Başlığa
bakarak şimdiki Çeşme Kütüphanesinden bahsettiğim düşünülmesin, şimdiki kütüphanenin kütüphane
olabilmesi için ünlü halk deyimi ile "kırık
fırın ekmek yemesi gerekiyor" bence... Bahse konu kütüphane fotoğraftaki
kütüphanedir, ki bu kütüphane, gençliğimin hatta kısmen de çocukluğumun bir
bölümünün en modern ve güzel binalarından biri idi, daha da önemlisi ortaokulda
gördüğüm kütüphaneden sonra muhteşem idi benim için, güler yüzlü insanların yönettiği,
içi benim gözümle tıka basa kitap dolu, aslında daha sonraları deyim yerinde
ise, gözüm açıldıkça maalesef hiçte öyle olmadığını anladığım, bir mabet idi.
Dönem
itibari ile, Canım Yurdumda köşe başlarını tutmuş içimizdeki Amerikalılar (Amerikanofiller)
ve Amerikan muhipleri tarafından ABD'nin parlatıldığı, Amerika'nın rüya ülke
olduğu biçimiyle parlatıldığı yıllar. Amerika 2. paylaşım savaşından dünya
jandarmalığını üstlenerek mağrur çıkmış ya, Vietnam'da bozguna uğramış ne gam, olsun
yine de zafer kazanmış gibi gösteriliyor, Amerikan askeri güç ve kudretinin
kesafeti erişilemez düzeyde deniliyor, kendine güveni olmayan, komplekslerinden
ötürü kendisini hiç görenlerin iktidara geldiği ülkelerde, Amerikan toplumunun
methedildiği, Amerikan aile yapısının arş-ı alaya çıkarıldığı, Amerikan
tarımının ve makineleşme seviyesinin erişilemez gösterildiği, dönem ve en fazla
etkilenen ülkelerden biride Canım Yurdum. 3. Dünya yoğun bir kültür pompalanması
ile karşı karşıyadır, sinemalarda Amerikan askerlerinin Kore ve Vietnam rezaletleri
gizlenerek, diğer maceraları film önceleri gösteriliyor, kahvehanelerde ve
kütüphanelerde Milli Eğitim Bakanlığı ilgili birimleri adeta "halkı aydınlatma ve propaganda
bakanlığı" edasıyla, gelişmiş Amerikan aile hayatı (!!!) ve
çiftlikleri ve de uygulanan tarım tekniklerinin filmlerini matah bir
şeymişçesine gösteriyorlardı. Aynı dönemde barışsever(!!!) ve yardımsever(!!!)
Amerikan hükümetlerinin içimize öğretmen kılıklı, "barış gönüllüsü" adı ile maruf CIA ajanlarını doldurduğu
dönemdir, yaratılan ılıman iklim ve onun körlüğü sayesinde, bunların ajan
olduğunu söyleyen abilerimiz ise "kahrolsun komünizm" ve
"komünistler Moskova'ya" sloganları ile itibarsızlaştırılıyorlardı...
Dönem itibari ile, yaşlı genç demeksizin mezkur kütüphanede akşamları toplanan
halk bu propaganda filmlerinden nasiplenmiştir. Neyse bu tarafını kısa keselim
ve gelelim asıl konuya...
Bahse
konu dönemde; ortaokul sonrası ilk defa ödünç kitap alarak okumaya başladığımız,
hem de hiç bir şeye ihtiyaç duymadan, gidip üye oluyoruz, istediğimiz kitabı
alıp okuyoruz, bila bedel, Allahtan daha ne isteriz. Çeşit çeşit
ansiklopediler, görece yasaksız zihniyetin kudreten aktarabildiği kadar çeşit
ve miktar kitaplar, kerim devletimizin de bizleri daha tam da derdest edip,
zapt-u rapt etme isteğinin en azından şimdiki kadar fazlaca olmadığı bir dönem,
genellikle her türlü yazara ulaşabiliyorsunuz... Tabii ki benim hayatımda bu
görece serbestlik fazlaca sürmedi, tam anlamı ile politikaya gark olmaya
başlayan diğer tüm kurumlar gibi, kütüphanemiz de nasiplendi uygulamadan,
sürekli gelen tamimler vasıtası ile kitapların bir kısmı depolara kaldırılmaya
başladı, nerdeyse depoya alınan kitaplar salondakilerden fazla olmuştu hani ve
usulü dairesinde devam etti ve de etmekte.
