Savaşlar
ne yazık ki, konuşmayı, dinlemeyi, hak hukuk tanımamayı, anlaşmalara uymamayı, komşusunun
malına göz dikmeyi, güçsüzü sömürmeyi, karşısına dikileni yok etmeyi, toprakları
arttırarak daha da büyümeyi, kendine şiar ve itiyat edinmiş ademoğlunun
organize ettiği ve yönettiği devletler vasıtasıyla da kendi yönetimindeki
halkları da düşünmeden yaratılan çılgın bir insan faaliyetidir. Savaşları tam
manasıyla anlayabilmek mümkün olmayıp, başta ekonomi, siyasi, dini
farklılıkları temel alındığı gibi görünse de politik, psikolojik, sosyolojik,
patolojik, kriminolojik, antropolojik vs gibi alt detaylara da bakmak yeterli
olmayacaktır bu çılgınlığı anlayabilme adına. Sonuç itibari ile bu çılgınlık,
her zaman güçlünün zayıfa ya da dengine kapsamlı bir strateji mucibince bir
operasyonu olarak karşımıza çıkmamaktadır, aynı zamanda zayıfın ya da daha az
güçlünün güçlüye kullandığı, bazen de güçlünün hukukun ve ahlakın sınırları
dışında kalma ihtiyacına binaen örtülü yürütülen bir faaliyettir ancak bu 2. tarz
faaliyetin güçler dengesi nedeni ile klasik manada yürütülmesi de söz konusu
olamamaktadır. İşte bu tarz kendine has özellikleri ve yöntemleri, taktikleri
ve hedefleri olan faaliyete de “gayri
nizami harp” denilmektedir, terminolojide.
Bir
tarafı ile Sosyalizmi boğmak, diğer tarafı ile emperyalist sistem dışında
kalmak isteyenleri de derdest etme hedefi mucibine özellikle de 2. paylaşım
savaşı sonrası batı alemi ABD liderliğinde, bir tarafı ile devletler arasında
şeffaf ve legal organizasyonlar oluştururken diğer tarafı ile de dünya
kamuoyunca “kapitalist enternasyonal”
olarak bilinen ABD dümen suyundaki ülkeleri istisnasız kapsayan gladio teşkilatları
ile sözde ulvi amaçlar güdülüyormuşçasına destabilize etmek ya da itirazları ve
direnişleri dağıtmak üzere organize olunmuştur. Bu konu ile konunun
uzmanlarının söylediklerine ilave edilecek fazlaca şeyimin olmadığı aşikardır.
Gladio teşkilatları, çevirdikleri dolaplar, cinayetler, katliamlar, saldırılar
ve bunların doktrine kaynakları konusunda da yeterince araştırma, kaynak kitap
ve yazı bulunmakta olup bu konuda da ilave kelam etmek istemiyorum ancak bu
gayri nizami harbin sanki ABD’nin dünya jandarmalığına soyunduğu tarihten
itibaren, diğer ülkelere dağıttığı tercüme doktrine talimatlarla yürütüldüğü
gibi bir kanının oluştuğu malumdur ülkemizde. TSK’nin ABD’nin yönergeleri ile
Özel harp Dairesi oluşturduğu, bu organizasyon içinde NATO konsepti mucibince;
FM-31-21 kodlu talimname, ST 31-21 kodu ve “Gerilla Harbi ve Özel Kuvvetler Harekât”,
FM 31-15 kodlu talimname ST-31-15 kodu ve “Gayrinizami Kuvvetlere Karşı Harekat”
ve FM 21-50 kodlu talimname ST 21-50 kodu ve “Komando Eğitimi ve Komando
Harekatı” başlıkları ile tercüme edilerek envantere dahil edilmişlerdir. Tüm
tercüme yayınlar, NATO ile uyumlu çalışmalar, ortak lokal ve enternasyonal
operasyonlar, darbeler vs bir arada düşünülünce hep zannederdik ki TSK sanki
ABD ile birlikte bu işleri öğrendi ama okuyunca araştırınca görüyorsun ki
aslında TSK daha 1850 yıllardan itibaren gayrinizami harp konusunda tecrübe
kazanmış ve bu uğurda ciddi ciddi yayınlar yazılmış. Aslında Osmanlı’nın,
Balkanlarda her ulusun direnişine karşı çıkışı, ta Arabistan Çöllerindeki
İngiliz entrikaları ile kaymaklı başkaldırıları yok etmek adına organize
olmasını, operasyonlar yönetmesini göz ardı etmişiz bir hayli, hepsini tek tek
bilmemize rağmen…
“Okumaya
devam” faslından son okuduğum kitap “Osmanlı
Gayrinizami Harp Doktrini” olup, bir tez konusu olarak çalışma yapan Sn.
