“Yalnız isem çok yaşamayı neyleyeyim, maksat dostlar, sevenler ve kadirşinas insanlar ile çok yaşamak olmalıdır” ilkesi ile dolu dolu bir ömür geçiren, tam teşekküllü bir sanatçıdan söz etmek istiyorum bu yazımda. Cavit Kürnek olarak bilinir ama tam ismi İsmail Cavit Kürnek’tir. Hikayeci, Romancı ve Fotoğraf sanatçısıdır. Hele foto-röportaj tarzı çalışmaları hayatın dinamiklerini yansıtması açısından gerek camianın içinden gerekse de dışından ilgili insanların takdirini her daim kazanmıştır. Yerelde nerede kültürel ve sanatsal bir faaliyet varsa içinde olmaya özen göstermiş birisi olarakta “Çeşme Kültür ve Sanat Derneği” içinde Türk Sanat Müziği Korosu’nun kurucusu olarak bilinmektedir.
Kitaplarının kendisi için yazılmış takdim ve tanıtım bölümünde; “Kıbrıslı Salih Suphi Bey ile Sakızlı Leyla Hicran Hanım’ın çocukları olarak, 14 Nisan 1933 tarihinde İzmir’de doğdu. Gümrük Muhafaza Memuru olarak babasının görevi gereği, 1936 yılında İzmir’in öksüz ilçesi Karaburun’a gitti. İzmir’e karayolu bile olmayan bu cennette tam 10 yıl yaşadı. Kız kardeşleri Cavidan ve İmren burada doğdu. Karaburun’da gerekli eğitim kurumlarının olmaması nedeniyle, 1946 yılında yeniden İzmir’e döndü. Orta öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra, bir süre Ankara Kırıkkale’de teknik eğitim aldı. İklim koşulları nedeniyle hastalanıp, okuldan çıkarıldı. Askerlik görevinden sonra, İzmir’in en büyük basımevlerinden birinde çalışmaya başladı. Mesleği kısa zamanda kavrayıp ustalaştı. Durmadan okuyor, sinemaya, tiyatro gösterilerine gidiyordu.” diye yazılmıştır, hayatını ve uğraşılarını özetlemek adına.
Dünyaya
ve yönetimlere ve de yönetenlere mesafeli ve eleştirel bir yaklaşım gösterme
tercihi kendisini giderek muhalif biri haline getirir. Basın-yayın ve
matbaacılık dünyasında yer alırken, sendikacılık görevi üstlenmekten de geri
durmaz. Basın-iş sendikası İzmir Şube Başkanlığı görevini üstlenir, bu nedenle
de başı sürekli olarak ağrır, ilkini yazdığı bir öykü nedeniyle geçirdiği
sorgulamalar giderek artar ve ağırlaşır ve nihayetinde Canım Yurdumu dizlerinin
üstüne çökertme operasyonu olan 12 Eylül Darbesinin kadrine de uğrar, mapushane
ile tanışır.
16 yaşında iken bir arkadaşının fotoğraf makinesi ile başlayan fotoğrafçılık hayatı, İzmir’in ilk renkli fotoğraf laboratuvarını kurmayla devam ederken, çeşitli defalar çektiği fotoğraflardan oluşan “fotoğraf sergileri” düzenler. Çektiği fotoğraflardan kartpostallar üretilir, vs vs.
“Sardunyanın adı Maria” adlı kitabında; “Annem Leyla Hicran Hanım ve aile bireyleri, 1923 yılında Sakız Adası’ndan göç etmek zorunda kaldıkları zaman, mübadele gereği bu ev ve tarla verilmiş onlara. Aile kim? Anneannem Sakızlı Terzi Fatma Hanım, dayılarım Tenekeci Harun ile Mehmet, teyzem Hatice ve annem Leyla Hicran!” diyerek Çeşme’nin köklü ailelerinden olduğunun bağlarını da sıralar iken geçen yüzyılın başında yaşanan ve çok zorlu geçen mübadele bilgileri de aktarmaktadır.
