Pazartesi, Eylül 02, 2013

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

DEJAVU
Dünya kaynaklarının sömürülmesi için ABD ve AB tarafından kurgulanan ve yürütülen politikaların acımasızlığı ve kaynak daralmasına paralel acımasızlığın daha da artmasına tepki olarak sömürüye ve baskıya direnen unsurlara rağmen savaş, katliam ve soykırımlar ne yazık ki devam etmektedir. Emperyalizmin yeni sömürgecilik evresinde oluşturduğu talan ortamında, talep edilen barış ve demokrasinin de anlamı, geniş kitleler tarafından yoğun savaş histerisinin yarattığı kara propaganda karşısında pek anlaşılamamaktadır. Uyuşmazlıklara, sömürüye karşı duruşlara, emperyalizmin kendi ekonomik gerçeklerinden ötürü adaletli olması ya da en azından hoşgörülü olması, anlaşmazlıklara barışçıl ve adil çözümler araması gibi bir şık hiç olamamaktadır ve de bu düzen sürdüğü sürece de olamayacaktır. Emperyalizm ve jandarması ABD’nin başta olmak üzere tüm uluslar arası ve ulusal ortakları, uyuşmazlıklara, anlaşmazlıklara, adaletli ve barışçı çözüm taleplerine karşı, tüm dünyada silahlı güce dayalı baskı, şiddet, savaş ve yok etme yöntemlerine, sömürünün devam edebilmesi adına sürekli başvurmaktadır. Salt bu yüzden; barış, demokrasi, eşit ve adil paylaşım, sömürüye karşı durma, insan hakları söylemi; Emperyalizm ve jandarması ABD’nin başta olmak üzere tüm uluslar arası ve ulusal ortakları tarafından hoş görülmeyecek ve yok edilecektir.
Bugünlerde de; canım yurdumun muktedirleri tarafından da yürütülen BOP eşbaşkanlığının, Savunma Sanayi destekleme fonu, Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden direk ve endirekt, örtülü ödeneklerden gerek iç savaşa gerekse de dış savaşlara aktarılan, hem de yoksulluk ve yolsuzluklar içindeyken, mali büyüklükler barış adına moral bozucu noktalardadır ne yazık ki… Bu duruma bakmaksızın eşbaşkanlığın görevi adına önce Tunus, sonra Libya daha sonra Mısır şimdi de Suriye’de her türlü katakulliye yatıp, savaş çığırtkanlıkları yapmaktadırlar, hem de öyle bir çığırtkanlık ki, adamları sınırlı operasyon bile kesmiyor, sonuna kadar taş taş üstünde, baş baş üstünde kalmasın edasıyla bağırıp duruyorlar.  Emperyalistler ve bu coğrafyadaki yalakaları Irak’ta kimyasal silah vardır diye ortaya attıkları yalanlara benzer yalanlarla adeta hepimizi keriz yerine koyarak şimdi de Suriye’yi “kimyasal silah kullandı” palavralarıyla, yakmanın, yıkmanın idmanlarını yapıyorlar. Bir yandan “BM’in Kimyasal Silahları Araştırma Heyetinin raporunu bekliyoruz” deyip aynı anda içerideki terör faaliyetlerine destek verip diğer yandan saldırı hazırlıklarını tamamlıyorlar ve bizim niyetlerini anlamadığımızı varsayarak bize de hikâye anlatıyorlar, yok kongreden karar çıkacakmış, yok BM güvenlik konseyinden karar çıkacakmış vs. vs. yahu be adamlar bizimkilerin ne dediğini görmüyor musunuz sizin adınıza…  Türkiye dış işlerine hakim zihniyetin batılı mahfillerin fikirlerine angaje olmuşluğu bu seviyede olunca, yapılacak bir şey kalmıyor geriye…
Bu yazı kaleme alınırken “1 Eylül dünya barış günü” etkinlikleri sona ermiş, belki de emperyalist güçler ve bu topraklardaki işbirlikçileri tarafından komşumuz Suriye’ye büyük bir saldırı başlamış ta olabilecektir.
Canım Yurdumun çok uzun yıllardır kaderine hakim olan batılıların çıkar ve saldırı politikalarına angaje zihniyet, hep kendini bir önceki dönemin devamı ve takipçisi diye adlandırmıştır ve adeta noter görevi yapan vatandaşımızın da teveccühüne mazhar olmuştur. Mevcut muktedirlerin öncül tayini yaptıkları 1980’lerin muktediri Turgut Özal’ın Irak’a karşı nasıl husumet gösterdiği uluslar arası sömürü çarkının jandarmasının saldırgan politikasına nasıl eklemlendiğini herkesin dün gibi hatırlayacağını bildiğimden, mevcutların en önemli öncül saydıkları Adnan Menderes’in bu konudaki nasıl bir öncül olduğunu gösteren “Kore Savaşı”nı yazmak istiyorum.
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları vaat ederek 1950 yılında iktidar olan DP (Demokrat Parti) ve Adnan Menderes, sanki iktidara gelişinin 2. ayını kutluyormuşçasına bir skandal karara imza atmış, Büyük Millet Meclisine danışmadan, üstelikte anayasa emri olmasına rağmen meclis kararına ihtiyaç duymamış, hatta muhalefet partilerine bile görüş sormaksızın, savaşa dâhil olma kararı almıştır.
