Tüm
dünyaya örnek teşkil etmesi gereken, Pakistan'ın yakın geçmişte yaşadığı
serencam, orada yaşanan kanlı süreçler, kimsenin ders almadığı yaşanmışlık
olarak kalmıştır, daha sonra ve halihazırda içinde bulunduğumuz coğrafyada
yaşananlara bakınca da kimseye ders olmadığı anlaşılmakta ve de olmayacağı da
aşikardır, ne yazık ki.
1979'da
Afganistan'ın davetine icabet ederek bu ülkeye asker gönderen Sovyetler Birliği'ne
karşı, gerek ülke içinden, gerekse de ülke dışından detayına şimdi girmeye
gerek olmayan malum nedenlerden ötürü uygulanan yöntem bilindiği üzere tamamen
ABD menşelidir. Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a girmesi üzerine, Afganistan'da
manipüle edilen dini bütün ve antikomünist yığınlar, çaktırmadan Pakistan
içinde sınırlara yakın yerlerde, emperyalist dünya lideri ABD önderliği ve dahili
bedhah Diktatör Ziya Ül Hak önderliğindeki Pakistan tarafından organize edilen
kamplara getirilirler. Maksat dünyanın gözünde tescilli jandarmalık görevi
yanında, hamilik görevinin de legalize edilmesi olunca, hiçbir fedakarlıktan
kaçınmayan ABD, yardımcıları Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt başta olmak üzere,
destek ve kuyruk olmanın dayanılmaz hafifliğine ermiş tüm yandaş ülkeler vasıtası
ile Pakistan'a yapılan sözde destek sonuçta köstek olmuştur. Dönem itibari ile
de canım yurdumun direksiyonunda yeşil kuşak projesinin taktik aşamalarını, tıpkı
Pakistan'daki biraderi (brother) Ziya Ül Hak gibi gerçekleştirmiş ve tek
kişilik yönetime başlamış "asmayalım
da besleyelim mi" sözünün ve pratiğinin mimarı Kenan Evren bulunmaktadır.
Canım yurdumun Afganistan'dan gelen sığınmacılara dönem itibari ile nasıl kucak
açmış olduğunu yaşı tutan herkes hatırlamaktadır, öyle zannediyorum.
Neydi
peki Pakistan'da yaşananlar, neydi bu yaşananların coğrafyamıza örnek teşkil
etmesi gerekenler, şöyle kısaca bir bakalım...
ABD
ve destekçileri Pakistan'ı "cihat otobanına" çevirmek için
uğraşırlarken, içerideki tek adam da, askeri diktatörlüğünü ve tek adamlığını
en azından ortak ya da birlikte hareket ettikleri gözünde legalize etmek ve içeride
de iktidarını da perçinleyebilmek adına rahle-i tedrisatını meşhur İngiliz
Exeter Üniversitesi'nde tamamlamış ve edilen suflelere göre de çalışmalarını
yürüten ve de tamamen İngiliz yurt dışı istihbarat örgütü kontrolündeki yerel
tarikatlarla kucak kucağa çalışmalar yürütmekte idi. Bu çerçeve de başta askeri
akademi ve ordu olmak üzere, tüm adalet mekanizması, tüm idari yapılanmalar ve
güvenlik güçleri bu rüzgarlara uygun reorganize edilerek yola çıkıldı, artık
bugün itibari ile gelinen noktayı detaylı anlatmaya gerek yoktur sanırım,
Pakistan'ın düştüğü durum ortada ama sebep olanların hiçbiri ortada yoktur
gayri... Şimdi, mezarından dünyaya bakarak, "hay Allah, ben neler etmişim canım
memleketime" diye düşünüyor mudur acaba mezkur tek adam, diktatör Ziya Ül
Hak, bilmiyorum ama, aklı başında herkes baktıkça bu ülkenin haline gözyaşlarını
tutamadıkları kesindir.
Pakistan'da;
cihadist militanların "bulanık suda balık" olmalarını teminen
oluşturulan büyük kamplarda, "eğit-donat"
programlarına tabi tutulan el kaide başta olmak üzere ağırlıklı uluslararası
militanlardan oluşan düzinelerce cihadist grup, kinlerini ve öfkelerini kusmaya
başlamışlardır artık, sözde Sovyetler Birliğine karşı organize edilen ama
temelde başta bölgeye sonra da dünyaya çeki-düzen verme savaşında... Artık
Afganistan'da taş, taş üstünde, baş, baş üstünde kalmayacaktır... Mültecilerin konakladıkları kamplar artık,
bulanık su olmaktan öteye geçmiş, alınan gaz ve rüzgarla, bizatihi kendileri
artık mücahit devşirme ocakları gibi rol üstlenmişlerdir, ABD ve yandaşlarının
sınırsız finans güçleri ile "eğit-donat" tedrislerine teveccüh olarak,
mücahitlerin yer yer başarılarının yarattığı zafer sarhoşluğunun oluşturduğu
imanın bol, aklın yok olduğu ortamda tek adam Diktatör Ziya Ül Hak artık
açıktan, "Kabil'de en kısa sürede cuma
namazı kılacaklarını" dillendirmektedir. Sonuç, 1989 da Sovyetler
Birliği'nin Afganistan'dan çekilmesi ile ortalık deyim yerinde ise tam da "56'ya gitti", iktidar
savaşları nedeniyle birbirlerine dönen silahlar yaratılan kin ve öfke ile bir
ülkenin tüm geçmişini ve geleceğini çöpe atmıştır, artık bırakınız siyasal ve
ekonomik istikrarı, başkentin göbeğinde asfalt yol bırakmayana kadar bir
savaşın girdabına gark olmuştur. O kadar ki, ABD'nin desteklediği "Taliban"
yönetiminin "İyiliği Emir ve
Kötülüğü Men Bakanlığı" duvarında da "aklı köpeklere atın, yozluk
kokuyor" sloganını gururla astığını da ilgili kaynaklardan biliyoruz, işte
durum budur gayri o güzelim Afganistan'da... Peki, kurduğu kamplarda, eğit-donat
programlarına, hem de komşusunun yıkılıp yerle bir olmasına göz kapayan ve
hiçbir şey görmeyen ve hatta geçmişte
yapılan zorlama anlaşmalarla Afganistan'a bırakıldığı iddiasıyla bazı
toprakları hedef tutan Pakistan ne durumdadır şimdilerde, bir canlı bombanın ya
da uzaktan kumandalı bombaların patlatılmadığı günler artık çok gerilerde
kalmış, yerine artık terörle yaşamaya alışmalıyız diyen politikacılar
gelmiştir.
Aklı,
vicdanı ve ahlakı olduğu iddiasına sahip her canlıya iftiharla takdim ediyoruz,
yaptıkları ve destekledikleri durumun feciatını görmeleri bakımından... Eğer bu
kafayla giderse bu coğrafyanın insanı ve bu miktarda birbirinin kopyası diktatör
Ziya Ül Hak yetiştirir ve ülke yönettirir ise, korkarım ve ne yazık ki bol miktarda Sykes-Picot’lara kaçınılmaz
olarak boyun eğmeye devam edecektir.