Çarşamba, Nisan 04, 2012

OLACAĞI BUYDU 12 EYLÜLÜNDE MAĞDURU BUNLAR OLDU


Zulüm İmparatorluğu Amerika Birleşik Devletleri; genelde Dünyayı zaptı rapta özelde de Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Orta Asya’ya yönelik yeni sömürgecilik politikaları çerçevesinde planlanan “yeşil kuşak” projesi öngörülerine denk gelen coğrafyadaki ülkelerden biri olan Türkiye’de 12.Eylül 1980 de; “içimizdeki Amerikan çocukları” eliyle ve tarihe elleri kanlı 5’li çete olarak tescil edildiği iyice bilinen ve tüm dünyada sadece bu kabil operasyonlardan nemalananlar hariç büyük bir nefretle hatırlanan bir darbe gerçekleştirmiş ve Amerikan emperyalizminin çıkarlarına aykırı davranmayacağı taahhüdünü veren/yenileyen islamist politikaların ve politikacıların önü açılmıştır.

Kemalizm’den başlayarak solun tüm renklerine kadar geniş bir yelpazede hülasa tüm halka, insan hayalini zorlayan, bugün ülkemizde yaşanan tüm sorunların temelini ve nedenini oluşturan bu tescilli faşist darbe, bugün temsilcileri konumundaki iktidar sahiplerine dikensiz gül bahçesi bırakma hesabıyla, yarattıkları dehşetengiz uygulamaları bu ülkenin insanları asla ve kata unutulmamalıdır, unutulmamalıdır ki, ülkemizde son yüzyılda yaşanan bu en büyük siyasi ahlaksızlık ve travma iyice anlaşılabilsin ve gelecek kuşaklara anlatılabilsin. Yarattıkları tenkil, tedhiş ve tedip ortamı ile emperyalist talan, soygun ve yağmaya daha uygun ortam hazırlayan “içimizdeki ABD’nin çocuklarından”, darbecilerinden, kontrgerillacılarından, gladiocularından hesap sorulmalıdır ve bugünkü ardılları olanlara da gerekli cevap verilmelidir.

12 Eylül sadece ve basit bir darbe değildir öyle; “İti ite kırdırma” ile alevlenen ve “Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” ile de zirve yapan bu siyasi yaklaşımın “sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir” saptamasının bir sonucu olarak canım yurdumun üstüne bir karabasan gibi çöken bu saldırı ve emperyalizmin ve yerli temsilcilerinin kurduğu veya göz yumduğu çeteler eli ile büyük boğazlamaya zemin hazırlanmış ve bu zeminde de başta CIA olmak üzere uluslararası her türlü karanlık güç ile büyük bir travma yaşatılmıştır, halka…

Bugünlerde; Amerikan Emperyalizminin ulvi çıkarları uğruna canım yurdumun dizlerinin üzerine çökertilmesi operasyonunun yüzü olarak görünen 12 Eylül Faşist darbesinin 5’li çetesinin hayatta olanlarından Ahmet Kenan Evren ile Ali Tahsin Şahinkaya mahkemeye çıkarılacak ve muhtemelen de gerek ABD Emperyalizminin bugünkü temsilcileri ile yerli ortakları tarafından feda edilecek ve yaşanan kapkara bir geçmiş aklanmaya çalışılacak gibi görünmektedir. Bugün; bu kahrolası faşist darbenin siyasi ve ekonomik ardılları olanların, bugünler için oluşturulan nemaların üstüne çöreklenenlerin, “Aydınlar Ocağının” şanlı önderleri olduğu çekinmeden beyan edenlerin bu işi çözmek gibi bir düşünceleri olmadığı gibi kendilerine tevdi edilmiş böyle bir görevleri de yoktur olamaz da…

12 Eylül’ü yargılamak demek; Emperyalizmi ve Faşizmi yargılamak demektir, ABD emperyalizminin bu olayda oynadığı rolü görmezden gelen, bu faşist darbeyi yapanlarla, emperyalizmin beklentileri ve talepleri doğrultusunda gerçekleşen darbe gerekçelerini teşkil eden ehven ortamın oluşturulması sürecinde rol alan; ABD Başkanından başlayarak, CIA Başkanına, Ortadoğu staretejilerini yapanların, ülkemizde büyükelçi ve büyükelçilik görevlileri ile yerli ortakları, “12 Eylül olmasaydı 24 ocak kararlarının neticelerini alamazdık” diyerek sermaye kesiminin istediklerinin yapıldığının teyidini yapan Turgut Özal başta olmak üzere tüm siyasiler ile dönemin Danışma Meclisinin tüm üyeleri, Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı’dan başlayan, TİSK ve MESS üyeleri, TÜSİAD üyeleri ile devam eden sermaye kesim ve temsilcileri ile bu saldırının fiilini yüzünü oluşturan, tüm asker ve polis işkenceciler, bunlara yardım ve yataklık yapan bilim adamları, başta doktorlar olmak üzere, tüm kamu görevlileri, darbeye destek veren başta Nazlı Ilıcak olmak üzere sözde gazeteciler ile tüm aktör ve figüranların tespit edilip onlara bu faşist saldırıyı azmettirenler, yardım eden, yataklık yapanlar ile bu menfur saldırının Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye yönelik amaçları, hedefleri, stratejileri ve uygulamalarının açıklığa kavuşturulmaları gerekmektedir.

Aksi takdirde gerisi laf ı güzaftır… Zaten bu açıdan bakınca da; davaya müdahil olmak için başvuranların başını AKP gibi konudan hemen hemen hiç zarar görmemişlerin hatta sonuçlarından faydalanmışların çekmesi de konunun sulandırılması amacını gütmektedir gibi bir görüntü vermekte olup belki de başkalarına yer kalmaması adına bir doldurma yapılmaktadır. Peki; bu yargılama girişimi hiç mi bir şey ifade etmiyor diye sorabilirsiniz, evet bende bu gelişmeyi önemsiyorum, ama bu defa ben yetmez diyorum.

Bu sürecin mağdurlarından birisi olarak, bu konuda söyleyebileceğim, yazabileceğim çok şey var ama kapsam, eli kanlı, beyni özürlü, ruhu satılık, vatan haini oldukları her hallerinden belli olan 3-5 çeteci ile sınırlı kalacağından, bugünün muktedirlerinin ve onların denizler ötesinden destekçilerinin başı olan kişinin 12 Eylül için “Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin (dönüşüm) son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz” deyişinden hareketle, dün alkış bugün kavga görüntüsü altında post kavgası sürdürülmesinin neticesi olan Ordu ile kavganın başlarına ördüğü çorapların perdelenmesi adına alevlenen bu görüntüden bir şey çıkmaz. Bu böyle biline…

Ancak yinede birkaç küçük anı anlatarak konunun ne kadar büyük ve kapsamlı olması gerektiğine dokunmak isterim.

İzmir Emniyet Müdürlüğünü 9 Mart 1981 de ziyaret eden her türlü kanlı olayının direk sorumlusu konumundaki ve muhtemelen de dehşetengiz katil görünümünden ötürü seçilmiş olduğu izlenimi veren dönemin İçişleri Bakanı, Emekli General “içimizdeki Amerikalılardan biri” Selahattin Çetiner “buradan hiç kan çıkmadı daha” dediğinde aynı gece genellikle devrimci tutsakların gözlerinin 24 saat esasıyla bağlı olarak tutuldukları 5. ya da 6. kattan 3 tutsağın atılarak öldürülmesi ve ailelerin her türlü baskıya rağmen takibi neticesinde mecbur kalınan açıklama ile “tutsaklar kaçmak için pencereden atladılar ve öldüler” açıklaması yapılması adeta halk ile dalga geçiliyordu.

Adana Emniyet Müdürlüğünde; benim de dâhil olduğum davanın ön hazırlığı kapsamındaki işkence sürecinde iyi görev yapsınlar diye Özellikle darbeciler ve MİT teki en önemli temsilcisi ya da MİT in cunta içindeki en önemli temsilcisi Baş darbeci Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit tarafından kurdurulan ve elemanları tek tek mezkûr kişi tarafından atanan meşhur ve kıdemli işkencecilerden, başta da Kemal Yazıcıoğlu gibi sicili bu anlamda çok bozuk olan elemanlardan oluşturulan bir ekip olan yok etme timi sayılabilecek DAL grubuna tahsis edilmiş sadece kanalizasyonda yaşayacak hayvanlara ait olabilecek hücreler bölümünde bulunduğumuz dönemde yaşanan çok yoğun ve ölümcül bir işkence sürecine tanık oldum. Adım Dilaver demekten başka bir şey söylemeyen tüm ölümcül işkencelere rağmen sadece gülümseyen bir devrimci yiğit, yaralı yakalanmasına rağmen tedavisi yapılmayan, hatta hücrenin demir kapısına ellerinden ve ayaklarından kelepçelenerek gerilen ve bu halinde bile kanayan yaralarına ellerindeki kalemi sokup kıvırarak ve yaptığı bu işkenceden zevk alan işkenceciler gördüm, hatta o kadarki kan kaybının ölüme yol açacağından korkulduğu anlarda hastaneye götürülüp yaraları dikilen ve bilahare de yeniden kalemle başlayan aynı işkencelere tanık oldum. Bahse konu hücrelerde uzunca zaman kalınması, aynı yerlerin tuvalet olarak kullanılması, ailelerin binbir güçlükle içeriye gönderebildikleri yiyeceklerin aynı yerlerde yenmesi neticesinde bir süre sonra ortalığı bit sarmıştı bir keresinde, tüm hücrelerdeki insanlar Emniyet Müdürlüğünün garajına çıkartılıp, anadan doğma soyundurularak, Adana Belediyesinden getirtilen birkaç ilaç tulumbası ile arkadan, önden ve yandan olmak üzere tüm vucut baştan ayaklara kadar her cepheden çok güzel bir şekilde ilaçlanmıştık, bu da kara mizah tarafıdır, bu sürecin.

Şüphesiz bu alçakların yaptıkları insan havsalasının almayacağı daha binlerce işkence var ama bunlar yeterince yazıldı çizildi, artık pehlivan tefrikasına dönüştürmemek için konuyu, bu kadarla iktifa ediyorum.




1 yorum:

Mesut ÖZÇELİK dedi ki...

Ülkesini yabancı istilasına karşı koruma görevi üstlenen şanlı ordumuzun içinde yetiştirilen kökü dışarda NATO'cu, Kontrgerillacı CIA'cı ülkesine ve kendi içinden çıktığı halkına düşman paşapaşalar ve ardılları akan kanı durdurmak adına işledikleri cinayetler ve Ülkemizin Emperyalızme bağımlılığının arttırılması için topluma verilen gözdağı bugün de ürettikleri siyasal iktidarları 12 Eylül karanlığını yaşatmaya hatta o günleri aranır yapmaya gayret ediyor. Sermaye İktidarının sözcüsü bir siyasal iktidar kan akıtmaya devam edecek elbet. Şu hale bakın, özelleştirmeler,HES'ler, kentsel dönüşümler, yoksullaştırma, hak ihlalleri v.s. v.s. 12 Eylül yapılmasaydı bunlar yapılabilirmiydi acaba. Direnci kırılmaya çalışılan toplum yenilenerek ayağa kalkacaktır elbet.
YENİ BİR ÜLKEYİ KURMAYA GELDİK.