08.03.2014 Tarihinde http://sosyalyasamdaalternatif.blogspot.com.tr/
adresindeki bloğumda yayınlanmış olan aşağıdaki yazımı günün önemine binaen
tekrar yayınlamak istiyorum… Efendim durumu tam izah etmiyor diyenlere, sadece
“karar yanlış” ve “çekimserler” arasındaki değişikliğe bakmalarını öneririm…
KARAR KOLAY DEĞİŞMEZ
Mesleğe başladığımız yıllarda; çalışmaktan büyük onur
duyduğum, mesleki ve sosyal yaşamıma büyük katkıları olması nedeniyle
müteşekkir olduğum ve her zaman olacağım, mesleğimizin adeta yegâne okulu
sayılan STFA bünyesinde çalışanların
teknik ve idari gelişimleri için yoğun yürütülen eğitim çalışmaları kapsamında “Beşeri ilişkiler semineri”ne katılmış
ve seminer çerçevesinde bir dolu konu başlığı içinde karar oluşumu üstüne bir
çalışmadan bahsetmek istiyorum bu yazımda…
İnsan karar oluşturma sürecinde, ilk verdiği kararı tekzip
etmeye yönelik ilave olarak kaç veri değişirse değişsin, asla değiştirmediğine
tanık olunan bir konuda; semineri veren kişinin “bir şirkette bir bölüm şefinin iş akdinin feshi” üzerine, iş
akdinin feshini gerçekleştiren yetkilinin kararını açıklayan ve
“Bölüm şefi, tüm uyarılara rağmen iş
disiplinini bir türlü tesis edememiş olup birlikte çalıştığı kişilere liderlik
yapamadığı, yapılan çalışmaların değerlendirmeleri sonucunda kendisinden
beklenen performansı bir türlü gösteremediği tespit edildiğinden iş akdi
feshedilmiştir” biçimiyle
özeti verilebilecek uzun bir gerekçe yazısı okur.
Bilahare; saha mühendislerinden Genel Müdür Yardımcılarına
kadar değişik yetkililerden oluşan 21 kişilik katılımcı grubundan, “a-karar doğru, b-karar yanlış ve
c-çekimser” cevap şıklarından uygun görülen birini oylamalarını ister,
cevaplar “a–17, b–1 ve c–3” şeklinde
oluşur.
Çalışmanın ilerleyen bölümünde de; semineri veren kişi iş
akdi fesh edilen bölüm şefinin birlikte çalıştığı personelden birkaç kişinin
konuyla ilgili görüşünü aktaran;
“Bölüm Şefimiz, son derece başarılı idi, mesai başlama
saatinden önce mutlaka işinin başında olur, bir gün önceden yapılan günlük
planın detaylarını bizler gelmeden bir kez daha gözden geçirir, bizler işe
başlayınca güncellenmiş plan bilgisi, bizleri müşfik ve pozitif enerji dağıtan
görünüşü ile işe dört elle sarılma konusunda teşvik ederdi. Bir önceki döneme
göre bölümün üretimi artmış olmasına rağmen iş akdinin fesh edilmiş olmasını
kesinlikle anlayamadık” biçiminde kaleme alınmış yazılı metinler okur ve yeniden aynı şıklar
kapsamında bir oylama yapılır.
“a–17, b–3 ve c–1”
Semineri veren kişi; Şirketin ölçme, değerlendirme
bölümünden gelen ve iş akdi fesh edilen kişinin bölümünü değerlendiren; “mezkûr bölüm
bir önceki döneme göre üretim performansını master planda %20 lik bir artış
planlanmasına rağmen %35 lik bir artışla tamamlamıştır. Ayrıca bölümler arası
ilişkilerde ve bilgi akışında bir önceki döneme göre ciddi bir hız ve kalite
temin edilmiştir.” mealinde
bir raporu okuyarak, aslında iş feshi kararını veren kişiyi tekzip eden bir
tespit gerçekleştirir. Yine bir ara oylama; sonuç;
“a–17, b–3 ve c–1”
Semineri veren kişi; iş akdi fesh edilen bölüm şefinin işe
alınmasında aracılık yapan insan kaynakları şirketinin mezkûr kişi ile ilgili
işe alınması aşamasında hazırladığı sunumu da; “münhal kadro için yapılan başvuruların
değerlendirilmesi sırasında tarafınızca verilen tüm kriterler açısından
bakıldığında en uygun başvurunun bu olduğu kanaatindeyiz. Geçmiş çalışmalarının
performans değerlendirmeleri ile başarılı plan uygulamalarının ve iş
disiplininin gereklerine göre sıralamada en önde değerlendirilmesi
