1909 yılında doğup
1991 yılında hayatını kaybeden, siyaset ve fikir adamı Abidin Nesimi’nin “yılların içinden” isimli kitabını
okuyorum. İstanbul Erkek Lisesi ve Yüksek
Mühendis Mektebini bitirir, yükseköğrenim yıllarında Mühendis Mektebi Talebe Cemiyeti
Yönetim Kurulu Başkanlığı, M.T.T.B. (Milli Türk Talebe Birliği) genel
sekreterliğinden, çeşitli sol parti girişimlerine, toplumcu görüşü savunan “yeni
yol”, “yeni ses” adlı dergiler başta olmak üzere birçok derginin kah önemli
yazarı, kah finansörü olmuş, sıkıyönetim gadrine uğramış yargılamalar, hapisler
ve sürgünler görmüş, gerek sağın gerekse de solun önemli insanları ile
ilişkileri olmuş, zor yılların içinden imbiklediği tecrübelerini aktardığı
anılar… Mezkûr kitaptan, beğenilecek ya da burun kıvırılacak çok çeşitli
anılar, tespitler, analizler ve öngörüler var, vakit bulanların okumasını
önemle salık ederim. Bu anılar içinde, Yazarın iyi tanıdığı Bayındırlık Bakanı
Tevfik İleri’ye, 8. Mayıs.1960 Canım Yurdumu getirdikleri noktaları ve buradan
gerek kendilerinin gerekse de ülkenin ciddi yaralar almadan çıkabilmesi adına,
yazdığı mektubu aktarmak istiyorum. Çok uzun olması hasebiyle birkaç bölümde
aktaracağım mektubu, geçmişi ve bugünü anlamak adına önemsiyorum. Kıssadan
hisse babından…
Sayın T. İLERİ
NAFIA VEKİLİANKARA
Muhterem Ağabeyimiz,
Tarafsız bir
vatandaş, kadim bir dost, yakın bir arkadaş sıfatıyla yarınımızı nasıl
gördüğümü, size bildirmekte fayda ve lüzum görüyorum. Çünkü siz, iktidar
partisi liderlerinden ve mes’ul kabine üyelerindensiniz. Hadiselere, bizim gibi
soğukkanlılıkla, tarafsız ve garazsız, Latinlerin diliyle “sine Ira studie”,
bakamazsınız. Bu yönden tahminlerimin değeri vardır.
Sayın vatandaşım;
Tahminlerimi yapmadan
önce, realiteleri ortaya koyayım.
I - Üniversiteliler
ve aydınlar, şimdi, DP'ye karşıdır veya karşı olacaktır. Üniversiteliler, bu
tutumlarında haklı mıdırlar, haksız mıdırlar? Onun münakaşası yersizdir. Biz,
realiteyi kaydile yetiniyoruz.
II - Üniversiteliler
hareketine, askerler, işçiler, köylüler, istiklalci azınlıklar (Kürtler) ve
resmen CHP'liler karışmamıştır. Fakat bunun ileride olmayacağı hakkında kimse
teminat veremez.
III -
Üniversiteliler, bu çıkışlarında geniş halk yığınlarını tahrik edici şiarlar
ortaya atmamışlar, yalnızca, bir protesto ile yetinmişlerdir.
IV - Üniversitelilere
karşı, miktaı1 beş milyonu bulan (sic!) vatan cepheliler, altı yüz bin miktarındaki
talebe-i nurlar (sic!) hep sessiz kalmışlardır.V - Üniversitelilere karşı polis kifayetsiz kalmış, silahlı kuvvetlerin müzaharetine lüzum hâsıl olmuştur.
Silahlı kuvvetler,
Üniversiteliler karışıklığını elbette bastıracaktır; normal hayat, sükûn avdet
edecektir. Fakat buna rağmen münevverlerle DP arasında dostluk kurulamayacaktır.
Teessüs edecek sükûnu muvakkat bir mütareke saymalıdır. İleride vukuu melhuz
lhtllatlar1 da dostça şöyle tahmin ediyorum:
Aziz dostum,
I - Münevverlerle DP
arası ihtilafın, baskıyla giderileceğini sanmak çok saflık olur. Baskıyla ancak
münevverler sindirebilinir. Fakat dostluk sağlanamaz. DP'nin ilk zaafında, yani,
seçimlerde bu sinme kalkacak ve münevverler bütün güçleriyle DP’nin tasfiyesine
çalışacaklardır. Artık bundan böyle DP'nin seçimleri kazanma şansı çok zayıftır.
