Geçtiğimiz hafta içerisinde 26 Nisan’da; geçen yüzyılımızın
en büyük felaketlerinden biri kabul edilen ve şu ana kadar yaşanmış en büyük
nükleer felaket olan; o dönem Sovyetler Birliği, bugün Ukrayna’nın sınırları
içerisinde kalan ve başkent Kiev yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santralinin patlamasının
26. yılı nedeniyle bugüne ışık tutabilmesi, bugünkü muktedirlerin ders
alabilmesine olanak tanımak adına tüm duyarlı kesimlerce konu gündeme tekrar
getirilmiş ve getirilmeye de devam edilecektir.
Bilindiği üzere; 30 Nisan 1986 tarihinde; 1972 yılında, bir
hayli de yeni inşa edilmiş sayılabilecek ve her biri 1.000 (MW) gücünde dört
reaktörden birinde deney yapmak isterken güvenlik sistemlerinin devre dışı kalması
ve art arda hatalar meydana gelmesi neticesinde; binlerce insan felaketin
etkisiyle direk ölüyor, yüzbinlerce insan ise rakyoaktivitenin yarattığı
felaket neticesinde başta troid kanseri olmak üzere çeşitli kanser vakalarında
ölüyor, yaşanan ağır füzyonun etkisinin ise uzmanlar tarafından 2065 yılına
kadar sürecek ölümleri tetikleyeceği söyleniyor. Aynı dönemde yaşanan bu
felaketten; Canım Yurdumda, özellikle tükettiği besin maddelerinden ötürü binlerce
insanın kanser hastalığına yakalanmasının yanında, takip edecek 50 ya da 60 yıl
içerisinde milyonlarca insanın maruz kaldığı radyasyon neticesinde hayatını
kaybetme riski taşıdığı bilim çevrelerince açıklanmış olmasına rağmen, bu
ülkede ne yazık ki bir şekilde görev almış bazı alçaklar da halkımız ile adeta
dalga geçmekteydi, Türk çayı içiyorum diye Hindistan’dan gelen çayı içerek.
O günleri hala dün gibi hatırlıyorum, gençliğimin ve nükleer
karşıtlığımın üst seviyede olması ve tam o yıl bir çocuk babası olmam nedeniyle
de hiçbir şeyi kaçırmamaya özen göstererek her tartışmayı, görüşü, konuşmayı ve
açıklamayı takip ediyordum. Soğuk savaşının kapitalist dünya tarafından kazanılmaya
yüz tuttuğu bu acımasız ve her türlü yalanın mubah sayıldığı dönemde, kapitalist
dünyanın düşmanı sosyalist Sovyetler Birliği hedef olduğundan bu felaketten de,
geri teknoloji, gelişmemiş teknoloji ve sosyalizm sorumlu ilan edilmiş ve
kapitalistlerin nükleeri aklanmıştı.
O dönem Sovyetler Birliği’nin teknolojisine atıf yaparak
konuyu geçiştirmeye çalışanlar; 10 Mart 2011 tarihinde Japonya’nın Fukuşima nükleer
felaketi karşısında da bu sefer depremi ve tsunamiyi bahane ederek durumu
kurtarmaya çalışıyorlar ya, yuh bunların hepsine, başka diyecek söz yok.
Hatırlanacağı üzere bu kaz kafalıların kıt zekâ nedeniyle öykündüğü, nedenini
bilmem ama savunduğu, teknolojisini sürekli parlattığı, güvenlik önlemlerine
çok güvendiği kapitalizmin parlak yıldızı ülke Japonya’da da yaşandı ya, artık
teknolojiye çamur atmak olmazdı, güvenlik süreçleri ehven idi ve ayrıca dinen
de caizdi. Bilindiği üzere Fukuşima Nükleer Santrali felaketi; 2011 yılında Tohoku’da
meydana gelen deprem ve sonrası oluşan tsunami ardından, 11 Mart 2011 de
başlayan ve halen devam eden, atmosfere radyoaktif madde salınması neticesinde
ciddi ölümler, kansere yakalanmalar ve yakın süreçte kanser vakalarının artma
riski yanında asla telafi edilemeyeceği çok açık olan çevre felaketine yol
açılmış olundu. Bilim adamı kisvesi altında birtakım şarlatanların tüm
teknolojik parlatma ve aklama çabalarına rağmen, bugüne kadar yaşanan bu en
karmaşık nükleer kazanın önüne geçilememiş, kaza sonrası alınan önlemler
yeterli olamamış hülasa felaket sonrası süreç doğru yönetilememiş, o kadar ki
kapitalizmin parlak ülkesi Japonya Başbakanı bile koparılan vaveylanın
etkisiyle uzunca bir süre durumun ayardına varamamıştır. Ancak her şeye rağmen
Japonya Başbakanı için; felaketin doğru yöneltilememiş olması ve yanıltılmış
olmasının geç farkına varmış olması karşısında her namuslu politikacının
yapması gereken şey kaçınılmaz hale gelmiş ve behemehâl istifasını vermiş,
Nükleer enerjinin kendisine ve kamuoyuna sunulduğu gibi olmadığını anlayınca da
nükleer karşıtı görüşü desteklemeye ve hatta ciddi anti-nükleer eylemcisi
haline dönüştüğü büyük bir cesaretle açıklamıştır.