Yapımının
gerçekleşmesi hikayesine gelince, derdest edilen halkevleri bünyesindeki
"kitaplıklar" da bir şekilde, ince politika ile çekirdek külahı
yapılmak üzere ilgili muhtarlıklar nezdinde köy odalarına gereği yapılmak üzere
gönderilmektedir, görünen maksat kitabı halka götürmek, gerçek maksat ise açık
olan çekirdek külah talebini karşılamak, Çeşme Halk Evi'nden de Sıhhiyeci
İbrahim önderliğinde, aralarında dönemin gençleri Nuri Ertan, Levent Taylan ve
Coşkun Kalkan'ında bulunduğu bir grup tarafından kurtarılır ve o zaman ki adı
ile şimdi ki Rıdvan Otel köşesindeki Çeşme
Turizm İnformasyon bürosuna yerleştirilir. Sonraları Belediye Başkanlığı da
yapmış büyüğümüz Nuri Ertan ve diğer gençler, dönemin Belediye Başkanı diğer
büyüğümüz Hulusi Öztin'e gider, kütüphane ihtiyacını anlatır ve Belediyenin bir
yer tahsisi konusunda anlaşılır. Bilahare 27 Mayıs darbesinin desteklenmesi maksadı
ile yürüyüşler düzenleyen başta mezkur gençlik olmak üzere "Çeşme Turizm Derneği" aracılığı ile şu anda Ziraat
bankası yanından geçilerek sahile dönülen yerde, plan ve imar hak getire, bir
kütüphane yapılmasına karar verilir. Başta Belediye ve Durmuş Yaşar-Selçuk
Yaşar olmak üzere toplanan bağışlar ve dernek bünyesi destekler ile fotoğrafta
görülen kütüphanenin yapımı, plan ve imar kuralı olmaksızın gerçekleşmesi
nedeni ile, göz kararı inşaat başlar, bakarlar ki yol çok dar kalmış, duvarlar
yakılır biraz daha geniş yol kalacak şekilde tamamlanır. Bir başka büyüğümüzün
anılarından bildiğim kadarı ile Nuri Ertan inşaatın yapımında diğer arkadaşları
ile birlikte görev üstlenir. Mezkur kütüphane yapımında aktif rol almış
sonradan Belediye Başkanı olmuş Nuri Ertan tarafından, bu kere, yol açılacağı
bahanesi ile yıkılır ve kitaplar şimdiki düğün salonu içinde tahsis edilmiş bir
alana taşınır. Bilahare de şu anda kütüphane diye faaliyet gösteren yere, yine
bir başka büyüğümüz eski Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu tarafından, yeri
tahsis edilmek üzere Kültür Bakanlığınca taşınır. Bir hazin hikaye. Şimdi ki
kütüphane sadece çocuklara etüt yapma konusunda bir mekan olma özelliğinden öte
geçememektedir, bence... O güzelim kütüphanenin yapılması için çaba sarfet, inşaatında
bizzat aktif görev al, sonra da yol açıyorum diye yık, inanılmaz bir çelişki
ama Nuri Ertan olunca, izahı var tabii ki, hikayenin, sonuç itibari ile hüsran...
Kahvehanelere kütüphane kurma zorunluluğu getirelim numarası ile var olan
kütüphanelerin kapısına kilit vuruldu ya da daha insaflı yorum ile kütüphane kütüphane
olmaktan çıkarıldı, mode deyim ile içi boşaltıldı... Kütüphanecilik esasen Kültür
Bakanlığı faaliyeti olmakla birlikte bizim hikayemizde görüldüğü üzere bir
şekilde yapımında da yıkımında da Belediye Başkanları başrol almışlardır. Şimdiki
Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç'tan da, yaşanan bu acılı süreci ve sıkıntılı
sonucu görmesini ve görkemli bir kütüphane yaptırmasını, içine de bu yazar
bizden, bu değil tasnifi yapmaksızın kitaplarla doldurmasını, hatta Kent Müzesinin
de içinde bulunduğu bir kompleks şeklinde tasarlanmasını, bunların da olmaması
halinde restorasyonu yürütülen "Osman
Ağa Konağının" bu işe tahsisi için yoğun çaba sarf etmesini
bekliyoruz.