Ali Güneş tarafından, İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın çok
önemli bir neferi ve aynı zamanda önemli bir asker olan Ömer Fevzi (Mardin) daha
1909 yılında gayet kapsamlı, bugünkü tercüme talimnamelere taş çıkartacak ancak
yazıldığı günün teknolojisi ve gelişmeleri ile dünya gerçeklerine mütenasip, “Muhafaza-i Asayişe Me’mur Zabitanın
Vezaifi Usul-i Takib-i Eşkıya ve Çete Muharebeleri” adlı eseri baz alınarak
hazırlanmıştır. Kitap çok değerli bir çalışma olarak önümüzde bulunmakta olup,
çok detaylı olarak bugün bile hala çok bölümünün tatbik edildiğini anladığımız 1909
tarihli talimname; Arz-ı Meram Jandarma Zâbitânının Mahiyeti, Jandarma Zâbitânının
Evsafı, Jandarma Zâbitânının Sûret-i Hareketi, Mevkiler ve Araziyi Sûret-i
Mütala‘ası, Jandarma Posta Kumandanına Talimat, İstihbarat Vasıtaları ve Ahvalden
Haberdar Olma Sûreti, Muhbirler, Muhbirlere
Karşı Zâbitânın
Muamelesi, Fesad ve Şekavet Erbabının Türleri ve Yol Kesiciler, Siyasi ve Milli
Maksatlar Takip Eden Çeteler, Muhafaza-i
Asâyişe
Memur Zâbitânın Tefekkürâtı ve İştigalâtı, Muhafaza-i Asâyişe Memûr Zâbitânın
Tedbirleri, Eşkıyaya Karşı Suret-i
Hareket
ve Çete Muharebeleri, Takip Müfrezelerinin Kafilesi, İaşe Sûreti, Eşkıyanın
Aranma Sûreti ve Tarassud Postaları, Boru Kullanılması, Açıkta Konmak, Gündüz
Yürüyüşleri ve
Yürüyüş Nizamı, Gece Yürüyüşleri, Gece İstirahatı, Eşkıyanın Mevki‘i
Keşfolunduktan Sonra Alınacak Tertibât, Tesadüfî Harp, Pusu Tertibâtı, Pusulara
Karşı Tedbirler, Konaklar, Köylerde Konaklamak, Meskûn Mahalde Saklanmış
Eşkıyaya Karşı Sûret-i Hareket, Köylerin Aranma
Usûlü, Eşkıya Teslim Olduktan Sonra Sevk Sûreti, Eşkıya Hâkim ve Sağlam Bir
Kalede Kapanmış ise, Meskûn Mahallerde Muhafaza-i Âsâyiş, İkinci Hale Yani Haricen Hücûm Vukû Bulacağına Göre,
Üçüncü Hale Yani Hücum
ve Dış Yardım ile İçerden ve Birlikte Kıyam Vukû‘a Geleceğine Göre, Karışıklık Beklendiği
Zamanlarda Zuhûra Gelen Yangınlara Karşı Tedbirler, Top Kullanılması, Süvari ile Karma Müfrezelerin Eşkıya Takibinde Usûl-İ Hareketine Dair Esas Maddeler, gibi
başlıklardan oluşmakta ve maşallah hiçbir detay da atlanılmamış görünmektedir.
Tabii ki bizim bilmediğimiz işler olduğundan anlatıma bakarak mükemmeliyet
seviyesini anlıyoruz yoksa biri de çıkar teknik olarak haylice eksik bulabilir.
Evet, görüldüğü üzere, bu kabil yayınların menşei sanki sadece ABD imiş gibi anlaşılan ve sıkıştırılan bir süreçten geçilmekte ve Osmanlı’nın özellikle Balkanlarda yaşadığı özellikle de 1826-1912 arası özellik gerektiren savaşları göz ardı ederek yapılan tüm değerlendirmelerin eksik olduğunu bir kez daha anlamış bulunmaktayız.