İçimizdeki Amerikalılara örnek teşkil etmesi bakımından en
önemli kişilerden birisi olan pek muhterem ve muhteşem zat; devri iktidarında ki
7 kez gelmiştir, başta takipçilerine ve kendisine inananlara yönelik olmak
üzere ama aslında tüm ülkemizi yönetebilmek adına, zaptı raptı adına, devletin
her kademesini ve mevkiini ve canım yurdumun her noktasını babasının malı
kabulü ile hareket ederek, teşkil ettiği örneğe aykırı düşmeden kendisine umut
bağlayarak yatırım yapanları hiç üzmemiş ve bu yüzdende canım yurduma asla ve
kata gün yüzü göstermemiştir. Gençliğinin en güzel yılları; gaz, şeker, tüp,
yağ, benzin, mazot kuyruklarında geçen birisi olarak, BABA en müstesna köşesini
işgal eder beynimin ve kendine bir şey olmadığı sürece memlekete ne olduğunu
önemsemeyen, bu durumda vurdumduymazlığın profesörü, şapkasını alıp gittiği
darbelerden sonra bile durumu “bana
verilmedi” “sana verildi” lakaytlığına vardıran, ancak rolünün demokrasi
havarisi olduğu durumlarda da darbe bana yapıldı deme pişkinliğinden de
çekinmeyen muhteşem ve muhterem zat, binanaleyn diyerek necip milletimizi
uyutup, cambaza bak derken de yandaşlarının kasalarını gırtlağına kadar
doldurmasını, hayret ve ibretle izlemişimdir hep.
Adana Seyhan Barajı inşaatında inşaat mühendisi olarak
çalışırken dönemin Başvekili Adnan Menderes'in dikkatini çeker ve 1954 yılında
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nde Barajlar Dairesi Başkanlığı'na atanır
hemen arkasından da 1955 yılında da Türkiye’nin en genç genel müdürü olarak DSİ’nin
başına tayin edilecektir. Yüce rabbim artık kendisine “Yürü be Süleyman”
demiştir artık… Tüm dünyada ABD Büyükelçiliklerinin tavsiyesi ile seçilen özellikle
siyasal alanlarda o ülkede etkili olmaya aday ve ayrıca kendilerine uzun vadede
sırt dönmeyecek ve sürekli ABD çıkarları ile ters düşmeyecek işler yapacak gençlere,
gerekli tüm harcamaların ABD tarafından karşılanması kaydıyla ve ABD de de bu
amaçlara uygun olarak çok uluslu ve amaçlı programlarından geçirilmek üzere burs
vermesiyle tanınan Eisenhower Vakfı'nın; ki canım yurdumda bu vakfın en önemli
temsilcisi de Rahmi Koç’tur, kendisini seçmesiyle yürüme süreci artık koşma
moduna geçer ve taçlandırılmış olur.
Devri iktidarında; "İmam-hatipler, imam yetiştirsin
diye açılmayacak, Dinini bilen doktorlar, avukatlar, mühendisler yetiştirmek
için açılacak" diyerek imam-hatip okullarının önünü açıp devletin tüm
kadrolarının imam ve hatiplerle doldurulmasının tertipçisi olduğunu, nerdeyse
ev başına bir imam ve bir hatip düşmesine yol açmış olduğunu ve memleketin
bağrına aslan gibi bir türban sorunu dikmiş olduğunu dil çabukluğuyla
savuşturup, türbanlı kızların Suudi Arabistan’a gitmelerini isteyebilecek kadar
bir anda bu duruma karşı çıkma becerisi gösterebilen ve böylece yaklaşık 35
sene önce sarf ettiği “dün dündür bugün
bugündür” lafıyla da kıvırmaya haklılık
sağlamak adına yarattığı sığ felsefeye bağlılığını gösteren, bu haliyle de adı
“fırıldak kubi” ye çıkmış eski bir milletvekilimizi ne kadar haksızca konuyla
ilgili sıralamada 1. sıraya koyduğumuzu bir kez daha gözden geçirmemize sebep
olduğundan da kendisine müteşekkir olmamız gerekmektedir. Aslında sorarlar
adama yahu bu kadar hızlı bel hareketi yapıp ta bu kadar kalın bele nasıl sahip
