“Parafani” diye bir balık avcılığı yönteminden bahsetmiş idim daha önceki yazılarımda, Rasim Çelebi büyüğümüz, Latif Çelebi ve Nail Barutçuoğlu arkadaşlarımızı bu usulün ustaları olarak refere ederken. Hani, ekim ve kasım aylarında her ay 15 günlük ay karanlığı döneminde geçit balıklarını hedefe alarak, kıyılarda diz boyu sularda genellikle 2 ya da 3 kişilik ekiplerle, kıyıdaki balıkların lüks ışıkları ile hareketinin minimize edilerek serpme ağ ile yakalanması işini anlatırken. Hani şimdilerde, trol tekneleri yanılmıyorsam 10.000 volta (yazı ile onbin volt) kadar ışıklandırma ile balığı topluyorlar, sorun olmuyor lakin sen kıyıda en fazla 70 ya da 80 voltluk bir lamba ışığı ile balık avla, “yasssakkk hemşerim” mevzuu var ya... Yasa koyucu ya da yönetmelik tanzim edici kendine göre bir yol tutturmuş gidiyor işte… Tam; Neyzen Tevfik’lik bir vaka, lakin nesine ve neresine laf edeceksin… Oysa Kuzeyden Güneye balık geçit yaparken, kâh beslenmek kâh dinlenmek kâh üzerindeki parazitleri defetmek için kumlara sürtünmek maksadı ile diz boyu derinlikteki kumsal alana gelir, burada zinhar yumurtlama ya da yuva yapma gibi bir maksat yok ve de olamaz… Yasaktan murat nedir bilinmez ama her türlü yasal engele rağmen artık denize kadar girmiş evlerinin önünde kimseyi rahatsız edici bir şart kalmamıştır. Oysaki parafani, mevsimi itibari ile yazlıkçıların artık kışlıklarına dönmüş oldukları döneme denk gelir ama ne gam, ne keder… Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim Cemal Abimizin parafani konusundaki mahir vaziyetine işaret ederek, evet Cemal Abi benim bildiğim mezkûr ekiplerin zımni paylaştığı plajlardan “Ilıca Plajının” müdavimi idi.
Cemal Abimizin bendeki hatıraları içerisinde bayağı bir yeri olan ise birlikte bulunduğumuz Ramazan Aylarının akşamlarının devir itibari ile en önemli faaliyeti sayılabilecek Teravih Namazlarıdır. İnsanlar, kadın, erkek ve çocuklar olmak üzere genel manada Camileri doldurur lakin harem ve selam tatbikatı neticesi 2 cinsiyet olarak, ana bölümde erkekler olmak üzere üst katta ve görece izole bölümde de kadınlar olmak üzere konumlanırlardı. Babamın tercihlerinden dolayı genellikle bizim yerimiz “Küçük Cami” dediğimiz şimdilerdeki adı ile “Pandrot Osman Ağa Camii” olurdu. Biz bayram namazlarına da aynı camiye giderdik, şüphesiz ki yine babamın tercihi sebebiyle… Cemal Abimizin de tercihi bu cami olurdu. Benim hatırladığım kadarıyla, artık o zamanki dini bütün abilerimizin yüksek hoşgörüleri sebebiyle mi, yoksa genelde Müslümanlık daha mı güler yüzlü idi, yoksa biz çocuktuk da bize mi öyle gelirdi bilemiyorum, lakin öyle katıksız düstur tatbikatı yoktu, biz çocuklar güler eğlenir iken dini bütün abilerimiz “sus bakayım”, “şeytan çarpar”, “şimdi tokadı yiyeceksin” gibi zapturapt yaratmazlardı. Şimdilerde duyuyorum ki, kulak çekerek hizaya getirme eşiği de aşılmış, eee tabii ki gelişiyoruz ve hayat da sertleşiyor total olarak… Total bir futbol deyimi iken hayatın her alanına sirayet etmiş vaziyette, tabii ki… Bu teravih namazları eda edilirken toplu dualar okunur, toplu dualar için bir lider ses öncülük eder, bilmeyen bizler de tekrarlar idik… İşte bu lider seslerin en namlısı ve isteklisi Cemal Abimiz olurdu. Okunan dualarda yaptığı liderliğin, kendisini takip edenlere normal düzeyde bir sesle devam ederken birden aşırı yükselmesi ya da alçalmasının takibinden doğan ambiyans bugünkü stadyumlardaki marşların zikredilmesini andırıyor olmasının yanında biz çocukların gülümsemelerine de sebep olmaktaydı… Zaman zaman namaz edası esnasında artık ne maksat ile yapıldığını bilmediğim hatta bizzat kendi şahitliğimin olmadığı lakin sıkça duyduğum ön saftakinin çorabının çekilmesi ve benzeri takılmaların ve dokunmaların olduğu yönündedir.
İlerleyen yaş döneminde motosikletine atladığı
gibi Çeşme’nin neredeyse tüm balık mezatlarını dolaşır, tanıdıklarla sohbet
eder, balık satın alır iken görürdük Cemal Abimizi… Bu vesile artık hayatta
olmayan başta Cemal Abimiz olmak üzere tüm büyüklerimizi ve arkadaşlarımızı
saygı ile yâd ediyorum.