gerekmektedir” gibi
bir özeti içermektedir. Yine bir ara oylama; sonuç;
“a–17, b–3 ve c–1”
Görüldüğü üzere; seminere katılanların çok önemli bir bölümü
değerlendirme ve karar için kendilerinin önüne konulan ilk veri ile yetinmişler,
artık ilk verinin tam tersi olarak gelen diğer bilgileri göz önünde tutmaksızın
ve ilave hiçbir değerlendirme yapmaksızın karar sahibidirler ve karar
değişikliğini asla düşünmemişlerdir. Tek bilgi ile karar vermekte beis görmeyen
bir toplum olduğumuzun şahane görüntüsü olabilecek bu yaşanmışlıktan hareketle,
insanların ve toplumların yaptıkları seçimleri, aldıkları kararları cansiperane
savunduklarını ve kolay kolay değiştirmedikleri bilim çevrelerinin de tespit ve
teslim ettiği bir gerçektir bilineceği üzere… Kararında ısrar edenlerin
durumunu izah ederken, durumu “kalp gözleri kapalı”, “akılları sağır” gibi
tılsımlı ve uhrevi tanımlamalarla açıklamaya çalışan yaklaşımlar konuyu hafife
almaktan başka bir şey olmamakla birlikte muktedirlerin değirmenine su
taşımaktır aynı zamanda da… Kafamızda, bebeklikten çocukluğa, çocukluktan
büyüklüğe evrilirken, ebeveynlerimizin, öğretmenlerimizin, siyasi partilerin,
devlet büyüklerinin ya da takip ettiğimiz gazetelerin ya da yayınların sürekli
aynı şeyleri tekrarlayarak ve tekrarlatarak, ezberleterek; oluşturduğu algılama
düzeneği ya da filtresi, hülasa neyi nasıl algılamamıza, neyi kendimize daha
yakın hissetmemize, benimsememize ya da reddetmemize yol açan “bakış açısı”dır bu. Bu bakış açısına “paradigma” da denilmekte ve insanın, bir olayı
ve durumu ya da kavramı, anlaması ve yorumlaması esnasında kendine özgü olan
akli ve ahlaki değerler dizisidir… Ahlak, özgürlük, eşitlik ve sevgi üstüne
oluşturduğumuz tüm yaklaşımlar sahip olduğumuz bu akli filtrelerin eseri olup
tüm hayatımız buna uygun bir biçimde sürmektedir…
Gerçeğin ne olduğu ve ne olmadığı ile nelerin nasıl olması
ya da olmaması gerektiği konusunda sahip olduğumuz algılama filtrelerimiz yani
paradigmalarımız; neyin iyi, neyin kötü, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu
tayin etmemizi temin eden süreçte öne çıkar günlük hayatımızı şekillendirir ve
genel tutum ve davranışlarımız ile beşeri ilişkilerimizin temelini oluşturur. Çevremizi,
olayları ve dünyamızı olduğu gibi değil “ayaklarımızın dibi dünyanın
merkezidir” yorumuyla-algılamasıyla, kendi bakış açımızla ve görebildiğimiz
kadarıyla anlayabilir, anlayabildiğimiz kadarıyla yorumlar ve anlatır ve
aktarırız. Bir bakıma da; “medeniyetler beşiği Anadolunun” yarattığı ve durumu
anlatmak üzere kullandığı “at gözlüğü
takma” sözü durumun tercümanıdır. Tüm bu bilimsel yaklaşımlar ve hayatın
içinden imbiklenen atasözlerinin bize verdiği yegâne ders ise; insan hep
nakıstır ve çaba göstermediği sürece bunun katmerleşeceğidir. Cehaletin
katmerleşmesinin yaratacağı sonucun ne olduğu konusu ise herkesin malumudur.
Dünya gerçeğinin; bizim algılama düzeneğimizdeki defolar
neticesinde, tam tersine varacak bir biçimde algılanıyor olmasının en canlı, en
güncel ve en muhteşem örneği ise; “Abi
çalıyor ama Allah var çalışıyor”, yaklaşımıdır, Allah selamet versin… Şu
günlerde en çok ihtiyaç duyulan şeyin, özgür kafa, özgür vicdan ile merhamet ve
sevgi duyguları olduğunu zinhar unutmadan, herkeste bulunan bu duyguların
üstüne çöreklenen sevgisizliğin, merhametsizliğin, akıl ve vicdan esaretinin
son bulması dileğiyle, bugünlerde bir dostumdan öğrendiğim güzel bir sözle
yazımı sonlandırıyorum: “cahilleri çok
seviyorum çünkü onlar her şeyi biliyorlar”…
Bilmem tam
anlatabildin mi; yoksa kararlar kolay değişmez…