Güvey
ya da Damat, her ikisi de çok eski dönemlerden itibaren kullanılan 2 sözcük
olup, Güvey, eski Türkçe önceleri "Güdegü"
bilahare de ses değişikliklerine uğrayarak "gövegü"
haline gelmiş ve düğün sahibi ya da davet sahibi anlamında kullanılmıştır,
damat ise yine benzer anlamlarda lakin "Farsça"
kökenlidir. Güdegü sonraları gövegü; Türkçe lehçelerinin neredeyse tamamında
yer almakta olup, bidayette, evlendiği kızın ailesinin hizmetini gören, ailenin
hayvanlarını güden çoban anlamında kullanılmış olup, bilahare de mezkur hizmetlerin unutularak ya da
"içgüveysi" pozisyonuna devredilerek, sadece evlendiği kızın kocalığı
manasına gelen bir statü olarak kalmıştır. Evlilik törenlerinin önem kazanması
ile birlikte de, evlilik öncesi güveyi eğlen(dir)mesi, güveyi gezdirmesi,
güveyi hamamı, güveyi tıraşı, güveyi yemeği, güveyi yumruklaması, gibi törensel
ara aşamalar da zaman içinde ihdas olunmuştur.
İç
güveysi; gelin evinin daha zengin olması nedeniyle damadın gelin evine gelmesi
ya da getirilmesi biçiminde edinilen statü olup, birçok toplumda değişik biçimlerde
görülebilen durumdur. İç güveysi konusunda çok çeşitli rivayetler vardır,
kimsesiz kalmış fakir ama çalışkan tiplerin kız babaları tarafından feodal
toplum örfüne uygun biçimde "güvey gelmesi" durumudur. Drahoma da bir
çeşit iç güveysi uygulamasıdır, adeta statünün moda deyimle "özelleştirmeye" tabi
tutulmuş halidir, Yahudi cemaati içinde çok yaygındır, diğer taraftan Hindistan’da
da Hindular arasında yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkar. Bir filmde
izlemiştim şimdilerde adına “iç güveysi” denilmeyen ama aslında tam da o olan
bir pozisyondaki delikanlı, kişiliğini ve ruhunu fazlaca rahatsız etmeyen bir
pozisyonda, deyim yerinde ise bir eli balda bir eli yağda, elini sallayınca
adeta “tatlı cadı” maharetleri gösteren bir rolde hayatını idame ettiriyor, ama
ne idame, bazen mezkur ailenin eblek çocukları yerine rol yapmak için ikame
edilmiş de olabiliyorlar. Ancak öyle filmlerde olduğu gibi değildir bu fakir
oğlan ya da kız ile zengin kız ya da oğlan hikayeleri, gerçekleşme ihtimali en
az olan yöntem budur, Yeşilçam filmlerinin aksine. Ancak iç güveysi pozisyonu;
tam da gerçek manada, kişiyi ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan iradesiz
kılarmış ama olsun zaten Yüce Rabbim rab –ül alemin kulunu iradesini elinden
alarak yaratmamış mı, evet yaratmış, eee o zaman ne keder ne gam… Varsın bu
nokta itibari ile de irade sende olmasın, sen sahip olduğun, sahte de olsa
itibar ya da güce bak… Ne demiş ulu Türk büyüğü Sülüman bey; “meseleleri mesele
etmezseniz, mesele diye bir meseleniz olmaz”, vesselam. Gerçi bu durumu üzülecek
bir durum diye nitelendiren bir grup çapsız, kişilikli delikanlı da vardır bu
dünyada ama onlar bir avuçturlar esameleri mezkur zevat tarafından okunmaz… Ama
diğer taraftan da halk arasında, “nasılsın” sorusuna ehhh işte manasında “iç güveysinden halliceyim” diye bir
cevap varsa da, buradan iç güveyliğinin kötü bir şey olduğu zinhar çıkartılamaz…
Diğer taraftan yerleşmiş anlayış gereği, sanki Allah vergisi imiş gibi,
“gelinin” erkeğin evine gidecekmiş gibi kabul edilmesi ile başlayan iç güveysi
pozisyonunu yerme ve hakir görme geleneğine siz asla ve kat’a inanmayın, ya ilk
“gelin” vakasında güvey gelin’in evine gitse ve böyle bir gelenek başlasa idi,
hiç gelinin evine giden güveye iç güveysi denir mi idi, ciddi bir tartışma
konusu olurdu. Belki de “gelin gitme” deyimi yerine “güvey gitme” deyimi
kullanılıyor olur ve iç güveysi tanımı olmaz ya da makul karşılanır olurdu… vs
vs. Şimdi moda olan güveylik ise bunların bitamam terkibi olup, bir sürü
delikanlının hayalini süslemektedir, yeter ki verilen rolü iyi anla ve uygula.
Güvey olmanın yaratacağı kabalığı telafi etmek üzere canım yurdumun insanı "enişte"
diye bir sözcük daha üretmiştir. Artık milli enişte mi ararsın, mühim enişte
mi, büyük enişte mi, küçük enişte mi, seç seç al gariii... Toplumda kast
sistemi varsa, bu kabil sıfatlar hiçte rahatsız edici olmaz, ancak, özgürlük,
kişilik, demokrasi, çekirdek aile gibi kavramlar görece öne çıkıyorsa
rahatsızlık başlar ve rahatsızlığın boyutuna binaen rahatsız olunan sıfatlar
terk edilir, seve seve ya da sevmeye sevmeye…
Babamın
bir değerlendirmesi vardı, gerçi bu konuyu mütekamilen kapsamaz ama önemli bir
tespit ve değerlendirmedir bence. Çeşmelilik üstüne olunca hem fazlası ile
komik hem de sosyolojik bir tespiti yansıtmaktadır. Çeşmelilik babama göre 3
çeşittir, "Yanaşma çeşmeliler", bunlar bir anlamda “iç güveysi”
durumunda mütalaa edilecek tiplerdir, Çeşme’ye bir nedenle gelirler ve
anlaştıkları bir Çeşmeli kız ile evlenirler ve buraya yerleşirler. Yanaşma
Çeşmeliler, Çeşme’ye gelme konusunda irade sahibi değillerdir, tayin, askerlik
ya da bir iş yapma adına gelirler ama yerleşme konusunda irade sahibidirler,
çünkü burada kalmanın yolu çeşitlidir, istifa edersin, kalırsın, kendi işini
kurar kalırsın vs vs... İrade gerekmektedir, netekim... Ancak tüm sahil
kasabalarında yaşanan hikaye burada da öne çıkar, zamanında işe yaramaz, tarım
yapılmaz diye tarlaların deniz kenarında kalanları kızlara verilir, içerlerde
ve tarıma görece daha uygun yerler oğlan çocuklarına verilir... Enişteler artık
içselleşmeye başlayan güveylerdir. Gerçi artık sahil yağmaları tamamlandığından
bu da para etmemektedir ya, neyse... Sonradan olma Çeşmelilere; bunlar ise
tamamen kendi iradeleri ile Çeşme’yi memleket tayin ederek buraya yerleşirler. Gerçek
Çeşmeliler, bunlar ise “doğma-büyüme” buralıdırlar ve yazımızın konusunu hiç
oluşturmayacak kesimdir.
İç
güveysi ya da damat olmaktan ziyade, kime olunduğu önemlidir diyerek, günümüzü
işgal eden güveylerle hiç ilgisi olmayan yazımızı sonlandıralım... İyi
haftalar...