olunabilir diye ama bu bizim konumuzu oluşturmamakta olup, konuyu
üniversitelerin ilgili bölümlerine bırakıyoruz. Canım yurdumda sadece
seçmenlerinin değil demagojinin de babası olan, benzin olmayınca “benzin vardı
da ben mi içtim”, devletin parasını İLKSAN üstünden yandaşı medya patronuna
aktarıp “verdiysem ben verdim”, “askeri darbeler bana karşı yapılmıştır” deyip,
28 Şubat darbesinin başdüzenleyicisi olduğunu gargaraya getirerek unutturmaya
çalışmaktadır ya, kimsenin şüphesi olmasın ki tarih bunları yazacaktır bir,
bir… Bakın bugün; dünün kahraman vatanseverlerinin ipliği nasıl çıkmaktadır
ortaya…
Şimdi gelelim; muhterem ve muhteşem zatın başlıkta ki sözüne;
öncülü olduğu zatın kendisine “su müdürü” iltifatıyla yarattığı tılsımın
etkisiyle ve aldığı bursun sahiplerinin verdiği gazın yarattığı cesaretle
yaptığı çıkışlar neticesinde necip milletimizin hafızasına “barajlar kralı”
olarak nakşedildi ya; bunu gerçek bir oluşum olarak algılama hatasıyla
böbürlendi durdu ömrü boyunca, kendisine tanınan ya da verilen her fırsatta. Bu
böbürlenmeyi büyük desteğini aldığı necip milletimizi alaya alacak kadar
ileriye götürerek öne çıkardığı ya da parlattığı “su akar Türk bakar” sözü üstünden de, suyun özelleştirmesinin ve
maalesef bugünkü rezalet su politikamızın önünü açan kişi olma onurunu da
taşımaktadır kendisi. Takipçisi, tarafgiri ve nema dağıttığı kişilere göre
akarsulara baraj oldu gibi gösterilse de, iktidar dönemlerinde sürekli bir su
ve elektrik üretim sorunu yaşanmıştır, bu nedenle akarsulara değil de olsa olsa
“demokrasiye baraj kralıdır”
kendisi, o kadar ki siyasetçiliğinin de, mühendisliğinin de yarım asırdan fazla
olmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı döneminde müdahalesi neticesi ülkemizde
yaşanan elektrik krizleri hiç unutulmayacaktır. Ama bu yaklaşımın “nükleer
santral satıcılarının” ajandalarını ve sonuçta da tekliflerini güçlendirmesi
hasebiyle de hiçte su müdürü ya da barajlar kralı olma hakkına sahip olamamalıdır…
Devri iktidarında yaşanan önemli elektrik krizlerinin
olmadığını büyük gerdan hareketleriyle reddedebilir şüphesiz ama Bulgaristan
gibi topoğrafyası ve akarsu potansiyeli bize göre daha az elverişli bir ülkeden
sürekli elektrik ithalinin gerçekleştirilmesinin mimarı olmasını reddetme şansı
olamayacaktır kolaylıkla, barajlar kralı olarak böbürlendiği dönemde kendisine,
bir tarafıyla da müstehzi yaklaşımla sorulan Bulgaristan’dan neden elektrik
alındığı yönündeki soruya; “Yazın biz
Bulgaristan'dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor” diyerek
ordinaryüsü olduğu laf ebeliğini bir kez daha göstermekteydi, diğer taraftan da
makinenin komünisti olduğuna milleti inandırmaya çalışırken “Elektriğin komünisti olur mu?” diyerek
önceki cevabıyla birlikte sanki aklımız ve zekâmız ile dalga geçiyordu.
İşte adı bazı çevrelerce de “Bir bilen” e çıkan muhteşem ve muhterem zatın tüm bildiği; ABD de
aldığı diksiyon, düzgün konuşma ve hızlı okuma kursları adı altındaki eğitimin
yarattığı “cambaza bak” becerileridir. Yoksa ABD de sulama ve elektrik
konularında gördüğü öğretimin ve eğitimin başarıları çok sınırlıdır ve ancak
mikroskopla fark edilebilmektedir, tabii ki anlayana, yoksa kendisini yüzlerce
sıfat ile taltif edenlere söylenecek fazlaca bir şey yoktur.