Yaklaşık
14 yıldır her hafta yazdığım makalelerin yayınladığı sıcak bir birliktelik
maalesef sona erdi… 975. sayısını 34 yıla yayarak yayınlayan haftalık bu gazete,
esasen 34 yıla sığamayacak kadar da eskidir, asildir, birikimlidir, onurludur. Kendinden başkasına ve dahi kendi fikrinden başka bir fikre açık olmakla
birlikte asla angaje olmamıştır. Kendine biat etmemişi, yandaş olmamışı, ister
yerel, ister genel basın olsun sevmeyen muktedir tayfasını anlamak çok kolaydır
da “özellikle yerel basın desteklenmeli” teraneleriyle ortalığı deyim yerinde
ise 56’ya veren aslan sosyal demokratların yerel basını çaktırmadan boğma faaliyetlerini
anlıyor olsak da, sindiremiyoruz… Mesela bu aslan demokratlardan yerelde en
önemlisi gazeteye telefon edip, “o kadın yazmasın”, olmayınca memurunu gönderip
“bak son defa diyoruz o kadın yazmasın” deme cesaretini gösterebilmiştir. Sonra
da acımasız son gelince de şok oldum deme hakkını kendinde görebilmiştir. Ne
diyelim darbe tek taraflı olsa atlatılacak lakin Temel Kaptan’ın dediği gibi bu
kadar farklı yönden ve aynı zamanda esen fırtınaya direnmek çok zordur… Evet, 34
seneye sığmayan bir geçmiş dedim ya… 26.03.1976 tarihinde yayınlanmaya başlayan
İbrahim Önol (Sıhhiyeci İbrahim) büyüğümüzün sahibi olduğu “Çeşmenin Sesi” gazetesinin
de geleneğine ve arşivine sahip olabilme imkân ve ehliyetine sahip olması
hasebiyle Yeni Çeşme Gazetesinin hayatı neredeyse 50 yıllık bir geçmişe
dayanmaktadır. Peki, İbrahim Önol nam-ı diğer Sıhhiyeci İbrahim nasıl bir miras
aktarmıştır, gazetecilik faaliyeti adına, daha önce yazmış olduğum bir yazıda
onun için “Bir hayat, bir tarih, bir tecrübe, bir örnek, bir yüzakı, Sıhhiyeci
İbrahim… Canım Yurdumun, sancılı yıllarının ezdiği insanlarından biri, dış denge
ve illiyetlerin şekillendirdiği hukuk nizamının gadrine uğramış kuşağının
örneklerinden…” diyerek özetlemiştim. Evet, Yeni Çeşme Gazetesi böylesi bir
zaman dilimi ve fikri telakkinin varisidir işte… Hülasa kusurları dışında daima
vakur kalabilme başarısı göstermiş asla ve kat’a garazkâr, garabet ve gabavet
tutum sergilememiştir.
Bazı
dostlarımız, kendi aramızda sıklıkla konuştuğumuz lakin geciktirdiğimiz, direndiğimiz
bu arzu edilmeyen sonun yarattığı hüznü dağıtmak için tüm samimiyetleri ile
üzüntümüzü paylaştı, kimileri yarım ağızla da olsa üzüldüklerini beyan ettiler
ve maalesef kimileri görmezden geldi, kimileri ise içten içe sevince boğuldu, kimileri
ise içlerindeki fitne fesadı dolambaçlı yollardan kustu, vs vs… Kimileri de
Gazetenin Sahibi Aydın Korkmaz’a üzüntülerini beyan etme yolu olarak Aydın ile
kader birliği etmişlere günah yükleme çalışmaları yaptılar. Birkaçı ise direk müptezel
ve hastalıklı ruhlarının en irin ve cerahate bulaşmış fikirlerini çok farklı
kelimeler ile kustular… Diline en uzak organının ifrazatını, dilini adeta sıva
malası niyetine kullanarak sağa sola saçana da rastlanıldı, maalesef… Şimdi biz
diline def-i necaset aracı olarak bakana ne diyelim… Deli desek, deliye ayıp,
neyse, o sıfatta bende kalsın… Samimi üzülenlere teşekkürlerimizi esirgemeden
yaşanan bu ağır travmayı atlatmaya çalışacağız… Bizim geleneğimize göre başkalarının,
hastalıkları, rahatsızlıkları, altüst oluşları ile sevinmek yoktur, olamaz da… Lakin
Yerel basını desteklemeliyiz teraneleri ile nurlu nutuklar atan bir ırkın
ahfadı olanların ellerinde kazma kürek kuyu kazmasını da asla ve kat’a
unutmayacağız, unutturmayacağız…
Yaşananlar
karşısında Ulusal Basının önemli isimlerinden Yaşar Aksoy ve yerel basının faal ve başarılı ismi İsa Atagöz’ün yazıları geniş yankı
buldu sanırım… Ama makûs kader değişmeyecek…
Peki,
bu yaşananlar sadece Yeni Çeşme Gazetesinin başına mı geldi? Keşke öyle olsa
idi, memleket sağ olsun der geçerdik… Konu birkaç esbâb -ı mucibe ve mücbire
ile izah edilebilmekten ıraktır ne yazık ki. Zaten öyle olması hali sayfalar
dolusu alt detay sıralaması gerektirir… Mezkûr
sektörde en genel manada; Politik, Siyasal, Ekonomik, Sosyal, Moral, Teknolojik,
Hukuki ve Örfi gerek ve ihtiyaçların, beklentilerin tespit, tayin ve tasnifi
muvacehesinde görünen o ki sınırsız destek almayanların hayatta kalma ihtimalinin olmadığı aşikârdır.