DP seçim yoluyla tasfiyeye uğramamak için ya güdümlü bir seçime ya da, dikta
rejimine gitmesi lazımdır. Bundan böyle güdümlü seçim, Türkiye’de ihtilale yol
açacağı için varit değildir. Acaba dikta rejimi 1960 Türkiye’sinde kurulabilir
mi? Nazari olarak buna hemen evet şeklinde cevap verebiliriz. Hâlbuki pratikte
bunun karşılığı, DP için hayır şeklinde olacaktır. Çünkü; Demokrasi, iktisadi
cihazlanmasını, iktisadi enfrastrüktür müesseselerini, yani, yollarını,
barajlarını, hidro-elektrik santrallarını,.. kurmuş, istihlak sanayini de kurmuş
veya kurmakta olan ülkelerde tutunabilir. Hâlbuki bu durumda olmayan ülkelerde,
bunları kurmak fedakârlıkla olur. Fedakârlığa insanların çoğu katlanamaz, bu
yönden demokrasi ile kalkınma bir arada yürümez. Demokrasi, müstahsillere
değil, müstehliklere hitap eder. Türkiye, istihsalini düzenlemek zorunda olduğu
için, bizde dikta rejimi zaruridir. Fakat dikta rejimini Menderes, Endonezyada
Sukarno'’nun, Pakistan’da Eyüp Han’ın tatbik ettiği gibi bizde kuramaz. Çnkü;
Sukarno, ülkesinin terakkici kuvvetlerine, üniversitelilerine dayanarak hacı,
hocaya karşı dikta rejimini kurmuştur. Hâlbuki Menderes diktasını Said-i
Nursi'nin talebe-i nurlarına, Said Bilgiç’in milliyetçiler derneğine, malum
aferistlere dayatmaktadır. Bu yönden dikta sökmez. Eğer Menderes irtica ile
işbirliği yapacağına münevverlerle lrticaa karşı hareket etseydi iktidarı uzun
ömürlü olurdu. Menderes Eyüp Han tipi bir dikta da kuramaz. çünkü Eyüp Han
mütefessih bürokrasiye, aferistlere karşı, faziletli vatandaşlara dayanarak
diktasını kurmuştur. Hâlbuki Menderes aferistlere dayanarak faziletli
vatandaşlar üzerine dikta rejimi kurmak istemiştir. Eğer Menderes fazilet
savaşında yer alıp, ( . . . ) divan-ı aliye verseydi, Eyüp Han tipi bir dikta
kurabilirdi. Şimdi bütün bu imkânlar geçmiştir.
Fakat buna rağmen DP nefis müdafaası olarak, asılmamak için iktidarı bırakmamak
zorundadır. DP fiili olarak iktidarı devam ettirebilmek için, şu dort hali,
müttehidülvakit, tatbik zorundadır.
1 - İsmet İnonü'yü
asmak, 2 - CHP mebuslarını tevkif etmek, 3 - CHP'yi kapatmak, 4 – Amerika’nın
Ayzenhover doktrinine veya Sovyet gönüllülerinin yardım esasına dayanarak,
yurdu onların işgaline terk etmek. . . Bu dört tedbir bir arada alınmazsa DP
diktası tahakkuk edemez, yurtta ne netice vereceği evvelden kestirilmesi imkânsız
bir ihtilal çıkar.
Bu dört şıktan ilk
üçü DP tasarrufu dâhilindedir. Hâlbuki dördüncü şık iki taraflı bir
tasarruftur. Onun tahakkuk etmesi için bunu hem DP’nin hem de Amerika’nın veya
Sovyetlerin arzu etmesi icap eder. DP’nin böyle bir şeyi istemesine yurtseverliği
manidir. Diğer taraftan, böyle bir müdahaleye gerek Amerika’nın, gerekse Sovyetlerin
milli menfaatleri müsait değildir. Çünkü gerek DP ve gerekse CHP aynı derecede
hür dünya veya Sovyet dostluğuna merbutturlar. Bunlar, DP iktidarını
tutmadıkları ve onun devrilmesini tacil ettikleri takdirde iktidara CHP
geleceği için, bundan ne Amerika ne de Sovyetler bir endişe duymaz. Gerek
Amerika ve gerekse Sovyetler, iktidar partisini degil, vatandaşın serbest
iradesiyle iktidara gelecek olan partiyi yani, halkı tutarlar. Halka karşı bir
politikanın feci sonuçlarını Amerika Şankayşek, Faruk, Nuri Essait
hadiselerinde görmüştür. O halde, dış kuvvetlere dayanmak imkânsızdır. Bu
vaziyette, DP'nin bir dikta rejimi kurmasına imkân yoktur. Halk ve ordu
iktidarın emirlerine bir gün gelecek boyun eğmeyecektir.
DP ve Menderes için
tek çıkar yol, 10 yıllık politikasını terk etmesi, yani, Sovyetlerle
Amerikalıların anlaşamayacakları esasına dayanan ve 30 yıldan beri CHP
iktidarları tarafından takip edilen politikayı tel’in etmesidir, bu da mümkündür.
Bundan sonra da, co-existance’ı kabul etmesi ve ayrıca, daha mütekâmil bir
tarzda ilk hedefler beyannamesi esaslarını tahakkuk ettirmesidir. Bunu yaptığı
takdirde, CHP’ye mazisiyle bağlı olmayanlar -ki bunlar ekseriyeti teşkil eder, ondan
ayrılır, müstakil bir parti kurarlar. Yeni parlamentoda hiç bir parti mutlak
ekseriyette olamayacağı için, zaruri olarak bir koalisyon kabinesi kurulur. Müfrit
hareketler parlamentoda önlenir. Ancak, hırsızlar mahkemeye verilir ve siyasi
suçlular hakkında bir af çıkarılabilir. Menderes ve arkadaşları kellelerini
kurtarırlar.