Dünyanın
Jandarmalık görevini yürüten ABD’nin, hile ve hurda iddiası ayyuka çıkmış bir
seçim neticesinde büyük sermayenin desteği ile devlet başkanı seçilmiş Donald
Trump, aklı selameti ve kesafeti ile mütenasip skandal açıklamalarına devam
ediyor. Geçtiğimiz günlerde İspanya Barselona kentinde yaşanan alçak saldırı
üstüne, seçim çalışmaları sırasında da kullandığı abuk subuk fikirlerini,
topluma bulunduğu makamın da gücü ve desteği ile zerk etme çalışmalarına devam
ediyor.
Ne
anlatıyor diye baktığınızda tamamen yalan, dolan ama gönlünden geçen uygulamayı
parlatmaya çalışıyor. Gerçi ABD’nin işgal ettiği ülkelerde bu kabil işleri bir
plan doğrultusunda yaptığı sır değildir. Vietnam başta olmak üzere, birçok Asya
ve Güney Amerika ülkesi ile son dönemde Libya, Irak ve Suriye’de gerek direk,
gerekse de besleme orduları vasıtası ile katliamlara devam etmektedir. Peki;
tüm bu katliamlar ayan beyan ortada iken, 1 numaranın sarf ettiği bu sözlerin
anlamı nedir diye baktığımızda, benim açımdan katliamların meşru ve mazur
gösterilmesi çabası öne çıkmaktadır. Yani ve mealen şöyle diyebiliriz, biz
devlet başkanları istediğimizi yapalım gerekirse muhalifimiz grupları topyekûn
imha edelim, ama kimse ses çıkarmasın, hatta desteklesin, aha da beklenti bu…
Ben ne dersen o kültürü, ben ne diyorsam o yasadır kültürü…
Peki;
Başkan Trump’ın anlattığı hikâye nedir; ABD'li General Pershing'in Birinci
Dünya Savaşı’nda ABD tarafından ülkeleri Filipinler işgal edilince, kendilerine
direnen Müslüman direnişçileri tutsak edince yaşanır. Ne diyor açıklamasında
muhterem; “General Pershing 50 mermi aldı ve onları domuz kanına batırdı.
Adamlarına tüfeklerini doldurttu ve 50 teröristi duvarın karşısına sıraladı.
49'unu vurdular ve 50’inci kişiye dedi ki “insanlarına git ve olanları anlat”
ve 25 yıl boyunca hiçbir sorun yaşanmadı.”
Görüyorum
ki tarihçiler ittifak halinde bunun bir “şehir
efsanesi” olduğuna dair açıklamalar yapıyorlar… Deyin ki bu şehir efsanesi,
peki insanlık tarihi, Irak’ta yaşanan ve yaklaşık 1,5 milyon insanın ölümü ile
sonuçlanan işgal de mi şehir efsanesi, Libya’da, Suriye’de yaşananlar da mı
şehir efsanesi… Evet bay tarihçiler, yaşanan bu katliamlar başta olmak üzere,
Filipinler’deki de, emperyalizmin ruhuna çok uygun düşer, onlar direnmeyi hatta
muhalefet edilmeyi asla affetmezler… Onların ruhlarının formasyonu sömürü
düzeninin katmerleşmesi ve devamıdır ve bu uğurda, 50’ler, 100’ler nedir ki,
onlar milyonlarca insanın kanına dolar banmış düzenin muazzam
mümessilleridirler… Bu böyledir, böyle biline… Bu minvalde tüm arayış, yapılan
tüm bu ahlaksızlıkların, tüm bu insanlık dışılıkların, örfi hukuk gibi kabul
edilmesi, olmazsa da yaratılan korku ve tenkil neticesinde yaşananlar
karşısında sessiz kalınmasının teminidir. Muktedirler açısından, hak, hukuk,
ahlak, etik, insanlık, din, iman, hoşgörü ve barış kimsenin umurunda değildir…
Bugün,
ağzından def-i hacet eden bu muhterem ve benzerlerini lanetleyenlerin, dün
canım yurdumda yaşananlara alkış çalanlar olması, hatta yaşanılan hile hurda
düzeninden nemalananlarla akraba ve fikirdaş olmaları şayan-ı dikkattir.
