TİLKİ: Doğanın
en uyumlu hayvanlarından biri olan “tilkiler”;
sevimli görünüşleri, hızlı ve çevik olmaları ve mükemmel işitme yetenekleri ve aynı
zamanda güzel ve kalın kürkleri ve bir hayli de utangaç tavırları ile
bilinirler. Doğası gereği, önsezisi yüksek ve zeki olan bu hayvan, tehlike
bölgelerine fazlaca yaklaşmaz, yüksek sezi ve zekası ile sevimliliği de bir
araya gelince, tehlikeli bir hal aldığı da bilinir ve tam da bu yüzden,
bazılarının kafasında yüzlercesi dolaşır ancak hiçbirinin kuyruğu diğerine
değmez denir, ancak, kurnazlık konusunda kendisine atfedilen yeteneğinin ise,
insanlardan mı kendilerine, yoksa kendilerinden mi insanlara, ilham verdiği
hala tartışılır bilim çevrelerinde... İnsanın sosyolojisine mülhem özelliği; üçkağıtçılık
ve hilekarlığı ise kendi doğal yaşamına ait olmayan özelliklerden mütevellit
olup, mezkur özellikler sadece insanın tanımlanmasına yöneliktir. Kendisine
yönelik en önemli atalarsözü; “tilkinin
dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır” olup, akıbet-i meşumdur. Harika ölü
taklidi yaptığı uzmanlar tarafından belirtilen hayvandan mülhem insan davranışına
teveccüh ve transfer, her türlü rezil ve rüsva tutumun caiz olmasıdır.
KOYUN: İnsanlar
ve insanlık açısından gayet sevimli görülen bu hayvan, etinden, sütünden,
yününden, derisinden ve gübresinden yüksek kalitede faydalanilan, geviş getiren
küçükbaş bir hayvan olup kendisinden ve davranışlarından mülhem binlerce
atalarsözü üretilmiştir. Melül melül bakışın, çok kolay güdülmenin, hiç bir
şeye itiraz etmemenin ve binbir türlü zulüm ve haksızlığa karşı dahi
sessizliğin, sürüler halinde ve tepkisiz davranışın tarifinin sürü psikolojisi
olmasının, doyma hissi olmamasının tarifinin, uykunun gelmemesi halinde
uyuyabilmenin yolunun çitlerden atlatılarak sayılmanın, hatta insanın “koyun”
dendiğinde “koymayın” diyesi gelen bu hayvan; tüm sevimliliğine rağmen
ademoğlunun “salaklık” ve “şapşallık” temsiliyeti yüklemesine neden olan her
davranışı esirgemeden sergileyen, tehdit algılama aygıtlarının fıtraten nakıs, genellikle
dişisine koyun, erkeğine koç ve yavrusuna kuzu denen bu hayvan, Nişanyan
Etimoloji Sözlüğüne göre ilk kez 735 yılında Orhun Anıtlarında “kagan süsi böri
teg ermiş, yagısı koñ teg ermiş [kağan ordusu kurt gibi idi, düşman koyun gibi
idi]” şeklinde yerini alarak, Necip Türk Milletinin tarihin derinliklerinden itibaren
hangi anlamda kullandığının nişanesidir. Klonlanması ilk düşünülen hayvan
olması hasebiyle de, takdire şayan olup, günlük hayatımızda da sıklıkla
kullandığımız; “Karaman’ın koyunu sonradan çıkar oyunu” ile başlayan, “her
koyun kendi bacağından asılır” a kadar giden yelpazedeki atasözlerine ilham
teşkili ile de, sürüler halinde olmasına ya da beslenmesine rağmen, bir o kadar
da kişisel olmanın sergilenmesi açısından önem arz etmektedir.
