Dünyada
sadece işine geleni parlatan bir medya olması ne kadar da kötü, çünkü ahde vefa
kabilinden geçmişte iyi yaşanan şeyleri anımsayanların seslerinden kimse
haberdar olamıyor. Sanki eski olan herşey kötü imiş gibi yapılıyor. Sovyetler
Birliği, Yugoslavya ve sosyalizm kötü bu beylere göre, ama doğru mu zinhar
doğru değil…Galatasaray’ın efsane futbolcularından Cevad Prekazi’nin yaşamını
konu alan, anı-söyleşi türünden “Prekazi, vurdu gol oldu” kitabını
okudum, herkese öneririm. Bir defa sadece futbol değil, hayatın tam da
kendisini bulabilirsiniz, kapitalizm, sosyalizm, ateizm, İslam, Hristiyan, iç
savaş, başarı, eğitim, kitle sporu, entrika, liderlik vs vs her konuya
değinilmiş, hani şimdiki futbolcuları görünce hani bir de şeyhlerinin dizleri
dibinde oturup ta sıkılmadan poz verenlerini, adamı neden daha erken bu kadar
tanımamışız diye de hayıflandım, haaa tanısaydık ne olacaktı diye soracak
olursanız, vallahi ona da cevabım yok… O zaman da kendisini beğenirdik kitabı
okuduktan sonra da… Vallahi ne iyi bir adammışsın sen, Prekazi…
Sovyetler
Birliği ile oluşan ayrılık neticesinde Amerikan kuyrukçuluğu yerine
kendilerinin de lider olduğu “Bağlantısızlar Hareketinin” kurucu
ülkelerinden biri olan Yugoslavya’da dünyaya gelip, ülkenin dünyanın parlayan
yıldızı olduğu devirde insan olmanın onurunu, eşit üretmenin ve adil bölüşmenin
hazzını yaşamış vesselam, Cevad Prekazi. Bilindiği üzere, dünyanın 2 kutuplu
olduğu dönemlerde, başını Yugoslavya, Hindistan, Mısır, Gana gibi ülkelerin
çektiği “Bağlantısızlar hareketi” ayrı ve bağımsız politika izlemek üzere bir
araya gelirler, maksat emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı savaş vermiş
ülkelerin dayanışması ve eşit temsili neticesinde karar üretmektir.
Kitabı
okudukça, Yugoslavya’da insan nasıl çok yönlü ve yetenekleri doğrultusunda
eğitilirmiş, anlıyoruz, şimdi dünyanın içinde bulunduğu duruma bakarak,
üzülüyoruz, ahlanıyoruz, vahlanıyoruz. Sıradan bir aile, ama evde müzik zevki,
kulağı ve estetiği oluşturacak müzik dinleniyor, mesela hiç kaçırılmayan da her
yıl 1 Ocak’ta “Viyana Filarmoni Orkestrası” tarafından “yeni yıl
konseri” adı altında olanı ve Cevad Prekazi şimdilerde 60 yaşını geçmiş olmasına
rağmen hala mezkûr konsere müdavim.
“İşçiler
için de güzeldi yaşam. Yılda en az iki kere tatile gidiyordun. Fabrikada liste
yapılıyordu; kim banliyöye gitmek istiyor, kim deniz tarafına gitmek istiyor,
kim dağa gitmek istiyor. Gidiyordun ve bütün masrafları devlet karşılıyordu.
Bide 20 yıl çalışan her işçiye daire veriyorlardı. Müthişti. Hepsi “Tito”nun sayesinde”
… Böyle değerlendiriyor Yugoslavya’nın çalışma hayatını, çünkü böyle görüyor…
Eee tabii o zaman henüz insanlar “kaynak nerde, kaynak” şebekliğini keşfetmemişlerdi.
Devletler ve tebaaları biliyordu ki; “bu dünya bizim” ve herkese yeter, bu
minvalde organize olmuşlardı. Mesela o dönemlerde herkes onurlu yaşamak için
her şeye sahiptiler ama bir tek eksiklikleri vardı, “dolar milyarderleri”, çok
şükür şimdi kavuştular. Yaşasın kapitalizm…
Kitabı
derleyen Onur Bayrakçeken soruyor; “Hajduk Split de ilginç bir kulüp.