Peki; yaşanan Çernobil felaketinden sonra gerçek radyasyon
ölçüm sonuçlarını kamuoyuna açıklamayan, tam tersine kamuoyunu yanıltmak
amacıyla farklı sonuçları ölçüm değerleri gibi açıklama talihsizliği hatta
ihaneti yaşanmış canım yurdumda durum yetkili ve sorumlular açısından balık hafızamıza
sığınarak nasıl savuşturulduğu dün gibi hatırlanmaktadır. Sakın yanlış
anlaşılmasın bu sadece ufku dar, palavrası geniş, ahlaki erozyonu sonsuz,
çapsız ve kemiksiz politikacıların bol olduğu ülkemize has bir davranıştır
demiyoruz, diyemeyiz, bakmayın kendi ülke dinamiklerinin farklılığından ötürü
farkıymış gibi açıklamalar yaptıklarına bu sadece biçim farkıdır ancak özünde
aynı biçimde davranan pek çok kapitalist ülke bulunmaktadır, hele bir de bunu
halkı paniğe sürüklememek adına yaptıklarını açıklamıyorlar mı, lanet olsun bu
gibilere.
Çernobil Nükleer felaketi ile özdeşleşen, Turgut Özal’ın Anavatan
Partisi hükümetinde Sanayi Bakanı Cahit Aral’ın TV lerde boy göstererek çay
içmesi olmuştur hatırlanacağı üzere, Bakan, radyasyonun ülkemiz topraklarını
etkilemediğini savunarak tarihe kara bir leke gibi düşen şu konuşmayı
yapmıştır; “Bu Karadeniz'de değil bir,
17 tane Çernobil'i eritseniz, ancak radyasyon burada etkili olabilir. İnsan
vücudu radyasyonsuz yaşayamaz. Bunun azı faydalı, çoğu zararlıdır. Bir de
çaydaki radyasyonun suya geçmemesi Allah'ın bir vergisi. Çok düşük oranda
geçiyor”.
Diğer taraftan, tek yanlı propagandaya dayalı yalan
bilgilendirme ve kandırmacalar neticesinde yaratılan “nükleer enerji ucuz ve temiz enerji kaynağıdır” yalanı var ya, bu
kadar çok insanın da buna inanıyor olması beni kahretmektedir. Açar bakarsınız teklif
edilen ve kabul edilmiş Akkuyu nükleer santrali çıkışlı enerjinin birim
fiyatına ve aynı zamanda nelerin bu fiyata dâhil olduğuna ilkokul aritmetiği
ile bir göz atarsınız, her şey anlaşılır, ama nerde öyle yurttaş… Özellikle
güvenlik konusundaki muafiyetler ve kapsam dışı unsurlar birer dehşet unsuru
gibi bulunmakta, ama ne gam, hadi anlıyorum güvenlik necip Türk milleti için
önemli değil, Türk milletine radyasyon işlemez vs. vs. nükleer atıkların çözümü
hala herhangi bir dünya ülkesinde bulunamamış iken, bugünümüzü çok belirgin
olmamakla birlikte geleceğimizi ve bizden sonraki nesilleri önemli ölçüde
tehdit ederken, bugünümüzü tüketmiş ve geleceğimizi ipotek altına almaya kimin
hakkı olabilir.
Ve Canım Yurdumun çıkardığı dersleri yaklaşık 35 yıldır bizi
yönetenlerin ağzından verelim ki; ne kadar önemli dersler çıkardığımızı 7 den
77 ye herkes anlasın.
Kenan Evren: Radyasyon kemiklere faydalıdır. %92
Turgut Özal: Radyoaktif çay daha lezzetlidir %42Cahit Aral: biraz radyasyon iyidir % 42
Tayyip Erdoğan: mutfak tüpü de nükleer kadar tehlikelidir %53