ÇAKAL: Türk
Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre; 1. anlamda “etoburlardan, sürü hâlinde
yaşayan, kurttan küçük bir yaban hayvan”, olarak verilmesinin yanında en dikkat
çekici diğer tarif ise; “Koyunların kuyruklarının altına yapışıp kuruyan pislik”
ve yine aynı kaynakta Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü kaynaklı olarak, “havlayan,
ama ısırmayan köpek” olarak ta verilmektedir. Nişanyan Etimoloji Sözlüğüne göre
ise; tespit edilen en eski Türkçe kaynak olarak, “Mesud b. Ahmed, Süheyl ü
Nevbahar terc., yıl 1354,” belirtilmektedir. Bu etoburlar takımının,
köpekgiller familyasından olup, geceleri sürüler hâlinde gezen memeli hayvan,
insan sosyolojisine ve psikolojisine teveccüh davranışlar tranferinde, ne yazık
ki; kurnaz, yalancı, düzenbaz, fırsatçı, kalleş, aşağılık ve görgüsüz,
başkalarının sırtından geçinen, dokunmayan yılana dokunmayan ya da karışmayan, kimse anlamında olmuştur. Yiyecek ve içecek
bulmada fevkaledenin fevkinde bir maharet ve kabiliyet sahibi olup, sabırları
ve takipçilikleri sayesinde, konuşlanarak bıkmaksızın avlarını beklerler. Atıklardan
bile faydalanma ve nemalanma konusundaki maharetleri sayesinde, hatta o kadar
ki, yine uzmanlarının ifadesine binaen, diğer hayvanların dışkılarından bile
beslenebilecek kadar atık değerlendirme uzmanı kesilmişlerdir. Bazı masallarda;
“aslan”ın sağ kolu tarifi ile taltif edildikleri bile olabilmekte ve “Çakal
eriği” gibi meyvesi bile bulunan bu hayvanın, kurnaz, yalancı, düzenbaz,
fırsatçı, aşağılık ve görgüsüz, başkalarının sırtından geçinen insanların
tarifinde kullanıldığı yaygın olarak bilinmektedir. Beden dilinin bir hayli
gelişmiş olduğu bildirilen bu hayvanın, saldırganlığın temsiliyeti yerine, uhuvvet
ve suhulet içerisinde bir avlanmayı ifade etmektedir. Tilkilerle benzer özellik
ve davranışlara sahip olmakla birlikte fiziksel ayrışmanın yanında en önemli
farklarından biri de, tilkiler tek başlarına avlanırken çakallar sürüler
halinde avlanır ve tilkinin aksiine leş ile de beslenebilirler. Antik Mısırda;
ölüleri koruyan ve yolları açan iki tanrı için yapılan resimlerde “çakal” başlı
olarak gösteriliyor olması, günümüz dünyasında ise kurnaz, yalancı, düzenbaz,
fırsatçı, kalleş, aşağılık ve görgüsüz, başkalarının sırtından geçinen,
dokunmayan yılana dokunmayan ya da karışmayan, kimse anlamında kullanılmasına ne yazık ki bir
engel oluşturmamıştır. Antik Mısırlıların tanrı başı olarak kullanmasından bu
kadar yıl sonra günümüzde, tanrıdan ırak ve azade anlamlar alarak; sinsi, kurnaz,
insanları resmetmesi de ayrıca üstünde durulacak cinstendir diye düşünmekteyim.
İnsan
davranış ve karakter özelliklerini, hayvanlar alemi ve davranışları üzerinden
gösterme çabalarım okuyucularımızın teveccühüne mazhar olursa, diğer
hayvanların üzülmemesi ve bazı insanların doğada sadece bu kadar mı hayvan var
sorularına karşılık olarak diğerlerini de konu edecek bir seri yazı yazmayı
planlamaktayım. Hayvanların insan öldürdüğüne sıklıkla rastlansa da, bu
hayvanların hepsini insanların öldürdüğünü asla unutmayalım... İnsansever
hayvanların varlığı kadar hayvansever insanların da olması dünyamızın
geleceğinin teminatı olacaktır. İyi haftalar.