Başbakan Ahmet
Davutoğlu:
“Ahtapot” dediğimiz sistem devreye girdi.
Başbakan Ahmet
Davutoğlu:
Madencilerin zor şartlarını biliyorum öncelikli hedefimiz işçi kardeşlerimize
ulaşmaktır.Enerji Bakanı Taner Yıldız: Dalgıçlar suya girdiler. Görüş mesafesi 1 mt bile değil. 3 ya da 4 mt bile dalınacak durumda değil.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Bizzat bu adli soruşturmanın takipçisi olacağım.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Su seviyesi yaklaşık 10 mt ye kadar indi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Önemli olan her işverenin madenciyi evladı gibi görmesidir. İşletmenin veya işverenin ihmali varsa hesabı sorulur.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Suyun bulanıklaşması nedeniyle zorluk yaşanıyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Önceliğimiz suyun boşaltılması ve madencilere ulaşmak.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Arama kurtarma çalışmaları toplamda, 420 kişilik ekip, 2 uçak, 3 helikopter, 25 ambulans18 AFAD kurtarma ekibi ile yürütülüyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Suyun ne kadar beslendiğini bilmiyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı Faruk Çelik: Öğrendiğimiz kadarı ile 25 kadar yıl önce Yozgat’ta buna benzer bir olay yaşanmış.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Olayın olduğu anda yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Zaman ilerliyor 18 işçi kardeşimizle ilgili umutlarımızın azaldığını söylememiz gerekiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: Bu acı çekilecek gibi değil, artık bir çözüm bulmamız gerekiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: Bir maden ocağın kapatıyorsunuz 50 kişi araya giriyor açtırmak için.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: İşçilerimizden rica ediyorum, kendi haklarının takipçisi olsunlar. Hiçbir şekilde onlara tanınan hakların ihlal edilmesine izin vermesinler.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Maden kazasında kaybettiğimiz vatandaşlarımız için taziyelerimi arz ediyorum. (01.11.2014 daha ölü ya da diri madencilere ulaşılamamış iken)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
Lütfi Elvan; ocağın yakınında çadırdan oluşturulan mescitte cuma namazlarını
kıldılar.
Yukarıda; daha öncekilere neredeyse kopyası halinde özeti
verilen kaza seyrinin, Devlet büyüklerimizin değerli söylevlerinden ve
icraatlarından derlenen görüşlerden sonra konunun yeterince sarih olması
hasebiyle herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayacağını düşünmekteydim. Ancak;
kaderin ve fıtratın yaşananlara türban edilmesi karşısında, yorum yapmamanın da
kolay anlaşılmanın önünde engel olabileceği ve muradımın tam anlaşılamayacağı
korkusuyla kısa da olsa birkaç kelam etmenin kaçınılmaz olduğu kararına vardım.
Yitirdiğimiz “onlarca
can” sonrası konu ile ilgili; durumu kurtarma, acıyı soğutma hatta sonuç
itibari ile olayı kapatma çalışmaları yapmak üzere bir görünüm veren ilgili tüm
yetkililer, kazaların olduğu yerlerde sahne alarak, kaza diye sunulan, aslında
bal gibi de cinayet olan yitimler arkasından “kader” ile başlayan cümleler
kurmuşlar, hatta seviye bir hayli düşürülerek ister dil sürçmesi deyin, ister
haddini aşma deyin, “bu işin fıtratında
ölüm var” veya “ama her şeye rağmen güzel
ölüm oldu” gibi yakıştırmalarla konuyu meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Tabii
ki bu ilave açıklama hafıza sahiplerine yöneliktir, diğerleri zinhar üstlerine
almamalıdır bu kelamları… Ulan ne dünya be, sel-sellap olur, deprem olur,
trafik kazası olur, heyelan olur, fırtına olur, kuraklık olur, salgın hastalık
olur, asansör halatı kopar, binalar çöker, yüzlerce hatta binlerce can yiter ve
hepsi de muktedirlerin tüm gayretleri ile “kader”e
yüklenir, bravo bu muktedirlere, yüce Mevla bunlara 7-7 gelen zar vermiş, ne
olursa olsun, hep bunlar kazanır… Kara kara kömürler, yitip gider ömürler, cebe
dolar yeşil yeşil dolarlar…
Ermenek’te yaşananların acısı atılamadan bu sefer, elma
toplamaya giden insanların tıkna tıkış doldurulduğu midibüsün devrilmesi sonucu
yaşanan yitimlerden sonra, derdine yanan ama yaşadığı şok nedeniyle de
düşünmeye başladığı anlaşılan bir kadının sözü bu acımasız hayatı özetler gibi
duruyordu sanki “olmaz olsun şu
fakirlik”… Oysa bir bilse idi, “FAKİRLİĞİN, AÇLIĞIN VE SEFALETİN,
YOKSULLARI DEĞİL, ZENGİNLERİ DOYURAMADIĞIMIZA” bağlı olduğunu. “Kapitalizm bir hırsızlık müessesesidir”
görüşünü temel almadan yapılan her türlü analiz, tıpkı bugünlerde basına
yansıyan ana muhalefet partisi yönetimin zihin karışıklığının tezahürü olan “bizim önerdiğimiz kapitalizm daha sosyal
demokrat daha insancıl” benzeri şekilde biter ve olsa olsa da pansuman
tedbirdir ve de ne yazık ki “benim oğlum okur döner yine okur” tekerlemesine
hayatiyet katar.
Aman sakın; buradan tek başına AKP iktidarını suçluyorum
gibi bir sonuca varılmasın, ondan öncekilerde, şu andaki muhalefet partileri de
benzer şeyleri savunmakta pek bir mahir durumdadırlar vallahi… Vallahi yok yahu
o kadar da değil diyenlerin olduğunu hissediyorum, hadi bakın onların yerel
yönetimlerine de göreyim sizi… Taşeronlaştırma adı ile maruf, sadece ve sadece kâra
ve ranta yönelik uygulamalar, imar rantları, ihale “alidiboları”, torpil ve
irtikâp var mı, yok mu? Yok diyorsanız da, inanırız gayri…