Kitabın konusunun eksenini, ülkesinden sürgüne gönderilmiş Yunanlı komünist yazar Elias Petropoulas’ın araştırmaları, söyleşileri ve çalışmaları oluşturmaktadır. Petropoulos çok değerli bir yazar olup buraya yer darlığından sığdıramayacağımız kadar eser bırakmış birisidir. Siyasi tercihleri ve tutumları gerçekten büyük saygı ile anılmayı da hak ettiğini göstermektedir. Nazi Almanya’sı işgali başlar başlamaz direniş örgütü ELAS (Yunan Halk Kurtuluş Ordusu) içindeki şerefli yerini almaktan geri durmamıştır. Hayatı boyunca küçük sapmalarla daima ELAS’cı olarak yaşadı. 1968’de Yunanistan’daki “Albaylar Cuntası” sırasında tutuklandı, 1974’teki “Kıbrıs Savaşı” ile Cuntanın çökmesini müteakip serbest kaldı… Lakin baskılar sona ermeyince ver elini Paris…
Pertopoluos’un genel manadaki yaklaşımını ziyadesiyle abartılı buluyorum. Evet, Petropoluos kendi ifadesiyle kendini tarife yönelik “folklorcu” diyor lakin konuya bağımsız kalma becerisini göstererek yaklaşmış görünmekle birlikte zorunlu sürgün nedeniyle zihin ardının dayattıklarıyla bilimsel ölçüleri de aşmış bir duygusallık göstermiş intibaı vermektedir bence… Atfı cürüm ifratına vardırmadan daha soğukkanlı kalabilseymiş daha kolay anlaşılır olabilecekmiş… Sokağa çıkarsanız suyun bu tarafında da fazlaca olmasa bile bu kabil marjinal insanlar bulursunuz… Yaşar Abinin aktardığına göre, Yunanlı Profesörler için “bu herifler sadece koyun yetiştirmeyi bilirler” demiş, topyekûn bir hedef ve değerlendirme yapmış… Bu nasıl bir üstten bakış allasen, bizde de böyle bir hoca vardı, Yalçın Küçük Hoca… Doğrudur, bizim Yalçın Hoca bilgilidir, ilgilidir lakin bir o kadar da uçuk ve abartılıdır… Her ikisi de ziyadesiyle marjinal tutum almak adına yer yer güvenilirliğini yitirme noktasına gelmişlerdir. Bir yerde mezkûr yazardan nakil; “…Yunanlıların babası sayılması gereken Türklerin …” ifadesi var ki, tam bir evlere şenlik yaklaşımı… Hele bir de “divana uzanmış bir güzel kadının çıplak vücudunu, vatanımdan daha çok seviyorum” diyor ve maalesef bizde de “vatanı bir kadın memesine satarım” diyen sefil bir yazara öncülük etmiştir ya, benim için artık ona söylenecek bir şey kalmıyor… Şimdilerde moda olan tarihçiliğin önderi sayılan muhterem de demedi mi? “keşke Yunan galip gelseydi”… Vallahi tüm bu benzetmelerden ve gitti geldilerden oluşan fikri taklalar neticesi bu abinin de güvenirliği benzerlerinin güvenirliği seviyesindedir. Aaaaa tüm bunlar Yunan Ordusunun Selanik’i yakmış olmasının tekzibi sayılır mı? zinhar… Yakmış olma ihtimali ziyadesiyle akla yakındır… Çünkü ordu içinde “Evzon Yangın Tümeni” kurulma iradesi gösteriyorsa bir genelkurmay bu mezkûr siyasi ve adli vakaların sebebi sayılabilir kolaylıkla…
Yaşar Abi, çok çeşitli milli ve beynelmilel kaynaklardan derlediği ve 1931 senesinde Selanik’te yaşanan, Yahudilere karşı adeta bir arındırma tatbikatı haline dönüşen, kimilerine göre bir jenosit, kimilerine göre imha harekâtı yaşanır ya, onu da konu eder kitabında… Bu harekât kitapta tüm detayları ile geniş alıntılar ile yer alır… Kitapta keşke şu da olsaydı diyebileceğim bir konu da şudur, “Furtuna diye bilinen 1934 Trakya pogromu” başlıklı şiddet eylemleri ki Selanik eylemleri ile eşzamanlıdır… Bilineceği üzere 1934 yılının yaz başlarında yaklaşık 15 gün süren ve Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale