“Büyükşehirlerde
kiraların ciddi manada yükseltildiğini görüyoruz, bu fırsatçılığa yasal
düzenlemeyle izin vermeyeceğiz” diyor Muhterem… Katılmıyorsam ne olayım, var mı
böyle bir fırsatçılık… Bir diğer muhterem de bize talimat bu yönde, kimse
mahkemelere felan başvurmasın, dava talepleri ret edilecektir diye buyurmuştu
bir vakitler. Tam teşekküllü milli ve yerli komedi diyeceğim lakin değil
trajedi… Haa bunları hak etmiyor muyuz, ziyadesiyle hak ediyoruz… Hani “Vizontele”
filminde dükkân sahibi Fikri rolündeki Cem Yılmaz’ın dükkânına geldiğinde,
çırağından Deli Emin rolündeki Yılmaz Erdoğan’ın gelip radyo tamir bedeli
karşılığı “Lacivert Ceketi” aldığını öğrenir öğrenmez, “Sen de buna inandın
değil mi” deyip “Sen hele geç içeri geç” diye bağırarak sopayı kapıp içeriye “din
iman mor mintan” tarzındaki hırsı ile dalmasından ders almaksızın her verilen
fikri nasıl olsa beleş kabilinden olması hasebiyle doğru kabul edersek olacağı
budur. “Gevrek kaç kuruş gevrek” sorusuna gevrek gevrek gülerek bakarsak,
söylenecek ne kalıyor geriye…
Zaten
bu yüzden bu fırsatçı ev sahiplerinin evlerine el konulmalı bence, 10 yılda
kira geliri elde edenlerin götürü usulde vergilendiren bölümünde muafiyet %25'ten
önce %20'ye bilahare de %15'e düşürülüp, vergi dilimleri üzerinde çaktırmadan
oynamalarla mükâfatlandırıldıklarına şükretmeyip, sürekli zam yaptıkları için…
Oysaki
Çimento fiyatları son 5 yılda hâlâ yerinde saymasına rağmen, İnşaat demiri
fiyatları son 10 yıldır yerinde saymasına rağmen, hazır beton fiyatları son 15
yıldır hiç değişmemişken, akaryakıt fiyatları son 10 yıldır hiç değişmemiş ve
iş makine kiraları da bağlı olarak artmamış olmasına rağmen, elektrik ve su
fiyatları son 5 yıldır bırakın artmayı azalmış olmasına rağmen, elektrik kablo
ve armatür fiyatları son 20 yıldır hiç artmamış iken, seramik fiyatları son 20
yıldır gerilemesine rağmen, kum-çakıl fiyatları bedava kabilinden dağıtılır
iken, alçı fiyatları taaa Osmanlı’dan beri sabit iken, aliminyum fiyatları hiç
artmamış iken, pvc fiyatları son 200 yılın en düşük halinde olmasına rağmen, cam
fiyatları camın icadından bu yana sabit durmasına rağmen, ahşap fiyatları taa
cilalı taş devrinden beri aynı olmasına rağmen, tuğla ve kiremit fiyatları taa
Selçuklulardan beri hiç değişmemiş iken, hele arsa fiyatları ile ev fiyatları
hiç değişmemiş iken esasen de inşaat m2 birim fiyatları son 20 yılda bırakın
artışı azalmış iken, nereden çıkıyor bu ev sahiplerinin kiralara fahiş artış
talepleri, ayıptır ayıp… Veriyorlar 3 kuruş ediniyorlar evleri sonra veriyorlar
kiraya ohh, “on dönüm bostan yan gel
Osman” kabilinden… Üstüne üstlük bir de her şeyi çok iyi biliyorlar, hemen
diyorlar “Var mı Avrupa’da bu kadar ev sahibi”… Laf da güzel hani, subliminal
mesaj kabilinden, bak biz tüm değerlerimizi ve birikimlerimizi kıyaslamayı da
biliyor ve yapıyoruz… Yok, öyle işkembe-i kübradan atışlar…
Tabii
ki, bu ev sahipleri “mazoşist” ya, para da çok bunlarda, alıyorlar evleri,
veriyorlar kiraya… Yahu kardeşim, neden Canım Yurdumda insanlar ev satın almak
için dipleri düşünceye kadar çaba gösterirler, diye soran yok kafa yoran yok… Kimse
ev fiyatları nasıldır diye kafa yormaz… Ev fiyatları arş-ı ala’ya çıkmış
kimsenin gıkı çıkmıyor, kira fiyatları artmış diye feryat-ı figan… Ev sahibi
olmak bu kadar kolay ise herkes bu kolay yolu izlesin ev sahibi olsun diyen
yok. Varsa yoksa güzelleme… Ver mehteri… Kira konusu gündeme gelince değme
sosyalist inşaat yapmaya gelince değme kapitalist… Ne yazık ki ev sahibi
olamayanlarda esasen kapitalistperver olmakla birlikte sosyalist inayet ve
irade beklerler… Vay ki vay, bu kafaya…
Defalarca
yazdım ve yazacağım da, “Sosyal Devlet”
mi olunmak arzusu var… Kira bedellerine “narh”
uygulayarak olmaz bu babayiğitlik… Öyle örgütsüz “ev sahiplerinin” üstüne de bu
kadar davul ile zurna ile giderseniz, maazallah ya bunlarda örgütlenirse ne