Haydi diyelim Yeni Çeşme bu kategorilerin her birinde tek tek ya da toplamda,
patron ya da yazarlar ya da okurlar açısından karşılıklı destek, teşvik
manalarında kişisel ve dahi yönetsel hatalarının kurbanı oldu… “Böyle olmamalı
idi” diye yaklaşım gösteren, hayatta öğrenebildikleri ve halen kullanabildikleri tek formül ile
hayatı izah eden bazı andavüllerin değerlendirme istiap ve
ehliyetleri göz önüne alınıp tam da bu sebeple tasnif dışı bırakıldığı
vaziyette görülecektir ki mevzuu Yerel’in Çeşme ölçeği değil, tüm Vatan sathıdır… Mesela; “Yeni Adana Gazetesi”
mezkûr andavüllerin dikkat buyurdukları mazeret ile nasıl izah edilecektir. Bilindiği
üzere “Kuvayı Milliye” gazetesi
olarak bilinen ve 1918 yılında Adana’nın Fransız işgaline mukavemeti ile hayata
başlayan “Yeni Adana” Temmuz 2023’te yayın hayatına son vermiştir. Öyle 3.000
nüfuslu bir kıyı kasabasında başlayan hikâyesi de yoktur, benzer vakalar da
atlatmamıştır, işgalcilere direnişin bayrak olduğu meşhur kaçkaç dönemlerinin yaşandığı
Adana’nın gazetesidir, hem de mezkûr andavüllerin bilmediği üzere, 105 sene boyunca,
sahibi Ahmet Remzi Yüreğir başta olmak üzere, ünlü şair Fazıl Hüsnü Dağlarca,
Oktay Akbal, Orhan Karaveli, Çetin Altan gibi yazarların da kadrosunda olduğu
halde… Adana’nın 2 dönem Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanmış esasen de
okul arkadaşım “Kuvayı Milliyeci” bilinen aslan sosyal demokrat Zeydan Karalar bu
konuda ne düşünmektedir, her şeye müdahil olduğu bilinmesine rağmen neden acaba
bu konuda rol almamıştır, çok merak ediyorum doğrusu… Bu mezkûr andavüllere
etraflarında neler oluyor konusunda irade, inayet ve hidayet niyaz etmekten başka
ne gelir elden, Allah şifalar versin… Acılarımızı ve üzüntülerimizi kalbimize
basıyoruz ve susuyoruz, abuk subuk konuşanları da şiddetle kınıyoruz… Öyle
ceplerinde üç kuruş para ile dolaşıp, kendilerini zengin zannedenlerin, meyhane
köşelerinde malumatfuruşluk taslayanların, cepleri boş lakin akıl ve hafızaları
dolu olanları anlamalarını beklemiyoruz şüphesiz, zaten tarih boyunca kimse de
şahitlik etmemiştir bu anlamalara… Bu kabil andavülleri “elin sopasını görmediklerinden kendirlerinkini mertek zannederler”
atalarsözü ile paketleyip geçeyim fazla uzadı…
Gazeteler
de insanlar gibi imiş meğerse ve maalesef doğdukları gün ölmeye başlıyorlarmış
ve nihayetinde bir gün sesiz sedasız ebediyete intikal ediyorlarmış. Gazete
haberlerinden anladığım kadarı ile Canım Yurdumun değişik bölgelerinde, değişik
büyüklükte, değişik görüşte, değişik amaçlarla yayınlanan daha birkaç sene
öncesine kadar yaklaşık 2.000 (yazı ile iki bin) gazetenin varlığı bilinmekte
iken şimdilerde 800 adet gazeteden bahsedilmekte… Sabah haberlerinde ünlü
gazeteci İsmail Küçükkaya yerel basın özellikli haberleri ziyadesiyle gündemine
taşımakta olup yaşanan trajedinin büyüklüğünün altını çizmektedir, görmek ve
anlamak isteyenlere her daim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder