Zulüm İmparatorluğu Amerika Birleşik Devletleri; genelde Dünyayı zaptı rapta özelde de Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Orta Asya’ya yönelik yeni sömürgecilik politikaları çerçevesinde planlanan “yeşil kuşak” projesi öngörülerine denk gelen coğrafyadaki ülkelerden biri olan Türkiye’de 12.Eylül 1980 de; “içimizdeki Amerikan çocukları” eliyle ve tarihe elleri kanlı 5’li çete olarak tescil edildiği iyice bilinen ve tüm dünyada sadece bu kabil operasyonlardan nemalananlar hariç büyük bir nefretle hatırlanan bir darbe gerçekleştirmiş ve Amerikan emperyalizminin çıkarlarına aykırı davranmayacağı taahhüdünü veren/yenileyen islamist politikaların ve politikacıların önü açılmıştır.
Kemalizm’den başlayarak solun tüm renklerine kadar geniş bir
yelpazede hülasa tüm halka, insan hayalini zorlayan, bugün ülkemizde yaşanan
tüm sorunların temelini ve nedenini oluşturan bu tescilli faşist darbe, bugün
temsilcileri konumundaki iktidar sahiplerine dikensiz gül bahçesi bırakma hesabıyla,
yarattıkları dehşetengiz uygulamaları bu ülkenin insanları asla ve kata
unutulmamalıdır, unutulmamalıdır ki, ülkemizde son yüzyılda yaşanan bu en büyük
siyasi ahlaksızlık ve travma iyice anlaşılabilsin ve gelecek kuşaklara anlatılabilsin.
Yarattıkları tenkil, tedhiş ve tedip ortamı ile emperyalist talan, soygun ve
yağmaya daha uygun ortam hazırlayan “içimizdeki
ABD’nin çocuklarından”, darbecilerinden, kontrgerillacılarından,
gladiocularından hesap sorulmalıdır ve bugünkü ardılları olanlara da gerekli
cevap verilmelidir.
12 Eylül sadece ve basit bir darbe değildir öyle; “İti ite kırdırma” ile alevlenen ve “Bana milliyetçiler adam öldürüyor
dedirtemezsiniz” ile de zirve yapan bu siyasi yaklaşımın “sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne
geçmiştir” saptamasının bir sonucu olarak canım yurdumun üstüne bir
karabasan gibi çöken bu saldırı ve emperyalizmin ve yerli temsilcilerinin
kurduğu veya göz yumduğu çeteler eli ile büyük boğazlamaya zemin hazırlanmış ve
bu zeminde de başta CIA olmak üzere uluslararası her türlü karanlık güç ile
büyük bir travma yaşatılmıştır, halka…
Bugünlerde; Amerikan Emperyalizminin ulvi çıkarları uğruna
canım yurdumun dizlerinin üzerine çökertilmesi operasyonunun yüzü olarak
görünen 12 Eylül Faşist darbesinin 5’li çetesinin hayatta olanlarından Ahmet
Kenan Evren ile Ali Tahsin Şahinkaya mahkemeye çıkarılacak ve muhtemelen de
gerek ABD Emperyalizminin bugünkü temsilcileri ile yerli ortakları tarafından
feda edilecek ve yaşanan kapkara bir geçmiş aklanmaya çalışılacak gibi
görünmektedir. Bugün; bu kahrolası faşist darbenin siyasi ve ekonomik ardılları
olanların, bugünler için oluşturulan nemaların üstüne çöreklenenlerin,
“Aydınlar Ocağının” şanlı önderleri olduğu çekinmeden beyan edenlerin bu işi
çözmek gibi bir düşünceleri olmadığı gibi kendilerine tevdi edilmiş böyle bir
görevleri de yoktur olamaz da…
12 Eylül’ü yargılamak demek; Emperyalizmi ve Faşizmi
yargılamak demektir, ABD emperyalizminin bu olayda oynadığı rolü görmezden
gelen, bu faşist darbeyi yapanlarla, emperyalizmin beklentileri ve talepleri
doğrultusunda gerçekleşen darbe gerekçelerini teşkil eden ehven ortamın
oluşturulması sürecinde rol alan; ABD Başkanından başlayarak, CIA Başkanına,
Ortadoğu staretejilerini yapanların, ülkemizde büyükelçi ve büyükelçilik
görevlileri ile yerli ortakları, “12
Eylül olmasaydı 24 ocak kararlarının neticelerini alamazdık” diyerek
sermaye kesiminin istediklerinin yapıldığının teyidini yapan Turgut Özal başta
olmak üzere tüm siyasiler ile dönemin Danışma Meclisinin tüm üyeleri, Vehbi Koç
ve Sakıp Sabancı’dan başlayan, TİSK ve MESS üyeleri, TÜSİAD üyeleri ile devam
eden sermaye kesim ve temsilcileri ile bu saldırının fiilini yüzünü oluşturan,
tüm asker ve polis işkenceciler, bunlara yardım ve yataklık yapan bilim
adamları, başta doktorlar olmak üzere, tüm kamu görevlileri, darbeye destek
veren başta Nazlı Ilıcak olmak üzere sözde gazeteciler ile tüm aktör ve figüranların
tespit edilip onlara bu faşist saldırıyı azmettirenler, yardım eden, yataklık
yapanlar ile bu menfur saldırının Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye yönelik amaçları,
hedefleri, stratejileri ve uygulamalarının açıklığa kavuşturulmaları
gerekmektedir.
Aksi takdirde gerisi laf ı güzaftır… Zaten bu açıdan bakınca
da; davaya müdahil olmak için başvuranların başını AKP gibi konudan hemen hemen
hiç zarar görmemişlerin hatta sonuçlarından faydalanmışların çekmesi de konunun
sulandırılması amacını gütmektedir gibi bir görüntü vermekte olup belki de
başkalarına yer kalmaması adına bir doldurma yapılmaktadır. Peki; bu yargılama
girişimi hiç mi bir şey ifade etmiyor diye sorabilirsiniz, evet bende bu
gelişmeyi önemsiyorum, ama bu defa ben yetmez diyorum.
Bu sürecin mağdurlarından birisi olarak, bu konuda
söyleyebileceğim, yazabileceğim çok şey var ama kapsam, eli kanlı, beyni
özürlü, ruhu satılık, vatan haini oldukları her hallerinden belli olan 3-5
çeteci ile sınırlı kalacağından, bugünün muktedirlerinin ve onların denizler
ötesinden destekçilerinin başı olan kişinin 12 Eylül için “Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin (dönüşüm) son
kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz” deyişinden hareketle, dün
alkış bugün kavga görüntüsü altında post kavgası sürdürülmesinin neticesi olan
Ordu ile kavganın başlarına ördüğü çorapların perdelenmesi adına alevlenen bu
görüntüden bir şey çıkmaz. Bu böyle biline…
Ancak yinede birkaç küçük anı anlatarak konunun ne kadar
büyük ve kapsamlı olması gerektiğine dokunmak isterim.
İzmir Emniyet Müdürlüğünü 9 Mart 1981 de ziyaret eden her
türlü kanlı olayının direk sorumlusu konumundaki ve muhtemelen de dehşetengiz
katil görünümünden ötürü seçilmiş olduğu izlenimi veren dönemin İçişleri
Bakanı, Emekli General “içimizdeki Amerikalılardan biri” Selahattin Çetiner “buradan hiç kan çıkmadı daha”
dediğinde aynı gece genellikle devrimci tutsakların gözlerinin 24 saat esasıyla
bağlı olarak tutuldukları 5. ya da 6. kattan 3 tutsağın atılarak öldürülmesi ve
ailelerin her türlü baskıya rağmen takibi neticesinde mecbur kalınan açıklama
ile “tutsaklar kaçmak için pencereden atladılar
ve öldüler” açıklaması yapılması adeta halk ile dalga geçiliyordu.
