Şimdi net tarihini hatırlamıyorum bir vade önce Rusya’da sinemaya gitmiştim, afişini beğendiğimden “Dekabirist” filmini tercih edip izlemiştim. Film Rusça idi haliyle konuşmaların çok büyük çoğunluğunu anlamadan film nasıl izlenirmiş o gün bu zevki ya da ıstırabı yaşadım… Konu maalesef hiç bilmediğim bir konu olmakla birlikte ilgimi de çekti ve film sonrası istim arkadan gelir misali konuyu öğrendim… Rusya'da Çar 1. Nikola'nın döneminde “Fransız İhtilalinin” düşünce ve eylemlerinden mülhem, çar otorite ve yetkilerini, yeni bir anayasa yaparak kısıtlamak düşünce ve planı ile bir grup subay ve aydının 1825 tarihinde gerçekleştirdikleri bir ayaklanma var, işte mezkur film de o konuyu işlemektedir. Ayaklanma çok kanlı bir biçimde bastırılır, ayaklanma önder ve destekçilerinin bir kısmı, ayaklanma bastırılırken katledilir, bir kısmı asılarak idam edilir bir kısmı da Sibirya’ya sürgün edilir.
Filmde adı geçen liderlerden biri de “Prens Volkonski” idi, ayaklanma da, Napolyon’un Rusya işgal planı ve kısmi başarılarının yaşandığı sürecin hemen ardından geldiği de bilindiğinden, Lev Tolstoy’un müthiş eseri “Harp ve Sulh” undaki “Prens Volkonski” olabileceği tahminiyle detaylı bir okuma ihtiyacı oluştu. Gördüm ki, evet tahmin ettiğim gibi Mareşal Repnin ve General Volkonski her iki vakada da yer alanlar… Artık “Dekabiristler” bilgim dahilindedir ve herhangi bir yerde karşıma benzer bilgi ve alakalı ilişkiler çıkarsa dikkat edeceğim bu yeni gelişmelere… Eksik plan ve strateji, yetersiz teçhizat ve silahlanma, yetersiz liderlik, birlikte hareket edenlerin hedef ve öncelik tayininde kararsızlık ve dağınıklık, isyan günlerindeki talihsizlikler gibi çeşitli sebepler ciddi kayıplara yol açıyor haliyle ve kaybediliyor…
Siyasi sürgün ve tecritten murat suçlu addedilenlerin öncelikle toplumdan ve de özellikle ailelerinden izole edilmektir bana göre, tıpkı benim de bizatihi yaşadığım 12 Eylül süreci benzeri, lakin ne dekabiristleri ne de 12 Eylülde yargılanan bizleri her türlü baskı, eziyetlere rağmen ailelerimiz terk etmedi, bu da muktedirlere dert oldu… Konu özelinde ağırlıkla aileler Sibirya’ya gidip yerleştiler, 30 yıldan fazla oralarda hayatlarını sürdürdüler… Bilahare, her baskıcı rejimin yumuşama ihtiyacı duyduğu gibi, Çar değişince buradaki sürgünlere de af gelir lakin onlar yaşanmışlıklarının yüzü suyu hürmetine, unutmuyor, affetmiyor, vaz geçmiyor, Sibirya’da kalmaya devam ediyorlar.
19. yüzyılın henüz başlarında Rusya Çarlığına karşı sosyal, siyasi ve edebi faaliyetler gösteren erken dönem devrimcileri sayılabilecek Dekabristler, edebiyat dünyasının yazar ve şairlerinden de çok büyük destek görmektedir, bunların başında da dönemin önemli yazar ve şairlerinden biri kabul edilen Puşkin’dir. Subay ve dönemin aydınlarından oluşan Dekabristler, monarşi, çarlık, kölelik ve serfiğe karşı mücadele ederler ve aynı coşkuyla da hürriyet ve müsavat savunucusudurlar. Öncelikle Fransız ihtilali ve sonraki Napolyon işgali, önce hürriyet ve müsavat talebi, bilahare de milli şuur, vatan sevgisi, vatana bağlılık, hislerini kamçılamıştır artık… Puşkin, bir dekabirist olmamakla birlikte en önemli destekçileridir, bu manada okumalarımdan anlıyorum ki, dekabiristler de nerdeyse Puşkin’in tüm şiirlerini ezbere bilmektedirler.
Esasen de, dekabiristlerin inanılmaz bir destekçi grubu vardır, onlar ki sessiz çoğunluktur ve bıkmışlardır, kölelikten, serflikten lakin çok sonraları “suni denge” diye formüle edilen toplumsal olgu sebebiyle pozisyon alma çaresizliği içerisinde taraf tayin edememektedirler. İşte onların bu durumunu, sessiz desteklerini ve genel manadaki değerlendirmeyi Dekabrist Şteyngel haklı olmanın da verdiği güvenle şöyle değerlendirmektedir; “Özgürlük sevgisini yok etmek için, çarın tüm halkı yok etmekten başka çaresi yok.”
Evet, Rusya ordusunun reforme edilmesi planları muvacehesinde önceden yapılan anlaşmalar marifetiyle Fransa’ya askeri eğitime gönderilen subayların Rusya’ya getirdiği hürriyet ve müsavat talepleri, arkasından yaşanılan Napolyon işgalinin estirdiği hava ile karşılaşılan dağınıklık ve tek adam başarısızlığına karşı direniş olarak tarihe geçen bu vaka gerçek manada incelenince görülüyor ki, kocaman bir bölgede değişik sonuçlar oluşmasına yol açmaktadır. O kadar ki Osmanlı üzerinde bile Yunanistan bağımsızlık isyanını tetikler, sonuçları itibariyle tüm Balkan ülkelerinde bağımsızlık ilanlarına, sınır değişikliklerine kadar varır…