Pazartesi, Mayıs 07, 2012

ÇERNOBİL FACİASI VE TÜRKİYENİN ÇIKARDIĞI DERSLER

Geçtiğimiz hafta içerisinde 26 Nisan’da; geçen yüzyılımızın en büyük felaketlerinden biri kabul edilen ve şu ana kadar yaşanmış en büyük nükleer felaket olan; o dönem Sovyetler Birliği, bugün Ukrayna’nın sınırları içerisinde kalan ve başkent Kiev yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santralinin patlamasının 26. yılı nedeniyle bugüne ışık tutabilmesi, bugünkü muktedirlerin ders alabilmesine olanak tanımak adına tüm duyarlı kesimlerce konu gündeme tekrar getirilmiş ve getirilmeye de devam edilecektir.

Bilindiği üzere; 30 Nisan 1986 tarihinde; 1972 yılında, bir hayli de yeni inşa edilmiş sayılabilecek ve her biri 1.000 (MW) gücünde dört reaktörden birinde deney yapmak isterken güvenlik sistemlerinin devre dışı kalması ve art arda hatalar meydana gelmesi neticesinde; binlerce insan felaketin etkisiyle direk ölüyor, yüzbinlerce insan ise rakyoaktivitenin yarattığı felaket neticesinde başta troid kanseri olmak üzere çeşitli kanser vakalarında ölüyor, yaşanan ağır füzyonun etkisinin ise uzmanlar tarafından 2065 yılına kadar sürecek ölümleri tetikleyeceği söyleniyor. Aynı dönemde yaşanan bu felaketten; Canım Yurdumda, özellikle tükettiği besin maddelerinden ötürü binlerce insanın kanser hastalığına yakalanmasının yanında, takip edecek 50 ya da 60 yıl içerisinde milyonlarca insanın maruz kaldığı radyasyon neticesinde hayatını kaybetme riski taşıdığı bilim çevrelerince açıklanmış olmasına rağmen, bu ülkede ne yazık ki bir şekilde görev almış bazı alçaklar da halkımız ile adeta dalga geçmekteydi, Türk çayı içiyorum diye Hindistan’dan gelen çayı içerek.  

O günleri hala dün gibi hatırlıyorum, gençliğimin ve nükleer karşıtlığımın üst seviyede olması ve tam o yıl bir çocuk babası olmam nedeniyle de hiçbir şeyi kaçırmamaya özen göstererek her tartışmayı, görüşü, konuşmayı ve açıklamayı takip ediyordum. Soğuk savaşının kapitalist dünya tarafından kazanılmaya yüz tuttuğu bu acımasız ve her türlü yalanın mubah sayıldığı dönemde, kapitalist dünyanın düşmanı sosyalist Sovyetler Birliği hedef olduğundan bu felaketten de, geri teknoloji, gelişmemiş teknoloji ve sosyalizm sorumlu ilan edilmiş ve kapitalistlerin nükleeri aklanmıştı.

O dönem Sovyetler Birliği’nin teknolojisine atıf yaparak konuyu geçiştirmeye çalışanlar; 10 Mart 2011 tarihinde Japonya’nın Fukuşima nükleer felaketi karşısında da bu sefer depremi ve tsunamiyi bahane ederek durumu kurtarmaya çalışıyorlar ya, yuh bunların hepsine, başka diyecek söz yok. Hatırlanacağı üzere bu kaz kafalıların kıt zekâ nedeniyle öykündüğü, nedenini bilmem ama savunduğu, teknolojisini sürekli parlattığı, güvenlik önlemlerine çok güvendiği kapitalizmin parlak yıldızı ülke Japonya’da da yaşandı ya, artık teknolojiye çamur atmak olmazdı, güvenlik süreçleri ehven idi ve ayrıca dinen de caizdi. Bilindiği üzere Fukuşima Nükleer Santrali felaketi; 2011 yılında Tohoku’da meydana gelen deprem ve sonrası oluşan tsunami ardından, 11 Mart 2011 de başlayan ve halen devam eden, atmosfere radyoaktif madde salınması neticesinde ciddi ölümler, kansere yakalanmalar ve yakın süreçte kanser vakalarının artma riski yanında asla telafi edilemeyeceği çok açık olan çevre felaketine yol açılmış olundu. Bilim adamı kisvesi altında birtakım şarlatanların tüm teknolojik parlatma ve aklama çabalarına rağmen, bugüne kadar yaşanan bu en karmaşık nükleer kazanın önüne geçilememiş, kaza sonrası alınan önlemler yeterli olamamış hülasa felaket sonrası süreç doğru yönetilememiş, o kadar ki kapitalizmin parlak ülkesi Japonya Başbakanı bile koparılan vaveylanın etkisiyle uzunca bir süre durumun ayardına varamamıştır. Ancak her şeye rağmen Japonya Başbakanı için; felaketin doğru yöneltilememiş olması ve yanıltılmış olmasının geç farkına varmış olması karşısında her namuslu politikacının yapması gereken şey kaçınılmaz hale gelmiş ve behemehâl istifasını vermiş, Nükleer enerjinin kendisine ve kamuoyuna sunulduğu gibi olmadığını anlayınca da nükleer karşıtı görüşü desteklemeye ve hatta ciddi anti-nükleer eylemcisi haline dönüştüğü büyük bir cesaretle açıklamıştır.