Adana Emniyet Müdürlüğünde; benim de dâhil olduğum davanın
ön hazırlığı kapsamındaki işkence sürecinde iyi görev yapsınlar diye Özellikle
darbeciler ve MİT teki en önemli temsilcisi ya da MİT in cunta içindeki en
önemli temsilcisi Baş darbeci Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit tarafından
kurdurulan ve elemanları tek tek mezkûr kişi tarafından atanan meşhur ve
kıdemli işkencecilerden, başta da Kemal Yazıcıoğlu gibi sicili bu anlamda çok
bozuk olan elemanlardan oluşturulan bir ekip olan yok etme timi sayılabilecek DAL
grubuna tahsis edilmiş sadece kanalizasyonda yaşayacak hayvanlara ait
olabilecek hücreler bölümünde bulunduğumuz dönemde yaşanan çok yoğun ve ölümcül
bir işkence sürecine tanık oldum. Adım Dilaver demekten başka bir şey
söylemeyen tüm ölümcül işkencelere rağmen sadece gülümseyen bir devrimci yiğit,
yaralı yakalanmasına rağmen tedavisi yapılmayan, hatta hücrenin demir kapısına
ellerinden ve ayaklarından kelepçelenerek gerilen ve bu halinde bile kanayan
yaralarına ellerindeki kalemi sokup kıvırarak ve yaptığı bu işkenceden zevk
alan işkenceciler gördüm, hatta o kadarki kan kaybının ölüme yol açacağından
korkulduğu anlarda hastaneye götürülüp yaraları dikilen ve bilahare de yeniden
kalemle başlayan aynı işkencelere tanık oldum. Bahse konu hücrelerde uzunca
zaman kalınması, aynı yerlerin tuvalet olarak kullanılması, ailelerin binbir
güçlükle içeriye gönderebildikleri yiyeceklerin aynı yerlerde yenmesi
neticesinde bir süre sonra ortalığı bit sarmıştı bir keresinde, tüm hücrelerdeki
insanlar Emniyet Müdürlüğünün garajına çıkartılıp, anadan doğma soyundurularak,
Adana Belediyesinden getirtilen birkaç ilaç tulumbası ile arkadan, önden ve
yandan olmak üzere tüm vucut baştan ayaklara kadar her cepheden çok güzel bir
şekilde ilaçlanmıştık, bu da kara mizah tarafıdır, bu sürecin.
Şüphesiz bu alçakların yaptıkları insan havsalasının
almayacağı daha binlerce işkence var ama bunlar yeterince yazıldı çizildi,
artık pehlivan tefrikasına dönüştürmemek için konuyu, bu kadarla iktifa ediyorum.
1 yorum:
Ülkesini yabancı istilasına karşı koruma görevi üstlenen şanlı ordumuzun içinde yetiştirilen kökü dışarda NATO'cu, Kontrgerillacı CIA'cı ülkesine ve kendi içinden çıktığı halkına düşman paşapaşalar ve ardılları akan kanı durdurmak adına işledikleri cinayetler ve Ülkemizin Emperyalızme bağımlılığının arttırılması için topluma verilen gözdağı bugün de ürettikleri siyasal iktidarları 12 Eylül karanlığını yaşatmaya hatta o günleri aranır yapmaya gayret ediyor. Sermaye İktidarının sözcüsü bir siyasal iktidar kan akıtmaya devam edecek elbet. Şu hale bakın, özelleştirmeler,HES'ler, kentsel dönüşümler, yoksullaştırma, hak ihlalleri v.s. v.s. 12 Eylül yapılmasaydı bunlar yapılabilirmiydi acaba. Direnci kırılmaya çalışılan toplum yenilenerek ayağa kalkacaktır elbet.
YENİ BİR ÜLKEYİ KURMAYA GELDİK.
Yorum Gönder