Hopa hapishanesinde Şairi
sorguya çeken polis, tabii ki Heraklit’in
kim olduğunu rüyasında bile görmemişti ve bunun için Arapça el yazısında bu
kelimeyi “her ekalliyet” diye okudu.
Okur okumaz hemen bir ihanet sezmek istedi. “Demek milli ekalliyeti isyana teşvik etmeye geldin, ha?!”
Memleketin yeni anayasasına
göre, bütün nüfus Türk olarak ilan edilmişti. Bu yüzden de Nazım Hikmet’in başı
belaya girebilirdi.
Şair;
-
İnsaf,
diye gülümsedi. Heraklit Efes’li bir yunan filozofudur.
-
Yaaaa?
Üstelik de Yunan ha? Bunu artık mahkemede anlatırsın.
Bu
itham savcıya dahi isnatsız göründüğü halde, Nazım’ı üç ay kadar Hopa
Hapishanesinde tuttular. Sonra da ne yapacaklarını kestiremediklerinden, Rize’ye
bir üst makama gönderdiler ve Rize’den de, ellerinde hala kelepçe, İstanbul’daki
üst salahiyetli makamlara havale edildi.
Nazım
Hikmet’in memleketine döndüğünü öğrenen yazarlar, basında kıyameti kopardılar.
Ve sonunda Nazım serbest bırakıldı.
1928
senesi idi. İtalya’da faşistler iktidarı ellerinde tutuyorlardı. Fakat normal
insan mantığının ve kanuniyetin insafsızca çiğnenmesi Avrupa’da henüz
normlaşmamıştı. Diğer yandan Batılaşmayı siyasetinin temeli olarak ilan eden
Türkiye Cumhuriyeti’nde de, insanın vicdan ve kendi kanaatlerinden hükümet
lehine tamamıyla vazgeçmesi henüz vatana bağlılığının mutlak alameti
sayılmıyordu. Elbette ki başka türlü düşünenler, bilhassa ihtilalci fikirler,
kökünden eziliyor, böyle düşünenler mahkemeye veriliyor, hapse atılıyordu.
Fakat o senelerde, Hitlercilerin usul ihdas ettikleri gibi, idama mahkûm
olanların ağızlarına, bir şey söylemesinler diye alçı doldurulmuyordu. Hatta on
sene sonra böyle bir şeyin mümkün olacağına kimse o devirde inanmak da
istemeyecekti.
Fakat
on sene sonra, Hopa Hapishanesi’nden bir polisin bu gibi saçma bir iddiası da
salahiyetli kimseleri mahcup etmeyecekti artık.
-
Delil mi yok? Gizli vesika filan mı
bulunamadı! Lafa bak! Askeri Mahkemeye sevk edilsin de hele, görsün günün!
Bunu
tam on sene sonra Türkiye’nin bir bakanı, Meclis’in koridorlarında alenen
söylüyordu. Nazım bunun üzerine yirmi sekiz sene, dört ay ve ondört günlük bir
hapis cezasına çarptırıldı. Ne bir delil arandı, ne de ceza kanunlarının uygun
bir maddesi. Merasime lüzum yoktu artık!
Daha
sonraları o zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya kendisi itiraf etmişti;
-
Biz
onu dışarıda bırakamazdık. Halk yığınlarına büyük tesiri vardı.
Yukarıda
yazılan trajikomik hikâye ünlü Türkolog, yazar ve gazetecilerden Radi Fiş'in;
"büyük insan Nazım Hikmet'e olan saygı ve vefa borcumu böylece
ödüyorum" diyerek kaleme aldığı, "Nazım'ın Çilesi" adlı kitaptan
alınmıştır.
Konu
ise; büyük şair’in yurda dönüşü sırasında bir ihbar neticesinde, yapılan
aramalarda, silah, gizli talimat, gizli doküman vs araması yapılırken,
şiirlerle dolu bir not defteri ve küçük bir kalem bulunur, not defterindeki şiirler
arasında, “Heraklit üzerine düşünce”
adlı şiiri de vardır. Artık trajikomik ama bir o kadar kendinden olmayanın
düşman tayini ile derdest edilmesini gösterir davranış olması hasebi ile de
dikkat i şayandır. “Ya tarafsın, ya bertarafsın” kültürünün hayatiyetine
münhasıran gereği yerine getirilecektir, getirilmiştir de netekim, tıpkı
öncüllerinin maruz olduğu ve ardıllarının olacağı biçimde… Tuhaflık yoktu
gerçi, muktedirler nezdinde, her zemin, her daim ve her şart altında en
tehlikeli silah, fikirler ve bunların derc edilmesi olmuştur ve de korkarım ki
de olacaktır daha uzunca bir vakit, hele ki bir de çok etkili bir dile hâkim,
belagatı yüksek biriyseniz ve de üstüne üstlük şiir yazıyorsanız, vay geldi…
Büyük
usta Nazım Hikmet’in “düşünene düşman”
olanları yazdığı şiir ile bitirelim…
Onlar
ümidin düşmanıdır, sevgilim,
Akar
suyunMeyve çağında ağacın,
Serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
- çürüyen diş, dökülen et-,
Bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
Dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
Bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
Fakir köylü Hatçe kadına,
Irgat Süleymana düşman,
Sana düşman, bana düşman,
Düşünen insana düşman,
Vatan ki bu insanların evidir,
Sevgilim, onlar vatana düşman...