1914-1918 yılları arasında Çeşme Kaymakamlığı yapmış Hilmi Uran’ın anılarını topladığı “Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım (1908-1950)” adlı kitabında Çeşme bölümünde “Paftos meselesi” adlı başlık altında yazılmış enteresan bir bölüm vardır. Burada; benim bugüne kadar okuduğum kaynaklar içinde, bugün literatüre “Yap-işlet-devret” adıyla girmiş bulunan bir uygulamanın bulunması dikkatimi çekti.
Nasıl anlatıyor bu uygulamanın kilometre taşlarını Hilmi Uran; “Çeşme’nin yakın tarihi hakkında sonraları edindiğim bilgiye göre, vaktiyle Çeşme’de de arazi büyük parçalar halinde idare edilir” ve devamında “İnsan elinin azlığından ve himmetsizliklerinden bu çiftlikler sahiplerine pek az fayda sağlarlarmış. Fakat Çeşme bu durumda iken adalar da, nüfus fazlalığından muzdarip bulunuyorlarmış, oralardan da nüfus kendine taşacak yer aramakta imiş. İşte adalardan bazı çalışkan ve becerikli Rumlar ihtiyaç sevkiyle Çeşme’deki çiftlik sahiplerine müracaat ederek, kendilerine ayrılacak küçük arazi parçaları üzerinde bağ tesisine izin almışlar ve uzunca bir müddet faydalanacakları bu bağları bu müddetin hitamında bağ olarak aynen çiftlik sahiplerine bırakmayı taahhüt etmişlerdir” (shf 67-68)
Ancak burada; bu uygulamanın tarihi ile bahse konu Rumların yaklaşık hangi tarihlerde adalardan gelmiş olabileceği konusunda bir fikir sahibi olamıyoruz, bu konuda Çeşme Belediyesi tarafından 15-17 Eylül 1997 yılında düzenlenen “II. Uluslararası Çeşme tarih ve kültürü sempozyumununa” Nahide Şimşir tarafından sunulan bildiriden anladığımız kadarı ile III. Selim’in padişahlığı döneminde gelmiş olduklarından bahsedilmektedir ki buda 18. yüzyıla denk gelmektedir. Yine mezkûr bildiride gördüğümüz gerekçe ise şöyle anlatılmaktadır. “Rumların Çeşme yöresine gelişleri hakkında muhtelif rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan ilki Hacı Memiş Ağa’nın çiftlik işlerinde çalıştırılmak üzere Sakız adasından bir miktar Rum’u getirmesi ile ilgilidir. Bunlar daha sonra kendi akrabalarını da getirmek suretiyle çoğalarak, Çeşme kazasının bir kısmını işgal etmişlerdir. Zamanla bu Rumlar köylere de yerleşerek, kayalık arazileri set yapmak ve başka yerlerden toprak taşımak suretiyle bağlıklar kurmuş ve Sakız Adasından koyun getirerek yetiştirmeye başlamışlardır”
Gerçi zaman içinde bir dolu nedenle Rum nüfusun artması sonucu, yaşadıklarının yarattığı kendine güvenin artması neticesinde Rumlar Çiftlik sahiplerine karşı taahhütlerini yerine getirmemişler, sürelerin dolmasına rağmen arazilerin sahiplerine iade edilmesinden imtina etmeleri, bir hukuk davasını oluşturmuş ve yine aynı eserlerden anladığımız kadarıyla; Rumcada kiralama anlamına gelen “Paftos” kelimesinden hareketle, paftos meselesi adıyla tarihteki yerini almıştır. İlk önce birkaç açıkgöz Rum’un cesaretle gerçekleştirdiği bu girişim, bilahare tüm camiaya sirayet etmiş ve bir uyanıkla başlayan girişim bir başka uyanıklıkla sonuçlanmıştır.
Tıpkı bugün de kamuya ait olması gereken değerlerin özel sektöre tamamen peşkeş çekilerek deyim yerindeyse çok da çakalca “yap-işlet-devret” aganiki-naganiki düzeni kurulması gibi… Ne diyelim bugün girişimin mi yoksa sonucunun mu kopyalandığını anlamak mümkün değil tabii. Ama galiba son 25 yıldaki uygulamasına bakarsak zaten çakalca bitmesi, başlangıcında kurgulanmış gibi duruyor.
Peki, günümüzde bu çakalca yaklaşıma giydirilen türban nedir; efendim devletin; mali, teknolojik ve teknik nedenlerle yetemediği, köprü, yol, baraj ve tünel vs gibi projelerin özel sektör tarafından yapılması deniyor ya, işte o… Hani birde demiyorlar mı bunu bize anlatırken; ileri teknoloji transferi olacak, yabancı sermaye girişini artıracağız, her şey çok güzel olacak, piyasa her şeyi düzenleyecek işte o zaman anlıyorum, asıl piyasaya bizim düştüğümüzü ve başımıza neler geleceğini… Hani bir de biliyorsanız ki bu tarz yaklaşımlarda yapacaklar, işletecekler ve asla devretmeyecekler ya da en iyimser hali ile yatırımın canı çıkınca defin işlemleri için devredeceklerini, daha bir kötü oluyor insan… Eeeeee tabiî ki yasa yapıcılar da oyunun ve sürecin parçaları ise eğer zaten hepten kaybedilmiştir bu oyun… Tabii ki ve aslında bir yatırım modelidir, kapitalist kalkınma model vaadine göre, tek anlaşılamayan şey kim kalkınır kim yatırır ve kim yatırılır…
O gün Çeşmedeki çiftlik sahipleri Rumların bu dayatması karşısında birer tas soğuk su içmişler, eeeeeeee tabi teknoloji o günlerde çiftlik sahiplerinin bardak kullanmasına olanak vermemiş ve o gün olmayan ama teknoloji bugün bu çakallar karşısında talanın da büyüklüğüne mütenasip bize soğuk değil çok soğuk su içmemizi temin etmiştir.
Ne demiş Neyzen Tevfik: “Eskiden sormadan asarlardı, şimdi sorarak”
Neymiş; değişen tek şey sadece şekli bir durumdur… O kadar… Talan o günde var bu günde, tedbir var mı peki bu çakallara karşı, ne yazık ki yok…
Belli ki Tanrı bu dünyayı yapmış ve işletmeyi de bu şeytanlara devretmiş görünüyor…
Geçmiş olsun…