olacak sonra kiracıların hali… Bak yöntem gayet basit, öyle kafayı-kalçayı sağa
sola sallamaya gerek yok… Öyle, Rock’n roll değil harbi zeybek gerek… Hangi İi ve İlçede kaç kiracı var, kaç kiralık
ev var, sen devletsin behemehâl ya satın alma yolu ya da inşa ederek o sayıda
ev yapacaksın, vereceksin ihtiyaç sahiplerine, kâh beleş kâh çok cüzi rakamlar
mukabili… Konu “tak” diye çözülecek… Hani, tıpkı et fiyatını düşürmek için
ithalat yapılıyor ya, hani patates fiyatını düşürmek için ithalat yapılıyor ya,
hani içeride bu zamları yapan üreticileri hizaya getirmek adına, tam da o
fasıldan… Bak bakalım bu melun ev sahiplerinin burunları nasıl sürtülecek…
Bakalım nereden bulacaklar kiracıyı da ev kiralayacaklar… Hemen müdahale,
durmak yok… Hemen piyasaya, mode deyim ile oyun kurucu olarak orta sahadan
dalacaksın… Yahu diyeceksiniz ki, kamu lojmanlarını yük görüp satanlardan çok fazla
şey istemiyor musun? Valla istiyorum, ne yalan söyleyeyim…
Şimdi
bu kadar “dalga dubara yeter” deyip konunun bam teline basalım… Esasen konu ve
dert, ne kiracıları bu dertten kurtarmak, ne de ev sahiplerini kedere gark
etmek… Laf olsun torba dolsun kabilinden somun pehlivanlığı… Canım Yurdumun ev
stoklarını, ev sahibi sayısını, kiracı sayısını dolayısı ile ihtiyaç sahiplerinin
miktarı ve yoğunluğu göz önüne alınınca kocaman bir oyun sahası açıyorsunuz
kendinize… Ekonomik çalkantılar yaşanmaya başlayınca bu kabil “ev sahibi
terbiyeciliğine” ilk soyunan, Canım Yurdumda, şimdilerde kimsenin
paylaşamadığı, yere göğe sığdıramadığı Bülent Ecevit olmuştur. Hatta o kadar
ki, sayın mezkur muhterem “trafik cezalarını bile konsolide bütçe kapsamına”
ilk alan muhterem olarak kayıtlara geçmiştir… Bir başka büyüğümüzün cevabı ile
ben de cevaplayayım bu kabil mütalaaları; “resultante
importante”… Bakacağız… Göreceğiz… Sonuç olarak böyle konunun etrafında
dolaşarak problem çözülmediği gibi daha da karmaşık hale getiriliyor mezkûr
konular… Bilen de bildiğini zannederek konuşuyor, konuştukça da problem
kronikleşiyor… Nedir bu Allah Aşkına, yıldık bu ev sahiplerinden, her şey gayet
güzel giderken birden bu ev sahipleri çıkıyor ortaya al sana anarşi ve kaos… Neden böyle oluyor gerçekten insanın aklı
almıyor, bu nasıl bir fırsatçılık…
Evet,
konunun aritmetik ifadelerine gelelim, gayri… Canım Yurdumun, yaklaşık
23.000.000 olan ev sayısının, yine yaklaşık 12.000.000’u kendi evinde oturuyor.
Yaklaşık 11.000.000 hane kiralık evlerde ikamet ediyor bu sayının yaklaşık 6.000.000’u
da kira ödemesi yapıyor… 2002’de ev sahipliği oranı %70’lerde iken 2022’de % 50’lere
düşmüş ise ev sahibi olmanın ya da elindekini kaybetmenin büyüklüğü anlaşılır,
öyle salma usulü ile “devşirme” bütçeleri yöneterek ev sahibi olmak kolay lakin
alın teri ile olmak nedir, ancak bilen bilir… Bir başka deyişle evsizleşme
oranı da son 15 yılda %18’lerden %26’ya yükselmiş, bunun gerekçeleri üzerine
kafa yorması gerekenler “pansuman tedbirlerle” uğraşıyorlar… Yani ve özetle,
yaklaşık 11.000.000 hanenin yakıcı sorunu üstünden oy devşirmek isteğidir tüm
bu davranışların ardından sırıtan… Hem hani siz arz-talep dengesi gibi abuk
subuk kurallarının alkışçısı idiniz bu serbest piyasanın… Ne oldu… Bu verileri
nerden mi aldım, tabii ki TÜİK’ten… Aaa siz inanırsınız, inanmazsınız bilemem,
o da sizin sorununuz gayri…
Peki,
bu problemden hemen kurtulmak mümkün müdür, evet… Kiralık ev arayanların
ihtiyacını, hani sosyal devlet gereği, gerek inşa gerekse de satın alma yolu
ile karşılanması sürecinde, vereceksin ihtiyaç sahiplerinin kira bedellerini, alacaksın
oyları, çözeceksin problemi… Lakin 5 maske dağıtılmasının sorun olduğu ortamda
tabii ki bunların söyleniyor olması birer fantastik öge olmaktan öteye
geçmiyor, geçemiyor. Allah size akıl, fikir ihsan ve irade eylesin demekten
başka çare de kalmamış gibi… Gerçi minare merdivenlerine nohut atan çocuğun
babasını esasen de anasını kurtarmasını da unutmuyoruz ama… Diyeceksiniz niye,
işte öyle…