Edebiyat dünyamıza kazandırdığı; “İnce Çimene Su- Öykü”, “Sardunyanın adı Maria – yaşam öykü”, “İzmir’in İnce Gülü – Roman”, “Dalgaları Saymak – Roman”, “Eşek ile Zeytin Ağacı – öykü”, kitapları ile okuyucuların dikkatini çekmiştir. Öykülerinde tasarlanmışlıktan ve kurgudan ziyade, sosyal hayatın ve doğanın gözlemi ile yaşanmışlıkların ve tanıklıkların aktarılmasına özen göstermiştir. Seyrekte olsa öykülerinde efsanelere yer vermiştir, örneğin “Sardunyanın Adı Maria” adlı kitabındaki “Tanrının gözyaşları” başlıklı olanında, bir nergis çiçeği diyarı olan Karaburun’da küçük küçük gölleri ile nergis ve efsanelerin bir karışımı vardır. “Kiralık Duvak” başlıklı ilk şiiri Ege Ekspres gazetesinde, diğerleri ise çeşitli zamanlarda Varlık, Dost, Evrim, Dönemeç ve Menteşe dergilerinde yer almıştır.
Vefatından
önce imzalayıp verdiği “İzmir’in İnce Gülü” adlı kitabındaki
tanıtım bölümünü aynen aktarmak istiyorum ki, bağlılık, duygu derinliği çok
daha iyi anlaşılsın.
“Kordonboyu'nda
atlı tramvaya binişimiz, kıyıdaki bir restoranda yediğimiz öğle yemeği, sonra
çok süslü ve çın çın öten faytonla İzmir sefası!
'İzmir
çok güzel!' diye bağırıyor, oturduğum yerde duramıyordum. 'Hep burada yaşamak
isterdim!'
'Bağırma!'
diyor Aleksi, 'seni duyabiliyorum!'
Bu
sefer kulağına ağzımı dayıyor ve sessizce mırıldanıyorum:
'Seni
çok seviyorum!'
Tam
duyamıyor, tekrarlamamı istiyordu. Ben de olanca sesimle haykırıyordum:
'Seni
seviyorum!'
(…..)
İzmir!
Mavi
Ayaklı Güvercin!
Ne
zaman İzmir'i betimlemeye kalksam, hep kuşa benzetirim! Rengi hep beyazdır ve
bir damla yaş gizlenir gözünde!
İzmir'e
aşık mıyım? İnsan bir kente âşık olabilir mi? Yani taşa toprağa ağaca,
caddelere evlere, sarı otobüslere faytonlara, eskilerde de kalsa çın çın ve
şiirsel sesli tramvaylara?
Yine de bir şehre tutulmanın ağaçla, denizle ve mavi bir gölgeyle olacağını sanmıyorum! Beni İzmir'e sırılsıklam tutkun edenin mahallemizde açan ve kokusuyla burun direğimi kıran bir yasemin olduğunu neden yadsıyayım? Gözleri bol kirpikliydi ve gövdesi sedef kakmalı bir udu andırıyordu.”
Bir “Panait Istrati” hayranı olduğunu kütüphanesini elden geçirirken anladım ve ayrıca Kürnek’in başarılı bir öykücü olmasında ciddi manada katkısının olduğu da gayet anlaşılır durumdadır.
Çeşme’nin
sevilen insanı, fotoğraf sanatçısı, hikayeci, şair ve romancısı Cavit Kürnek,
86 yaşında 21.02.2019 yılında hayata veda eder. Geride birçok eser bırakır,
bunlardan biri de değerli kütüphanesidir. Yeğeni Arda Gönül, Dayısının bu
hazinesinin bir bölümünü tarafıma hediye etmiştir. Cavit Kürnek’in direk
kendisine elden, mesaj ve posta yolu ile özel not ya da mesaj düşülerek hediye
edilmiş, verilmiş ya da gönderilmiş olan manevi değeri çok yüksek olanlar hariç
diğer kitapların genel edinebilme ve bulunabilme konusunda sıkıntı yaşanmayan
bu bölümünün hediye edilecek gerek kamu gerekse de özel adaylar arasından
tarafımın teveccühü büyük bir onur olup manevi değeri çok yüksek bu kitap
hazinesine sahip olmanın büyük mutluluğunu yaşamaktayım. Mezkûr kitaplara Cavit
Kürnek adına gözüm gibi bakıp kollayacağım ve de şüphesiz ki Canım Yurdumun bilgi
birikimine ve hatıra ile hafızasına katkıya her zaman devam edeceklerdir.