliğin kutsanması yapılmaz bugün olduğu üzere cinsellik ve belden aşağısı söz konusu bile olmazdı…
Teksas’lar, okununca yeni maceralarından haberdar olmak için hemen yenisini satın almanın bir tarafı ile satın alınacak yerin yakın olmaması diğer tarafı ile de parasal nedenlerle bir hayli zor olması hasebiyle arkadaşlar arası değişim işi öne çıkar. Sonraları bu değişim işi bazı kişiler için ticari bir girişim olarak geliştirildi ve ilerletildi… Halen de “bitpazarı” gibi eski ve kullanılmış ürünlerin satıldığı yerlerde teksasların izine rastlamak olasıdır.
Bazılarına, veteran yaşlarda bile akıl baliğ olamayıp, Amerika’nın kadim halkları “Kızılderilileri” katleden, kadim kültürlerini talan eden otoritenin koçbaşı durumundaki “kovboy” hayatı ve maceraları filmleri izler iken bizler daha çocuk yaşlarda “bağımsızlık” mefhumunu öne çıkaran ve önemseyen çizgi romanlar ile tanışmış idik… Diğerlerini bilemem lakin ben de okuma alışkanlığının temelini oluşturan bu alışkanlık ile yaşa ve meşguliyete esas performans düşüklüğü yaşasam da hala okuyorum ve okuyacağım… Diğer taraftan da bu yazdıklarıma itiraz edenlere de, sanat sanat için değil sanat halk içindir deyiminin önemini hatırlatırım… Mesela biz bu yüzden Knut Hamsun’u değerli bulamayız, yoksa adamın edebi yanı çok güçlüdür, sanatsal zekâ ve duygusu üst düzeydir, vs vs. fazlaca kelam edemeyiz, lakin tercih hakkımızı kullanırız.
Peki; Teksas ve avenelerinin hayali maceraları üzerinden anlatılan Amerika Birleşik Devletlerinin bağımsızlık savaşının bu kadar romantik, didaktik ve hakiki olmasının yanında bugün gelinen noktada dünyanın deyim yerinde ise canına okuyan ve o dönem savaşan tarafların teşrik-i mesaisi nasıl izah edilecek… Tek izahı var, kapitalizm ve dünya nizamı ve nihayetinde de emperyalizm…
Gariptir, biz hala şarabı çok sevmemize rağmen üzümün ezilmesine karşı oluruz, bu yüzden… Biz zaten tam da bu yüzden ipini koparıp kaçan “boğadan” yana olmaya başladık ve halen yan olmaya devam etmekteyiz. Biz hala güçlünün güçsüzü ezmesine dayanamayız, tam da bu yüzden. Biz hala kısa çöpün uzun çöpten hakkını alacağı umudu ile yatıp kalkmaktayız… Biz hala büyük balık küçük balığı yutar umdesine şiddetle bu yüzden karşıyız.
Evet,
çizgi romandan, çizgi filme, oradan bir disiplin dâhilinde ilkeli ve düzenli
okuma ile bilgilenme ve aydınlanma ve taraf olma, taraftar olma süreci en
azından bizde böyle gelişti, diğerlerinin sefaletine bakınca, iyi ki de böyle
olmuş, diyoruz…