Peki; yaşanan Çernobil felaketinden sonra gerçek radyasyon ölçüm sonuçlarını kamuoyuna açıklamayan, tam tersine kamuoyunu yanıltmak amacıyla farklı sonuçları ölçüm değerleri gibi açıklama talihsizliği hatta ihaneti yaşanmış canım yurdumda durum yetkili ve sorumlular açısından balık hafızamıza sığınarak nasıl savuşturulduğu dün gibi hatırlanmaktadır. Sakın yanlış anlaşılmasın bu sadece ufku dar, palavrası geniş, ahlaki erozyonu sonsuz, çapsız ve kemiksiz politikacıların bol olduğu ülkemize has bir davranıştır demiyoruz, diyemeyiz, bakmayın kendi ülke dinamiklerinin farklılığından ötürü farkıymış gibi açıklamalar yaptıklarına bu sadece biçim farkıdır ancak özünde aynı biçimde davranan pek çok kapitalist ülke bulunmaktadır, hele bir de bunu halkı paniğe sürüklememek adına yaptıklarını açıklamıyorlar mı, lanet olsun bu gibilere.

Çernobil Nükleer felaketi ile özdeşleşen, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi hükümetinde Sanayi Bakanı Cahit Aral’ın TV lerde boy göstererek çay içmesi olmuştur hatırlanacağı üzere, Bakan, radyasyonun ülkemiz topraklarını etkilemediğini savunarak tarihe kara bir leke gibi düşen şu konuşmayı yapmıştır; “Bu Karadeniz'de değil bir, 17 tane Çernobil'i eritseniz, ancak radyasyon burada etkili olabilir. İnsan vücudu radyasyonsuz yaşayamaz. Bunun azı faydalı, çoğu zararlıdır. Bir de çaydaki radyasyonun suya geçmemesi Allah'ın bir vergisi. Çok düşük oranda geçiyor”.

Diğer taraftan, tek yanlı propagandaya dayalı yalan bilgilendirme ve kandırmacalar neticesinde yaratılan “nükleer enerji ucuz ve temiz enerji kaynağıdır” yalanı var ya, bu kadar çok insanın da buna inanıyor olması beni kahretmektedir. Açar bakarsınız teklif edilen ve kabul edilmiş Akkuyu nükleer santrali çıkışlı enerjinin birim fiyatına ve aynı zamanda nelerin bu fiyata dâhil olduğuna ilkokul aritmetiği ile bir göz atarsınız, her şey anlaşılır, ama nerde öyle yurttaş… Özellikle güvenlik konusundaki muafiyetler ve kapsam dışı unsurlar birer dehşet unsuru gibi bulunmakta, ama ne gam, hadi anlıyorum güvenlik necip Türk milleti için önemli değil, Türk milletine radyasyon işlemez vs. vs. nükleer atıkların çözümü hala herhangi bir dünya ülkesinde bulunamamış iken, bugünümüzü çok belirgin olmamakla birlikte geleceğimizi ve bizden sonraki nesilleri önemli ölçüde tehdit ederken, bugünümüzü tüketmiş ve geleceğimizi ipotek altına almaya kimin hakkı olabilir.

Ve Canım Yurdumun çıkardığı dersleri yaklaşık 35 yıldır bizi yönetenlerin ağzından verelim ki; ne kadar önemli dersler çıkardığımızı 7 den 77 ye herkes anlasın.

Kenan Evren: Radyasyon kemiklere faydalıdır. %92
Turgut Özal: Radyoaktif çay daha lezzetlidir %42
Cahit Aral: biraz radyasyon iyidir % 42
Tayyip Erdoğan: mutfak tüpü de nükleer kadar tehlikelidir %53

2 yorum:

cnv dedi ki...

yine inanılmaz bir yazı olmuş

Mesut dedi ki...

3. Dünya ülkelerinde Hükümet edilen siyasal yapılar Emperyalist Ülkelerin çöplüğünü temizliyor aslında. yani Efendilerine itaat. savunmaları dahi kandırmacadan öteye gitmiyor. 15-20 Milyar $ lık bir yatırımla yapılacak nükleer Santra 2025 yılında Türkiyenin elektrik ihtiyacının %10 unu karşılayacakmış.
Buna herkes gülecek.