Dünya halklarının emperyalizmin sömürüsü altında bulunmayı ret etmeleri her zaman olduğu üzere, emperyalist jandarma ABD nin gadrine uğramaları için yeterli bir neden oluşturmuştur. 2. paylaşım savaşı sonuçlandığında mağluplardan Japonya işgal ettiği Kore topraklarından çekilmekteydi, benzerlerinin Avrupa kıtasında da yaşandığı üzere Kore Korelilerin tüm karşı çıkışına rağmen ne yazık ki Kuzey ve Güney Kore diye 2 ye bölünmüştü, Güney Kore’nin Amerikan, Kuzey Kore’nin de Sovyetler Birliği desteği aldığı aşikâr olup, Kuzeyde 1948'de Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin oluşması ve izlenen sağlıklı politikalar ile Güney Kore’de aynı politikaların cazibesi artmıştır. Bu bağlamda yaşanan iç savaşa, ABD önderliğindeki emperyalist takım mezkûr coğrafyaya müdahale etmek ve olası politik ve psikolojik sorunları oluşmadan boğmak ister. Bu uğurda da bu olay öncesinde ve sonrasında, her daim ABD’nin bir bakanlığı gibi çalışmakta olan Birleşmiş Milletler “Güvenlik Konseyi” daimi üye Sovyetler Birliğinin katılmadığı bir toplantıda Kore’ye asker gönderme kararı alır ve savaşın resmen tarafı olur.  ABD ve Müttefiklerinin savaşa katılması ile artık savaş uluslar arası bir hal almıştır, bir tarafta ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Filipinler, Fransa, Hollanda, Türkiye, Yeni Zelanda, Belçika, Lüksemburg, Yunanistan, Tayland ve Güney Afrika, diğer tarafta ise Çin ve Sovyetler Birliği savaşın aktif savaşanlarıdır. Skandal karar neticesi savaşa katılan Türkiye ise; 4.500 kişilik kuvvetle katılır ve ne yazık ki 37 subay, 26 astsubay, 658 er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147 yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıp vererek savaşı tamamlar.
Muhalefet ise savaşa katılma kararının alınma şekli dışında herhangi bir şeye itiraz etmez sadece Meclis kararı alınmadı diye gensoru verilir, ama bugünkülerin benzeri bir tablo o günde hâkimdir ve Başbakan Adnan Menderes; yeni güvenlik konsepti gereği Türkiye’nin NATO’ya girmesinin kaçınılmazlığı iddiasıyla, girişi hızlandırmak ve kolaylaştırmak için bu kararı aldıklarını ve bunun için Meclis kararı almaya lüzum görmediklerini açıklarken; “Kore savaşına katılma kararı Bakanlar Kurulunun ittifak kararıyla alınmış, anayasanın ihlali söz konusu değildir, biz gördük ki ülkemizin selameti uzun vadede sayısız riski göze almada ve dış politikadaki inisiyatiflerimizi korumada yatmaktadır” demiş ve üslubu ve içeriği bugüne aynen miras bırakmıştır.
Diğer taraftan tıpkı bugün olduğu üzere aktif olarak barışı savunanlar ağır saldırılara hedef olmuşlar, Barışseverler Cemiyeti bildiriler dağıtarak ciddi biçimde gizlenmiş olan bu kararı halka duyurmuşlar ve Barışseverler Cemiyeti üyeleri “kararı tenkit etmek, milli mukavemeti kırıcı ve askeri isyana teşvik edici beyanname neşretmek” ile suçlanırlar ve Askeri mahkemede yargılanırlar ve sonuçta da 3 yıl 9 ay hapse mahkûm oldular; askeri temyiz mahkemesinin kararı bozması ile 15 ay hüküm giydiler.
Büyük şair Nazım Hikmet; Kore’de şehit olan bir subayın Menderes’e söyledikleri diye aşağıdaki şiiri yazar.
DIYET
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki gözünüzle bakarsınız,
İki kurnaz,
İki hayın,
Ve zeytini yağlı iki gözünüzle
Bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
Ve topraklarına çiftliklerinizin
Ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki elinizle okşarsınız,
İki tombul,
İki ak,
Vıcık vıcık terli iki elinizle
Okşarsınız pomadlı saçlarınızı,
Dövizlerinizi
Ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
İki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
İki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
Ve bütün kaygınız
İki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
Halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
 
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
Vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
Ve ben al kan içinde ölürken
Çığlığımı duymamanız için
Kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
Ölüler otomobilden hızlı gider,
Kör gözlerim,
Kopuk ellerim,
Kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum Adnan Bey,
Göze göz,
Ele el,
Bacağa bacak,
Diyetimi istiyorum,
Alacağım da.

Hiç yorum yok: