Türkmenistan; esasında genellikle çok sert ve
acımasız eleştirilere hedef olmuş bir ülke olmakla beraber, az da olsa
karşılıksız seveni ya da her haliyle seveni vardır. Ancak sevenlerin durumu,
Suudi Arabistan’ı görmeden çok sevenlerin gördükten sonra “asla yaşamayacağım
bir ülke” diye tanımlamasından ibaret olsa gerek. Anlayacağınız “seni uzaktan
sevmek aşkların en güzeli” şarkısının terennümatı mübarek. Ancak öyle ya da
böyle Türkmenistan; kısıtlamalar, yasaklamalar konusunda mümbit bir coğrafya
olup mütemadiyen TOP10 listelerindeki yerini alır, önceleri 1. Türkmenbaşı
şimdilerde ise selefini asla ve kat’a aratmayacak 2. Türkmenbaşı ile. Son
günlerde tüm Dünyayı kasıp kavuran “Covit
19” corona virüsünden mütevellit yepyeni bir yasak ile
yeniden gündemde bir numara olmayı başarmıştır. Artık Türkmenbaşı kararı ile; “Türkmenistan sınırları dahilinde Corona
virüs kelimesi kullanılmayacaktır ve kullananlar hakkında kanuni işlem yapılacaktır”.
Bu kabil bir kararı, mezkûr coğrafyayı ve
muktedirlerini bilmeyenler şaşkınlıkla karşılamış olabilirler lakin oraları iyi
bildiğim için bana hiç şaşırtıcı gelmemiştir. Son derece makul anlaşılır ve
kabul edilebilir bir irade beyanıdır bu… Malumdur; hani Firavun’a sormuşlar
“nasıl firavun oldun” diye o da “hiç itiraz eden olmadı ki” diye cevaplamış ya…
Hay Allah…
Daha
önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, “Türkistan Coğrafyasındaki” ülkeleri
başta da Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan olmak üzere fikir beyan edebilecek
kadar yeterince iyi bilirim. Bu seferde kısaca ama kısaca Türkmenistan’da
yaşayarak öğrendiğim yasakları müşahhas örnekler üzerinden sıralamak istedim.
Daha
1. Türkmenbaşı dönemi; çalıştığım şirketin Türkmenistan Şubesini açtık ve
inşaat faaliyetleri için imkanların ne olduğu ve bizim neleri ve nasıl
yapacağımızı araştırmaya başladık. Şirketin kuruluşunun beyanı üzerine gelen
kontrol ekibi, öncelikle benim pasaportumu aldı ve tespit yapmaya
hazırlanıyordu ki. Muhterem bir bana bir pasaporta bakıyor, tam bir emme-basma
tulumba misali, adeta bir sorun olduğunu tebarüz ettirircesine… Hemen anlaşıldı,
pasaporttaki fotoğrafım sakallı idi ve ben sakalları kesmiştim, dert buydu…
Ülkelerinde sakal bırakmanın yasak olduğu ya da hoş karşılanmadığı gibi bir şeylerin
söylendiği için bende kestim gibisinden diyerek konuyu kapatmak istediysem de
başaramadım, yaklaşık 1 saatlik tirat sonunda, kılık kıyafet konusu konuşulmayacak
kadar özgür ve demokratik bir ülkede yaşıyormuşuz meğerse, inandım, gerçi 2
saat devam etseydi tam inanacaktım, ya… Evet, özgür ve demokratik bir ülkede
ilk abuklukla karşılaşmış idim.
Sigara
içmememe rağmen misafirler için bulunan küllüklerin bir sabah toplandığını görünce,
hayırdır dedim, artık kapalı alanlarda sigara içilme yasağı geldiğini ve polis
tarafından kontroller yapılabileceğini ve bu yüzden küllüklerin tedbiren kaldırılması
gerektiğini söylediler. Esasen böylesi bir karara sevinmiştim, oysa o güne kadar
sokakta ya da açık alanlarda sigara içilmesi yasak olup iç mekanlarda serbest
idi, şimdi ise tam tersi… Bu kararla, sokakta serbest ama kapalı mekânda yasak
oldu. Gerçi şimdilerde duyduğum kadarı ile sigara içilmesi külliyen yasaklanmış
hatta sigara ithalatı da durdurulmuş, ne kadar doğru bilmiyorum.
Bir
diğer abuk karar da; akşam saat 22.00 den sonra lokanta, restoran ve benzeri
mekanların faaliyetlerini bitirmesi idi. Yani o saatten sonra karnınız acıkır
ise dışarıda bir şeyler yeme-içme şansınız yoktur, daha doğrusu genel
mekanlarda yok idi, buna karşın otellerin restoranları ya da barları
kısıtlamasız faaliyette idiler. Ancak, insan oğlu ve yasak bir arada olur mu,
zinhar. İnsan hemen yasak işinin arkasına dolanmanın bir yolunu bulur. Bizim sürekli
gittiğimiz bir restoran vardı, adını vermeyeyim, bilenler bilir, ön taraf yani
bina bölümü kurallara uygun yemek yiyecekler için düzenlenmiş idi, bir de
arkada bahçe bölümü vardı bir hayli geniş… Bahçede sayısını tam hatırlamıyorum
ama yanılmıyorsam 10 adet mütekâmilen tesis ve teçhiz edilmiş Türkmen çadırları
vardı. Çadır deyip geçmeyin lütfen, klima, TV, müzik sistemi ile yemek servisi
süresince ne tür alet edevat gerek ise mevcut olup yaklaşık 12 ya da 15 kişinin
rahatlıkla yemek ve eğlence işini çözen bir yerdi. Diğer restoranlar da benzeri
çözümler bulmuş idi, pek tabii ki, onlar neden geri kalsın değil mi? Kolluk kuvvetlerinin
haberi yok mu idi, şüphesi ki var idi, zaten yasak onlara değil ki, sade
vatandaşa idi ve sade vatandaş görmesin yeter…İzlenir hal ile gizli yürütülen
hal…
Akşam
evde uzun süren bir akşam yemeğiniz var, beklenmeyen bir şey oldu, içki bitti,
hay Allah, ne yapacağım demeyin, bilenlere danışın hemen çözüm var, mobil
marketler hizmetinizde. Hemen hatırı yüksek tanıdığınızdan öğreniyorsunuz,
hangi sokağın başında hangi arabanın bagajında satılmak üzere ne stoklanmış… Allahtan
sokağa çıkma yasağı yok, gerçi onu da çözer insanoğlu ya… Neyse hemen
çıkıyorsunuz, öğrendiğiniz sokak başına gidip, orada duran arabaya yaklaşıp,
camı tıklatıyorsunuz içinde oturan abi sizi güvenilir bulursa, arabadan çıkıp,
bagajı açıp, istediğiniz ürünü size satıyor, hem de makul bir fiyata öyle “yakalamışım
mağduru” muamelesi yok. Tabii ki, sigara isteniyorsa başka sokağa, ithal
içki isteniyorsa bir başka sokağa, yerli içki için bir başka sokağa
gidileceğini söylemeye gerek yoktur, hülasa bunlar “organize işlerdir”. Bu
kabil yasaklar ve yasaksavar uygulamalar bir hayli fazla, ama bu haftalık bu
kadar…
Sonuç
itibari ile; insanoğlu her türlü yasak altında ve her şeye rağmen kendi
hayatını yani özel ve gizli iletişimini, ilişkisini, ihtiyacını, beklentisini,
planını ve hayalini gerçekleştirir. Haaa, siz bunu önlersiniz, onlar bir
yenisini bulur, hayat böyle akar gider… Son olarak ta, Devekuşu Kabare’nin “geceler”
oyunundan aklımda kalan bir söz ile bitirelim, “insanların rüya görmesini
engellemeyin, gerçekleri görürler”.