Kent kimliği ve karakteri oluşumu ve de
kentsel bellek yaratılması, tarihi, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin, mezkûr mekân
ve kişiler arasındaki karşılıklı üretilen ve yürütülen ilişkilerin diyalektik
çözümlemesi, çevre algısı ve farkındalığı ile tüm kentin mekânsal, kişisel ve
toplumsal gelişiminin birlikte harmanlamasındaki başarı ile doğru orantılıdır.
Tüm bu detayların belleklerdeki şekli, yeri ve önemi ve de hatırlanmaya değer
olma hali, bilgi ve doküman toplama, oluşturma ve sergileme isteği ve becerisi
ile artar ya da eksilir. Bu anlamda bir taraftan doğru olmanın göreceliliğine
rağmen aslolan neyin, nasıl olduğu, oluşuma etki eden toplumsal ve tarihsel
köklerin nasıl anlaşıldığı, nasıl kavrandığı, belleklerde nasıl yer aldığı, bu
yaklaşımların kent karakteri üzerindeki etkileri ve de geleceğe yönelik
projeleri şekillendirmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Bu yaklaşımla
uzunca bir süredir, Çeşmenin kendimce, sıradışı ve diğerlerinden çok farklı olmalarından
ötürü önemli bulduğum kişilerinin ve mekânların yâd edilmesi başta olmak üzere
ileride oluşacak “Kent Müzesi” için, Çeşmede yaşayanların buraya yönelik, kişi,
mekân ve olay bazında görüş geliştirmesi ve oluşturması ve nihayetinde de
içleştirmesi ile daha harmonik bir kent kültürü oluşumuna katkı sunabilmek için
yazmaya çalışıyorum. Eksik var mı, şüphesiz vardır, belki seçilen figürler
yerine daha başkaları başkalarının önemine binaen öne geçmiş olabilir ve de
olmalıdır, tam da bu yüzden başkaları tarafından, başka açılardan ele
alınmalıdır vs vs… Konu ile ilgili daha önce de yazılar yazan, görüşler
üretenlere katkı olsun anlamında ele alınmalı tüm bu çabalar, ilaveten daha
başka anı tazelemesine de vesile olabilirse ne mutlu bana… Bu anlamdaki eksikler
için baştan özür diliyorum…
Ahmet Sinan büyüğümüz, hatıralarımda yer
almaya şu andaki restore edilerek kullanıma alınan Haralambos Kilisesinin (birilerinin
uydurarak Çakabey Kültür Merkezi dediği) batı tarafına denk düşen hediyelik
eşyaların satıldığı dükkânların önüne açılan kapıdan girilen ve diğer
faaliyetlerden ayrılarak oluşturulan küçücük alandaki “üretici perakende hali”nde, yine rahmetle andığımız diğer
büyüğümüz Manav İbrahim (İbrahim
Gören) ile birlikte çalışmakta idiler. Ayrıca
Manav İbrahim (İbrahim Gören) de bir
ayrı yazı konusu olacak kadar önemli bir kişidir Çeşme için ve yakında onu da
yazma planım bulunmaktadır. Yerli üreticilerin mevsimine göre ürettikleri çok
çeşitli sebze ve meyvelerin açık arttırma ile satıldığı bu işletmede tanışmış
idim Ahmet Sinan ile. Ben de babamın küçük üretici olması nedeni ile bana düşen
kasa veya sepet toplama işleri için gidip geliyordum çünkü bu anlamda yapılan
tarım faaliyetleri ailenin tüm bireylerinin katılımı ile yapılıyor idi. Babam
ile olan samimi ilişkileri ve kendisine her büyüğümüze yaptığımız üzere gösterdiğimiz
titiz ve özenli saygı nedeni ile bizi hayli sever ve adam muamelesi yapardı.