illerini kapsayan, Yahudilere ait dükkân ve evlerin yağma ve talan edilmesi, kadınların tecavüze uğraması hatta görevini yapan güvenlik görevlilerin bile ölümüne sebep olan Vandalizm… Zamanın ruhuna mütenasip Avrupa’yı kasıp kavuran Canım Yurdumu da tesiri altına alan faşizm dalgasının cüzü dönemin ünlü ve esasen de yabancı istihbarat örgütlerinin uzantısı milliyetçi yazar ve gazetecilerinin devletin de ses çıkarmaması sebebi ile kesif ırkçı propagandaları neticesi vahim olaylar yaşanır ve mezkûr şehirler Yahudilerden arındırılır…
Ne diyor Yaşar Abi; “Bir ulusun, ulus devlet kurma savaşımı doğal olarak haklıdır. Ancak etnik yapıların kitlesel imhası, yangının uygarlıkların kül edilmesi, sistemli asimilasyon ve apaçık soykırım, insan haklarının çağdaş ilkelerine göre kabul edilemez. Bu sorulara, 1917 Selanik Yangını’ndan beri sorulmamıştır. Ne Türk, ne de Yahudi dünyası, sanki Selanik Yangını gerçeklerini görebildi. Biz bu kitapta bunu sorguladık. Ne yazık ki, yanık kokusu, denizi aşarak İzmir’e de uzandı. 1917 yangınından 5 yıl sonra, 1922 Küçük Asya bozgunundan geri çekilen Yunan Ordusunun son sığındığı toprak olan İzmir şehrinin de, Selanik Yangınına benzer biçimde organize bir şekilde yakılması, tarihte pek görülmemiş bir gerçeği gözler önüne serdi. Emperyalizm, şehir yakmakta ustalaşmıştı.” Evet, doğru tespit emperyalizm şehir yakıyordu, şehir yakıyor, böyle giderse ki korkarım böyle gidecek şehir yakacak, söz konusu kapitalizmin çıkarları ise, sadece şehirler olsa yine iyi diyeceğiz de, maldır geri kazanılabilir, içindekilerle birlikte yaktıklarının telafisi maalesef yoktur, insanları yakıyorlar, erketeleri ve fedaileri marifetiyle… Kapitalizm ve onun en yüksek ve tekelci mertebesi emperyalizm yakar da, yıkar da lakin mazlum halkların temsilcileri rolü nasıl oynanıyor ona bakmak lazım… Temsilci tayin edenler ne yapıyor, temsilcilerinin temsiliyetinden memnunlar mı?... Bize bir şey düşmez o zaman… Diğer taraftan Yaşar Abinin en önemli önermesi, ulusların kaderinin tayini hakkında bence, aynen katılıyorum, doğu, batı, kuzey ve güney demeden, şu kıta, bu kıta demeden, azınlık, çoğunluk demeden, sarı ırk, kara ırk demeden, amasız, fakatsız… Birlikteliğe tıpkı evlilik kararı gibi, ayrılığa da tıpkı boşanma hakkı misalinden…
Kitap
sadece Selanik yangını ile mi sınırlı? Değil tabii ki, dönem itibari ile
Selanik ve Makedonya ile ilgili şümullü bir çalışmadır esasen… Selanik’in
sosyal ve ekonomik hayatı anlatılırken asla göz ardı edilemeyecek, Selanik’in
kozmopolit hayatı, adeta ırklar resmigeçidi ve onların mevzilenişi… Taa
İspanya’dan kovulan Yahudilerin iskânı, ticari hayata katılışları, diğer Balkan
etnik yapıları ile adeta kapitalizmin prototiplerinin tesisine müstenit siyasal
yapılanmalar, ilk sosyalist faaliyetler, ilk 1 Mayıs kutlaması, ilk isyan
hareketleri, İttihat ve Terakki Cemiyetinin teşekkülü ve tekâmülü, Selanik’in
Yunanistan’a katılması, Yunanistan’ın Canım Yurduma yönelik işgal hareketi, kısmen
İstiklal Harbi, fecaat mübadele, başta olmak üzere dönemin pek çok gelişmesinin
zikredilmesine de şamildir. Konunun meraklısının kütüphanesinde bulunmasında
fayda bulunan bir kitaptır, en ziyadesiyle faydalandığım için beni tavsiye
makamında görenlere tavsiye olunur.
1 yorum:
Bravo👏👏👏
Yorum Gönder