Yugoslavya’nın en eski kulüplerinden, 1911 de kurulmuş. Nazi işgali döneminde
faşistlere direnmiş. Hatta devrimden sonra birçok kulübün ismi değiştirilirken
Hajduk Split’in ismine dokunulmamış, herhalde ödüllendirmek amaçlı”ve Prekazi
cevaplıyor; “Hajduk Split de Partizan gibi tam bir Yugo kulübüydü… Bütün
dünyada taraftarları vardı. Zaten II. Dünya savaşında da pek çok Hajduk idarecisi
ve futbolcusu faşistlere karşı savaşırken öldü. Faşistler, Hajduk’un ismini
değiştirmek istedi ama Hajduk geçit vermedi onlara. Bu yüzden Yugoslavya için
önemli bir kulüptür. Bir dizi bile çevrilmişti Hajduk’un nasıl kurulduğuyla,
II. Dünya savaşında neler yaptığı ile ilgili; Velo Mista (1980).”. Tarihsel bir
tespit daha yapıyor ve sporun ve sporcunun gerçek pozisyonunun ne olması
gerektiğine işaret ediyor, yan “yok öyle güçlüden yana olma” modası… Ne yapayım
ekmek parası bahanelerinin arkasına sığınılmaması gerektiğini söylüyor.
Whatsapp
profilinde che Guevera’nın fotoğrafını bulunduran Prekazi ile söyleşi müzik
üstüne de devam ediyor, kitap ve edebiyat üstüne devam ediyor, neler neler de
biliyormuş bu adam dedirtiyor, hani bizim futbolcu profiline hiç te uygun
değil, hani tamam ağam tamam paşam diyenlerden değil… “Punk” müziğin önemli
temsilcilerinden “The Clash” in esas oğlanı, punk’u slogan müziğinden sıyırıp
içini doldurmaya çalışan Ankara doğumlu Joe Strummer’e kadar, hatta onu
faşistlerin neden sevmediğine kadar bilgi sahibi, hay Allah futbolcunun da
bilgilisini ne kadar özlemişiz dedirtiyor vallahi…
“İyi ki
Yugoslavya’da doğmuşum. Çok şey öğrendim. Çünkü öğrenmek bedavaydı bizde. Şimdi
her şey paralı oldu” sözleriyle açıklıyor, sosyal hayat ve eğitim
sistemini… Evet böyle diyor Prekazi, Kızılyıldız, Hajduk Split, Partizan,
Amerika da futbol, Galatasaray, Liverpool gibi takımlarla ilgili bilgi ve
deneyimleri, Derwall’in üstatlığı, Mustafa Denizli’nin kıvraklığı, Alp
Yalman’ın yalpaları, siyasetin futbola, futbolun siyasete, dinin futbola
ilgisini ve müdahalesi, dini tercihinin dinsizlik olduğu, Canım yurduma gelen
Yugoslav futbolcular, bizde parlatılan ama hiç te öyle olmadığı konusunda
hemfikir olduğum Goran Bregoviç üstüne tespitler, Tugay Kerimoğlu, Uğur
Tütüneker, Tanju Çolak, Hakan Şükür, Erdal Keser, Hasan Şaş, Arif Erdem, Hagi, Hıncal
Uluç, 14 yıl aradan sonra yeniden Galatasaray şampiyonlukları, Avrupa Şampiyon
Kulüpler Kupasındaki başarılar, Tarık Akan ile dostluk, Fenerbahçe’nin transfer
teklifi, Erman Toroğlu ile ilgili çok kötü tespitleri ve yalancılığı ve
kasıntılığı ve Türkiye’den vatandaşlık almasına kadar… Merak edenlerin okuması
gerekir diye düşünüyorum.
Yazımı;
Efsane Teknik Direktör Jupp Derwall’in Cevat Prekazi ile ilgili şu sözü
ile bitiriyorum; “Cevad, rahatça başa çıkabileceğiniz kolay bir oyuncu değildi
ama birlikte cehennemden geçebileceğiniz futbolculardandı”. Bu vesile ile bir
futbolsever olarak Jupp Derwall’i de büyük bir özlemle analım.