Hatırlanacağı üzere, canım yurdumun, uluslararası güçlerin kumpasları mucibince
yerli hemhalleri ve onların çocukları vasıtasıyla dizlerinin üzerine çökertilmesi
operasyonu çerçevesinde teslim alınması sürecinde benzer şeyler yaşanmıştır.
Artık, hak, hukuk, ahlak, etik, insanlık, din, iman, hoşgörü ve barış çabaları
ve çalışmaları geride kalmış, hatta bu uğurda 2 kelam edenin bile gözünün
üstünde kaş var gerekçeleri ile hayatları söndürülmüştür. Onbinlerce insan
ülkesinin sınırları dışına kaçmak zorunda kalmış, yüzbinlercesi canlı canlı
mezarlık sayılacak cezaevlerine doldurulmuş, onlarcası idam edilmiş, toplumsal
dengeleri eksik gedik de olsa olan sistem ters yüz edilmiş, uluslararası
güçlerin at oynattığı çiftlik haline getirilmiştir. Bu şartlar muvacehesinde
hayat yürür iken, bellerinin hemen altındaki deliklerin yusuf Yusuf etmesi
neticesinde, 5 li çetenin reisi vasıtasıyla; “eğer 5’imizden birine bir suikast
girişimi yapılır ise, şüpheli teşkilatın cezaevlerindeki üyelerini kurşuna
dizme kararı aldık” gibi tam da onların hukukuna uygun, hatta kendilerinden 40
yıl sonra gelen benzerlerine mülhem fikirler derç etmişlerdir. Tabii ki, suçun
ve cezanın kişiselliği ceza hukukunun evrenselliği bu kabil tiranların umurunda
mı, akıldaneleri birkaç tane normalde kuran kursunu bile torpille ite kaka
bitirmiş ama sayelerinde profesör unvanı verilmiş bir avuç bilimin yüzkarası
herifin sufleleri ile, suçların sosyal statü olduğu, aileden ve içinden gelinen
toplumu da kapsayan bir vaka olduğundan hareketle, içinden bir suçlu çıkan
toplumu topyekün yok etme kültürü dayatılmaktadır.
Peki;
bu zevata, sosyal statülerinden ötürü harici bedhahları ile siyasi emellerinin
tevhidi mucibince hoş görü ile bakalım, bunlara “hukuk doçenti” yetmedi “hukuk
profesörü” ünvanı veren kartvizitlerinin başında kocaman kocaman Prof. Dr.
yazan ve gerçekte işleri hukuk öğretimi ve eğitimi vermek olan zevata ne
diyelim… Buyurun altına imza attıkları, karara bakın ve ağlayın… Aşağıda, hak
ve hukuk ne varsa topyekün ayaklar altına almış Kenan Evren’e verilen payenin
karar özeti… Evlere, mahalleye ve Ülkeye şenlik… Kelimelerin sustuğu an, bu
andır… Ancak bu kurulun kimlerden oluştuğu artık gizlidir ve bu kurul üyeleri
çıkıp “verdiysem ben verdim, size ne”
diyemiyorlar, yaptıkları işe inanmadıklarından değil ama utançlarından sesleri
çıkamıyor…
‘Haiz olduğu ahlaki
faziletler ve meziyetler yanında vatana hizmet ve yurtta ilmin yayılmasında
büyük hizmetler ifasıyla temayüz etmiş olan Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren’e
ilmî kıymet ve meziyetlerinin tebcili için ‘fahrî profesörlük’ payesinin
tevcihine karar verilmiştir.’
İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülte Kurulu