Sonraları kendisi ile yollarımız yeniden;
Çarşı içindeki (Old Bazaar) tarihi
ve bir hayli ünlü ve sahipleri de çocukluk arkadaşımız olan “İmren Lokantasının” tam karşısında ve
benim de yaz aylarında çalıştığım halı-deri-hediyelik eşya dükkânı “Bazaar 33” ün hemen yanındaki girişi
çok dar, iç tarafı bir hayli geniş olan kendisinin ortakları Kaparo Kemal ve Arap Mehmet birlikte
çalıştırdıkları balıkçı dükkânında kesişmiştir. Nasıl unutabilirim o balıkçı dükkânındaki
muhteşem anılarımızı, o zaman dükkânın önünde balık sergilemek için yuvarlak
kırmızı bir tezgâh bulunur ama nedense tezgâhta dönem itibari ile fazla da
müşterisi olmayan ama bilenler tarafından da özellikle aranan Adabeyi (iskorpit)
balıkları sergilenirdi. Ortakların bir şekilde içerde ve meşgul bulundukları
bir sırada, sanki tezgâha kedi dadanmışçasına “pist pist, Mehmet abi koş kediler, balıkları kapıyor” diye erkete
seslenişi ile balıklar yürütülerek hemen arkadaki mutfakta “kakavya” hazırlığı tamamlanır, fırında kara sırla kaplanmış toprak
kap içinde (çükali) pişmesi sonrası
mis gibi olan yemeğe, mezkûr ortakların davet edilmesi “yahu yine mi bizim balıkları yürüttünüz” fırçası ile birlikte
yenilen öğlen yemekleri ve şimdilerde ise de yemekten ziyade her gün aynı
mizansenin tekrarlanması ve üstüne kahkahaların atılması ile burnumda tütmekte…
Evet, siz ne iyi insanlardınız, Ahmet Sinan, Kaporo Kemal ve Arap Mehmet
büyüklerimiz, sizleri ve büyük hoşgörünüzü de büyük bir özlemle yâd ediyorum…
Ahhh “Çarşının” dili olsa da Ahmet Sinan büyüğümüzün “Mavraki kefal” bağırışlarını dile getirse ya da tekrarlasa…
Bizim yaş kuşağımız hatırlar, yerel 12 Eylülcüler
her şeyi katlettiği gibi, durup dururken “Atatürk
heykelinin şeklini ve yerini” de değiştirerek, bir dönemin hayalini yok
etti, gerçi durup dururken dediğime bakmayın gerekçesini %99,99 isabetle tahmin
ediyorum da… Atatürk heykeli (aslında heykel de değil bir büst idi) şimdiki Ertan
Otelin giriş kapısının tam önünde yaklaşık 20 mt uzağında, arkası Sakız Adasına
bakar şekilde idi… Bu heykel ile ilgili büyük bir keyifle hatırladığım ve bizim
kuşak ve daha büyüklerinin bildiği ve pek te sevimli karşıladığı, “Ahmet Sinan” büyüğümüzün mutat her
akşam gelip “Atam kalkta gör memleketi
ne hallere getirdiler” şikâyetname törenleridir. Bu konu ile ilgili
detayları ve nedenleri ve de evinin hazin istimlaki konusundaki iddiaları bir
başka yazımın konusu yapmayı planlamaktayım. Hayalimdeki Çeşme meydanında “Atatürk heykeli” aynı boyut ve
şekliyle aynı yerde olmaya da devam edecektir. Elinde kovada getirdiği su ile
Atatürk büstünü uzunca bir süre siler, temizler, aklar-paklar ve martılara ya
da kargalara kızar, hatta küfreder… En sonunda da uzunca bir süre yalvarma ve
yakarmalarına cevap alamayınca Atatürk’e de kızar, söylenerek oradan
uzaklaşırdı. Peki, Ahmet Sinan büyüğümüz şimdi yaşasa idi neler söylerdi acaba?
Aman da aman…
Elinde sepeti ile dolaşması, ne satın aldığını
kendinden ve satandan başkasının, “alan
var, alamayan var” gerekçesi ile asla bilmesini istemediği, şiir okumaları ile
insanları kendisine hayran bırakması, geç evlenmesi gibi konular, Ahmet Sinan
büyüğümüz anılmaya başladığında yaşıtları ya da kendisini yakından tanıyanların
söz konusu ettiği yönleridir de aynı zamanda… Ruhu şad olsun…