Dün
bir arkadaşım gönderdi, “Türkiye Ormancılar Derneğinin” bir basın açıklamasını,
okuyunca içim karardı, gerçi farklı açılardan değerlendirerek benzer kaygıları
hep taşıyordum ve bu nedenle de taa başından beri karşı idim bu projeye ve hala
da karşıyım ve de karşı olacağım… Önceleri karşı olup sonra alkışçısı olanları
da Allah ıslah etsin diyorum… Çeşme Yarımadasının yaklaşık 30.000 ha.lık alanının
17.000 ha.sı proje dahiline alınıyor ve nurlu ufuklar tadında “Türkiye’nin
Cannes’i” olacağı takdimi ile sahne alıyor… “Zemin+2 kat olarak öngördüğü
yatay mimaride kullanılacak malzemelerin çevre dokusuna uygun olacağı, çevre
sertifikasına sahip, sürdürülebilir-doğa dostu bir turizm uygulaması olacağı” cilası
ile vaat takdim ediliyor lakin yukarıda sayılan ve bir arada olma şansları
nerdeyse imkansız bir dolu faaliyet ile de soslanarak keyifli ve kabul
edilebilir hale getiriliyor. Neymiş ana fikir, yatay mimari de, dikey asla değil,
çevreye uyumlu konut projeleri, evet bence de hesap bu… Aksi takdirde buraya ne
Karadeniz’den müteahhit, ne de çok güvenilen Arap sermayesinden kaynak akmaz… Bilmeyenlere,
müracaatları halinde, Arap sermayesi üzerine bildiğim kadarı ile hisse ve
kıssalar aktarırım… Aaaa devlet garantisi, yani, marinalara yat sayısı
garantisi, havaalanlarına yolcu garantisi, golf sahalarına oyuncu garantisi,
müzelere ziyaretçi garantisi, sinema salonlarına seyirci garantisi, bak işte
buna bir şey diyemem, işte o zaman olur belki de… Yahu birileri bu romantik
takdimleri hayalleri olarak sunabilir, bu çok anlaşılabilir ve kabul edilebilir
de bari biz çok sevdiğim ve Anadolu’da çok yaygın kullanılır lakin az uygulanır
söz gereğince tutum takınalım; “söyleyen deli ise dinleyen akıllı olacak”.
“100.000 kişilik nitelikli yatak, 100.000 kişilik istihdam” takdimi elbette çok
ciddi karşılık bulur günümüz Türkiye’sinde… Canım Yurdumun maalesef çalışabilir
nüfus stoku o kadar büyük ki… Neyse ulvi ve kutsi politik mülahazalara
dalmayalım…
Golf
sahaları ise başlı başına bir felaket hatta rezalet bir önermedir… Önerenler
biliyordur şüphesiz de, dinleyenlerin lütfedip biraz tefekkür edip konunun
boyutlarına vakıf olmaları kaçınılmazdır. 19 Aralık 2018 tarihinde “Golf
yatırımı” başlıklı bir yazımda, şüphesiz kendimce ve bilgim ve görgüm
çerçevesinde konuyu incelemiştim, su rejimi, kullanılan kimyasallar ile
toprağın ve yeraltının nasıl kirletildiği, müşteri portföyünün tüm dünyada nasıl
ve kimler tarafından oluştuğu ve de hepsinden önemlisi istihdama katkısının ne
kadar küçük olduğu vs vs… İstenirse https://sosyalyasamdaalternatif.blogspot.com/2018/12/golf-yatirimi.html
linkinden detaylara ulaşılabilir.
Gelelim
havaalanı konusuna; şu an Çeşme’nin yegâne su kaynağı “Kutlu Aktaş Barajının”
su toplama havzasının tam göbeğine inşa edilerek, zaten su fukarası Çeşme’nin
daha da sıkıntıya gark edilmesi gözden kaçıyor herhalde… Yahu hazır bulmuşsun
Allah’ın bedava suyunu, ki o bile çok yetersiz, bırak Allahaşkına dokunma…
Zaten açtığın derin kuyularla temin edilen suyun ki o da arsenik içeriği riski bir
hayli fazla bir su onu paçal etmekte kullanıyorsun, bi dur, bi karıştırma… Aaa
bu muhteremlere şimdi bunları söylüyoruz ya, ben biliyorum bu abilerin
cevapları vardır ve çok nettir. Denizden “reverse ozmos” yöntemi ile su
arıtacağız ile başlayan, İzmir’in muhtelif barajlarından isale hatları ile
getireceğize kadar, hatta yağmur dua seanslarını arttıracağıza kadar varır…
Hele
siz; şu andaki nüfusa ciddi temiz ve sağlıklı su temin edin, atık suyu yeterli
ve sağlıklı toplayın, arıtın, gelin sonra bunları da yapacağınız konusunda bizi
ikna etmeye çalışın. Bu kadar çok temiz su kesintilerinin ters basınç ile atık
su şebeke karışımları sonuçlarına hiç girmeyeceğiz. Terfi istasyon
kifayetsizliği nedeni ile yeni kanalizasyon şebekesi yapamıyoruz, siz şimdilik
foseptik ile idare edin yaklaşımına lafımız da yokken… Lütfen, andövülüz de sizin sandığınız kadar da
değil, bunu da bir görün gari… Lütfen bu projenin tamamından da hatta küçük bir
parçasından da uzak durun, Çeşme’nin geleceği adına… Raporda değinilen, yöreye
özgü nadir hayvanlar ile yine yöreye özgü endemik ve nadir bulunan bitki
örtüsüne verilecek zarar ortada iken agro turizm gibi örtülere sonraki
yazılarda devam etmek üzere…